'Adalet Sarayları' sorgulanıyor

18 Nisan 2013 Perşembe

‘Türk mimarisi’ denilen yeni adalet saraylarımız ‘çağdaş uygarlıktan uzaklaşma’dır

\n

Son yıllarda çoğalan “Türk Mimarisiyle Adalet Sarayı” tasarımları Mimarlık dergisinin 370’inci sayısında sorgulanıyor. Mimarlar Odası’nın 50’nci yılını kutlayan dergide “ikinci 50 yıl”a bu konuyla girilmesi de çok anlamlı...
TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr.
Hakan Sağlam’ın derlediği sorgulamanın “Mimarlık ve İktidar” başlığıyla kaleme alınmış olması ise derginin “belgesel” niteliğine çok uygun düşüyor; çünkü mimarlık, yarım yüzyılın sadece mesleki gelişmelerini değil, gelmiş geçmiş tüm egemen siyasetlerin mimarlığa bakışlarını sergilemesi açısından da eşsiz bir arşiv. (Arşiv için bkz: www.mimarlikdergisi.com)
Peki, ülkeyi sarmalayan sözde
“Türk mimarisi” adalet sarayları bugünkü iktidarın hangi mimarlık anlayışını yansıtıyor?
Yanıtı için elbette yine egemen siyasetin
“kültür anlayışı”nı irdelemek gerekiyor… Geleceğin tarihçileri, 2000’li yılların başlarında Türkiye’yi yönetenlerin -siyasi tercihlerine de etki eden- “çağdaş uygarlık kavramı”na bakışlarını bu yapılara bakarak daha net görecekler ve belki de şöyle tanımlayacaklar: “Yaratıcı aklın Anadolu’daki eşsiz tarihsel serüveninden ilham alarak çağdaş ve kimlikli bir toplumsal kültürü geliştirmek yerine, ‘geçmişi taklit’ ederek uygarlık yürüyüşündeki ilerlemeyi yadsıyan gerici bir muhafazakârlık...”
Nitekim Çamlıca Tepesi’ne kondurulmak istenen sözüm ona yarışma projesindeki Sultanahmet taklitçiliğine ya da yine İstanbul’un sözüm ona modern semtlerinden Ataşehir’deki gökdelenlerin ezdiği klasik Osmanlı taklidi camiye
“Mimar Sinan” adının verilmesine bakın, başka ne yazabilirler ki?..
Mimarlar ne diyor?
Adalet Bakanlığı’nın, cephelerine
“geçmişin çirkin taklitleri” giydirilmiş “saray”larına gelince... Hakan Sağlam, iktidar gücünün mimariye yansımasındaki evrensel süreçleri de irdelediği yazısında diyor ki; “İronik bir yaklaşımla daha baştan bu yapı grubunun demokratik bir ülkede ‘saray’ olarak adlandırılması bile, iyi bir bezeme örneğidir...” Yazıda görüşleri alınan mimarlarımızdan bazı vurgulamalar ise şöyle:
Adnan Aksu: “Yapılara dini motifler, camilerine öykünülen dönemin sivil mimari imgeleri giydiriliyor. Adalet sarayının güçlü ve anıtsal olması gerekmiyor, öncelikle adalete güven duymak istiyorum.”
Cem Açıkkol: “Adaletin gücünü temsil eden, ağırlaştıran ve vatandaşın üzerinde ezici baskı yaratan tarzı doğru bulmuyorum. Adalet yapıları sevecen, vatandaşı içine çeken, mekânları son derece duygulu ve sıcak olmalıdır. Genellikle medrese ve kervansaray cephelerinde ve giriş kapılarında kullanılan öğelerin günümüz adalet saraylarının cephelerinde kullanılması eklektiktir; kötü kopyadır.”
Pınar Dinç: “Tarihsel öğelerin cephelere sonradan eklenmesini ‘yapıştırma’ buluyorum. Yapının içi ve dışı bir bütündür, mimarlığı da mimarlık yapan budur. Biz mimarlar yapıştırmayanları, içini dışını birlikte çözebilenleri daha çok alkışlıyoruz.”
Hasan Özbay: “Selçuklu’daki yapı tipolojilerini günümüze aktardığımız zaman bu sadece biçimsel, cepheye dayalı indirgeme olmaktadır. Her dönem anıtsallık ile var olan yapılar var. Adalet saraylarında da bu anıtsallık, devlete karşı güvenin bir temsili ve mimari bir yaklaşım olarak algılanıyor.”
Eleştiriler karşısında kimi
“akil” kişilerin ise “yapıların kimlikli olmasına neden itiraz ediliyor” dediklerini duyar gibiyim. Onlar için, Atatürk’ün 1936’da Anadolu Medeniyetleri Müzesi inşaatını ziyaretindeki sözlerini özetleyerek yetinelim: “Bizde de bize has bir modern mimari yaratmalıyız. Fransız modern mimarisi Fransız ruhunu, Alman modern mimarisi Alman kültürünü, İtalyan modern mimarisi İtalyan medeniyetini yansıtırken bizim modern mimarimiz de ne geçmişi, ne de onları taklit etmeli; bugüne ait asrın Türk mimarisi olmalıdır.”
(Resimler www.tidb.adalet.gov.tr’den alınmıştır.)

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları