'Tanrım beni yavaşlat'

25 Nisan 2013 Perşembe

Kişi başına 2 bisikletin düştüğü Ula’da antik kentlerin sessiz dinginliği sürüyor

\n

Sadece Anadolu’nun değil, dünyanın en zengin antik yerleşimlerinden Güney Ege’nin (Karya) yaşamsal değerini, Herodot şöyle özetler: “İnsan Karya’da yaşar..” Bu ayrıcalığın beşiğini “Karya kentleri”miz oluşturur. Halikarnas’dan (Bodrum) Milas’a, Stratonikeia’dan (Eskihisar) Lagina’ya (Leyne) kadar nice efsanevi yerleşimi barındıran bu coğrafya, arkeologların sevdalandıkları topraklardır.
Karya kentlerinde yaşam sanıldığı gibi hır gür içinde değil, öylesine “
asude” geçermiş ki kavganın, dövüşün yerine sevgiyi anlatan Hitit duaları bakın neler söylenmiş: “Tanrım beni yavaşlat! Aklımı sakinleştirerek kalbimi dinlendir.”
Çünkü savaş hazırlıklarının telaşı insanı öylesine kendinden geçirirmiş ki
“aklı sakinleştirme”nin tek yolu “her alanda yavaşlamak”mış...
Peki, bu nasıl olurmuş? Sürekli koşuşturma yerine doğayla bütünleşilen bir yaşam için nelere öncelik verilirmiş?

\n

Bugünkü Karya

\n

Yanıtı için her biri yüzlerce/binlerce yılın birikimlerini taşıyan bu kasabalarımızı “bu gözle” incelemek yeterli… İster Köyceğiz, ister Ortaca, isterse Ula’ya uğrayın, ortak görünüm şudur; sabah erkense,“sulu kebap” da denilen çorbacılarda yer yoktur. Dışarıda sıra beklenir, çünkü sıcak pidenin üzerinde bol suyu ile ikram edilen ve limon sıkılıp karabiber ekilerek yenilen kebabın enerjisi, tütün tarlasındaki emektarlara akşama kadar yeter.
Zaman öğleden sonraya sarkmışsa, bu kez tenekecilerin arasındaki küçük köftecilerde sıraya girilir.
Hele geceyi karşılıyorsanız, yayla kahvelerinin tandır kuyularında saatlerdir pişen büryan, yöre türkülerine de konu olmuştur.
Sadece yeme içme kültüründeki bu inanılmaz keyfe gündüz uykusunu, sessiz zamanları, çaylı sohbet anlarını da eklerseniz, tanrı Karyalıları
“yavaş” yaratmıştır zaten...
Nitekim yörede bir şey yapılmak istenirken, herhangi bir aksilik durumunda,
“yeveş yeveş oluverir” denir ve gerçekten de öylece oluverir...

\n

Bisiklet kenti

\n

İşte bu ahengin günümüzdeki karşılığı, değme çevrecilerin yıllardır başaramadıkları “bisiklet kullanma” uygarlığı ise Karya’nın en sakin şehri Ula’da doruğa çıktı.
Yerel Devrim gazetesinin 28 Şubat tarihli manşeti şöyleydi:
“5700 nüfuslu ilçede 5000 bisiklet kullanılıyor.”
İlçede ilk kez 1930’larda Menteşe ağalarının kullandığı bisiklet, derken halkın yaşam tarzı haline gelmiş; 3 dakikası 1 yumurtaya kiraya verilmiş… Bugün pazara giden ev kadınları dahil herkes kullanıyor.
Belediye Başkanı
Nadi Şenkal diyor ki: “Bisikleti spor amacıyla değil, yaşamının gereği olarak kullanıyoruz; her evde en az iki bisiklet var.”
Prof. Dr.
Mehmet Çubuk ise bu “yavaş yaşam” geleneğimizin yukarıda ilk sözlerini verdiğimiz “Hitit Duası”ndan bakın daha neleri anımsatıyor:
“Tanrım beni yavaşlat… Anlık zevkleri yaşayabilme sanatını öğret; bir çiçeğe bakmak için yavaşlamayı, güzel bir köpek ya da kediyi okşamak için durmayı, güzel bir yazıdan birkaç satır okumayı, balık avlayabilmeyi, hülyalara dalabilmeyi öğret!
Her gün bana kaplumbağa ile tavşanın masalını hatırlat.
Hatırlat ki yarışı her zaman hızlı koşanın kazanmadığını, yaşamda hızını arttırmaktan daha önemli şeyler olduğunu bileyim.
Beni yavaşlat Tanrım.. Bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için cesaret, değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için sabır, ikisi arasındaki farkı bilmek için akıl, beni aşkın körlüğünden ve yalanlarından koruyacak dostlar ver!..”
Keşke birileri bu duayı Ula’daki bisikletlerin önüne asıverse...

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları