Talibanlaşmaya doğru...

15 Temmuz 2023 Cumartesi

İki gündür gazetelerde Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in bir TV programında söyledikleri tartışılıyor. Bakan, “Kız çocuklarının okullaşmasını sağlamak” gerekçesiyle (o söylemiyor ama) ilkokuldan itibaren kız ve erkek çocukların ayrı okullara gitmesi gerektiğinden söz etmiş.

Oysa bilinmesi ve tartışılması gereken o değil. Bu düşüncenin aslında Tayyip Erdoğan’dan kaynaklandığı gerçeğidir. 

Zaten 10 Haziran günü bu sütunda çıkan yazımda Yusuf Tekin’in Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilmesinin, Tayyip Erdoğan’ın özel bir arzusu ve misyonunu tamamlama amacına dönük olduğuna işaret etmiştim.

Neden söz ettiğimi anlatabilmek için biraz geri gitmeye ihtiyaç var:

Erdoğan biri 26 Eylül 2017, diğeri 19 Ekim 2020 tarihlerinde olmak üzere en az iki kere, kendi iktidarı döneminde Türkiye’ye çok şeyler kazandırdıklarını ancak “eğitim ve öğretimde, kültürde arzu ettiği ilerlemeyi sağlayamadıklarını” söylemişti. 

Belli ki AKP iktidarı döneminde milli eğitim bakanı olarak görev yapan 8 kişi Erdoğan’ı tatmin edememiş.

Erdoğan, ikinci yani 2020 tarihli konuşmasında daha açık olmuş, “Fikri iktidarımızı kökü ve ruhu itibarıyla biz ait olmayan bir medeniyete kaptırmamızın sebebi, bu sapkın akımların önlerinin bilinçli bir şekilde açılmasıdır. Fütüvvet (erkeklik, yiğitlik, delikanlılık) ehli bir nesil yerine amorf (şekilsiz) bir nesil yetiştirme gayreti, ülkemize ve milletimize oldukça pahalıya mal olmuştur” demişti.

Anlaşıldığı gibi Erdoğan ülkemizdeki eğitimin, Batı uygarlığını ve laik sistemi esas almasını ve Cumhuriyet kurulalı çocuklarımızın bu anlayışla yetiştirilmelerini -kısaca eğitimin “milli” bir yaklaşımla ele alınmasını- başarısızlık olarak görüyormuş

Yusuf Tekin’in şimdi söyledikleri işte o nedenle Erdoğan’ın istedikleridir.

Yusuf Tekin şimdi, anneler ve babaların kızlarını isterlerse, sırf kız okuluna, isterlerse karma olan okula gönderme konusunda özgür olmaları gerektiğinden söz ediyor.

Gerekçe sözde “özgürlük” ama biliyoruz ki Türkiye’nin “eğitim” sistemi, bakanlıktaki gerici merkezlerin hep “özgürlük” gerekçesiyle kullandıkları araçlarla bozuldu. 

Daha sonra laik eğitim, Milli Eğitim Bakanlığı’nın “dinci” vakıflarla imzaladığı protokoller ve Anadolu’nun gözden uzak yerlerinde kurulan/kurdurulan “medrese”lerle ciddi şekilde kalite kaybetti. Neticede Türkiye’de eğitim, her açıdan gelişmiş ülkelerin en gerisine düştü.

Şimdi milli eğitim bakanı kendisinden beklenen görevi tam olarak yapabilirse Öğretim Birliği Yasamız sadece TBMM arşivinde kalacak ve eğitim düzeyimiz giderek Taliban Afganistanı ile Arap ülkelerinin düzeyine inecektir. 

Burada bir eleştiriyi de ana muhalefet partisine yöneltmezsem haksızlık yapmış olurum:

Türkiye’de laik Cumhuriyet yaşayacaksa bunun temel yolu, “eğitim”in laik olmasıdır. Ancak dinci vakıfların ve “cemaat” şapkası giydirilmiş tarikatların eğitim çağındaki çocukları etkileyip kendilerine benzetmelerinin önüne geçilmedikçe sonuç almak mümkün değildir. 

Ne yazık ki laik Cumhuriyeti kurmakla övünen CHP’nin bu konuda öteden beri dikkate değer bir etkinliği yoktur.

Nitekim Yusuf Tekin meydanı boş buldu. İlkokul öğrencilerini bile kız-erkek diye ayırmanın yolunu yapıyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları