Olaylar Ve Görüşler

Anayasa Tartışması - Av. Ali Yılmaz Gürkan

10 Nisan 2024 Çarşamba

TBMM başkanı yakın zamanda yaptığı bir konuşmada, “1921 Anayasası’nda olduğu gibi Türkiye’nin tekrar katılımcı, güçlü bir anayasa yapma imkânı bu Meclis’te vardır. Yeter ki iyi niyetle bu meselenin takipçisi olalım” örneğiyle yeni bir anayasa yapılması çalışmalarını gündemde tutmaya çalıştığı görülüyor.

Ancak anayasa yapmak için yeterli gerekçeler bugün için var mı, ayrıca bu ortamda anayasa yapmak doğru bir karar mı? Bu konular öncelikle düşünülmeli ve ele alınmalıdır. Bu konular bugün yapılacak temel yasanın içeriği kadar önemlidir. Çünkü var olan ortam bu temel yasaya mutlaka yansıtılacaktır. Her anayasa içerdiği amaç itibarıyla değerlendirme boyutunda bir bakış açısı taşır. Bu bakış açısı genellikle ülke siyasetinden soyutlanamayan bir bakış açısıdır.

Öncelikle ülkede bugün için mevcut elit (!) ve siyasal otoritenin ülkede dönüştürülmek istenen ve yeni anayasanın dönüştürücülük işlevinin ne kadarına izin veya olanak vereceği kuşkuludur. Ayrıca bu işlevin yerine getirilmesi sırasında yeni anayasanın metninin siyasi otoriteden ne kadar soyutlanacağı önemli bir sorundur.

Çünkü “anayasalar bir yandan toplumsal değişmeyi sağlarken diğer taraftan toplumsal değişmeden etkilenen bir yapıdır.” Toplumsal metinler olarak kabul edilen anayasalar toplumsal değişmenin bir yansıması veya göstergesidir. Bu nedenle toplumsal değişmeyi sağladığı kadar toplumsal değişmelere kaynaklık da yapar. Hiçbir zaman anayasaların toplumsal yapı ile ilişkisini göz ardı etmemek gerekir. Bugün hangi kamusal gereksinimlerin karşılanması amacıyla yeni bir anayasa yapma gereksinimi doğduğu ortaya konmamıştır.

Muhtemelen bu ortamda yapılacak anayasa ile topluma yeni bir yön vermek ve anayasayı bu uğurda bir araca dönüştürmek hedeflenmektedir. Anayasalar genel olarak yapıldığı dönemin hâkim felsefi görüş ve düşünceleri ile ihtiyaçlarının göz önüne alınarak düzenlendiği metinlerdir. Ülkemizde, evet mevcut anayasamızın yerine yeni bir anayasa yapılmalıdır ancak bu değişimi gerektiren gerçek faktörlerin bilimsel olarak belirlenmesi ve yeni anayasanın bu çerçevede yapılması gerekir. Çünkü ülkemiz bir süredir her alanda genel kabul görmüş evrensel ilkelerden uzak, siyasal, ekonomik, sosyal, özellikle hukuk kurallarına dayanmakta homojen olmayan bir toplum görüntüsü vermektedir.

İSTEK Mİ, GEREKSİNİM Mİ?

Yeni bir anayasa ihtiyacı ile öne çıkanlar “mevcut anayasanın toplumsal ihtiyaçları karşılamadığı, ülke gerçeklerine uymadığı, kültürel kalkınmayı gerçekleştiremediği, anarşiyi önleyemediği” gibi soyut bilgi ve iddialar ileri sürebilmektedirler. Oysa yeni bir anayasa isteyenlerin yeni anayasa ile ileri sürüdükleri gereksinimleri arasında gerçekten bir bağ bulunduğu önceden kanıtlanabilmeli ve yeni anayasa istekleri ile çözülecek sorunlar arasında nedensellik bağı mutlaka bulunmalıdır. Öncelikle Cumhuriyetin bütün kazanımlarının yeni metinlerde de korunacağı, laiklik ilkesinin içi boşaltılmadan Atatürk ilke ve devrimlerinin ve Aydınlanma felsefesinin ışığında bir çalışma yapılacağı, hukukun üstünlüğü ve tarafsızlığı konusunun titizlikle korunacağı ön şart olarak benimsenip yeni anayasa istekleri ile ortaya çıkanlardan kamuoyuna açıkça anlaşılır şekilde açıklamaları istenmelidir.

Ünlü Fransız anayasa hukukçusu Vedel “çeşitli tarihi, sosyal ekonomik, kültürel faktörler, siyasal uygulamada ve ondan doğan sistemde rol oynar çoğu zaman onun niteliğini belirler”der. Yani anayasal değişmenin toplumsal dinamiklerini hatırlatır. Görülüyor ve biliniyor ki anayasalar bir yandan toplumsal değişmeyi sağlarken aynı zamanda toplumsal değişmeden etkilenerek yapılmaktadır. Bugün ülkemizde yapılmak istenen anayasa hiç şüphesiz (verilen muhtelif beyanlarda ip uçları görülen) aşırı muhafazakâr felsefi görüşleri yansıtan bir anayasa olur düşüncesi kamuoyunda hakim görüş olarak yer almakta ve endişe yaratmaktadır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları