Olaylar Ve Görüşler

Demokrasi ve Demokrat Parti - DOĞAN ERGENÇ

27 Mayıs 2024 Pazartesi

Demokrat Parti, demokrasiye bağlı bir parti miydi? Bu soruya kimileri “Evet” yanıtını veriyor. Onlar, DP’nin demokrasiyi savunduğunu ve Adnan Menderes’in “demokrasi şehidi” olduğunu iddia ediyorlar. Peki, gerçekten öyle midir? 1950-1960 yılları arasında ülkeyi yöneten DP gerçekten de demokrasiyi pekiştiren adımlar mı atmıştır; yoksa tam tersi bir durum mu söz konusudur? Bu yazıda kısaca bu konu tartışılacaktır.

DEMOKRASİNİN İKİ NİTELİĞİ

Demokrasi iki temel niteliğe sahiptir. Bunlardan biri çok partili bir düzenin varlığıdır; diğeri ise bireyin doğuştan gelen temel hak ve özgürlüklerinin (düşünce özgürlüğü, inanç özgürlüğü, seyahat özgürlüğü vb.) anayasal güvence altında olmasıdır.

Şimdi bu iki niteliği ölçüt alarak DP iktidarının uygulamalarına bir bakalım.

BASKICI UYGULAMALAR

DP, her ne kadar özgürlük, demokrasi, milli irade gibi kavramları öne çıkarmış olsa da iktidara geldikten bir süre sonra bu parti demokratik hak ve özgürlükleri rafa kaldıran uygulamaları hayata geçirmiştir. DP döneminde; basın özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, akademik özgürlükler, ifade özgürlüğü gibi konularda çok ciddi sorunlar mevcuttu. Yine bu dönemde, demokrasinin olmazsa olmazı olan laikliğin de içini boşaltan uygulamaların DP tarafından hayata geçirildiği bilinmektedir.

Ancak dahası var: DP Meclis’te bir “tahkikat komisyonu” kurarak demokrasiyi tam anlamıyla ortadan kaldıracak bir uygulamaya imza atmıştır. 18 Nisan 1960 tarihinde kurulan bu komisyon 15 üyeden oluşuyordu. Üyelerinin tamamı DP’liydi. DP’li milletvekillerine yargılama yetkisi veren bu komisyonun asıl amacı, basını susturmak ve CHP’yi kapatmaktı. Yani tamamen demokrasiye, temel hak ve özgürlüklere aykırı bir durum söz konusuydu.

ÇOĞUNLUKÇU DEMOKRASİ

Türkiye 1950-1960 yılları arasında önemli bir fırsatı kaçırmıştır. DP, açılan demokrasi yolunu genişletmek yerine, demokrasiyi, çok partili yaşamı, temel hak ve özgürlükleri yok sayan uygulamalara imza atmış ve bir “çoğunluk diktası” inşa etmiştir.

Hiç kuşkusuz böyle bir sonucun ortaya çıkmasında DP’nin benimsediği “çoğunlukçu demokrasi” anlayışının önemli bir payı vardır. Bu anlayışa göre, halkın çoğunluğunun desteğini alan bir parti hiçbir sınır tanımaksızın her istediğini yapabilir. Örneğin, Menderes’in DP’li milletvekillerine, “Siz isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz” dediği bilinmektedir. Bu söz, Menderes’in “çoğunlukçu bir demokrasi” anlayışına sahip olduğunu göstermektedir. Halbuki liberal ya da çoğulcu (plüralist) demokrasilerde seçilmiş olanlar her istediklerini yapamazlar. Onlar temel hak ve özgürlüklerle sınırlıdırlar. Çoğulcu bir demokraside, bir parti ne kadar oy alırsa alsın, temel hak ve özgürlüklere zarar verecek uygulamaları hayata geçiremez.

Özetle, 1950-1960 yılları arasında iktidar olan DP’nin demokrasiyi ve insan haklarını ortadan kaldıran bir parti olduğunu söylemek mümkündür. Bu partiyi “demokrasi taraftarı” bir parti olarak gösterenler tarihi gerçekleri önemli ölçüde çarpıtmaktadırlar.

DOĞAN ERGENÇ

SOSYOLOG



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları