Olaylar Ve Görüşler

Denetlenmeyen iktidar - Prof. Dr. Murat METİNSOY

20 Şubat 2023 Pazartesi

“Güçlü devlet” ve “güçlü millet” demek “güçlü iktidar” ve “güçlü lider” demek değildir. Tersine, “milli güç” iktidarın gücünün sınırlandırılmasını, denetlenmesini ve belirli aralıklarla yeni çözümler öneren yöneticilere devrini gerektirir.

Türkiye’de otoriter tek adam rejimi “başkanlık sistemi” adı altında pazarlandı. Siyaset bilimine aykırı bir biçimde, güçlü bir iktidar ve liderlik yaratılarak devletin daha güçlü ve etkin olacağı iddia edildi. Geri ülkelerde sıklıkla yapıldığı gibi, “iktidarın ve liderin gücü” ile “devletin ve ülkenin gücü” özdeşleştirildi. Fakat güçlü iktidarın ve liderin güçlü devlet anlamına gelmediğini yaşadığımız son felaket bir kez daha gösterdi. Demokrasi tarihimizin bu en güçlü iktidarı ve lideri döneminde, ekonomik krizler ve doğal afetler karşısında ülke ve devlet olarak ne kadar güçsüz kaldığımızı gördük.

GÜÇLER AYRILIĞI

Dünya tarihine baktığımızda bütün otoriter tek adam rejimlerinde aynı tabloyu görürüz: “Ülkenin ve devletin gücü” ile o ülkeyi ve devleti yönetenlerin gücü bir tutulur. Özerk olması gereken devlet kurumları iktidar partisine ve liderine tabi hale gelir. Devlette görev alabilmek için liyakat yerine iktidara ve lidere sadakat gerekir. Sonuçta kamu hizmetlerinin kalitesi düşer.

Demokratik rejimlerde ise devlet ve hükümet bir değildir. Devlet devamlıdır. Devlet tüm yurttaşları temsil eder. Hükümetler geçicidir. Devleti yönetmek üzere geçici olarak, seçim yarışını kazanan partilerce kurulur. Görev süreleri sınırlıdır. Birkaç dönem sonra yerlerini rakip partilerin kurduğu hükümetlere bırakırlar. Güçlü devletlerin ve ülkelerin bir sırrı da güçler ayrılığıdır. Zira “Kontrolsüz güç, güç değildir”. Güç asla tek bir kişiye verilmez. Meclis, yargı, basın, sivil toplum kuruluşları, meslek odaları, üniversiteler, sanatçılar, iş insanları, sendikalar özerk ve güçlüdür.

EN BÜYÜK ENGEL

Özetle “güçlü devlet” ve “güçlü millet” demek “güçlü iktidar” ve “güçlü lider” demek değildir. Tersine, “milli güç” iktidarın gücünün sınırlandırılmasını, denetlenmesini ve belirli aralıklarla yeni çözümler öneren yöneticilere devrini gerektirir. Güçlü bir ülke, enerjisini iktidarda kalmak için değil, iktidarı kaybetme pahasına ülkesi için kullanan siyasetçilerle mümkündür. Türkiye’nin kuruluş hikâyesi bunun en iyi örneğidir. Vahdettin sarayını ve kişisel iktidarını korumak için işgalcilere boyun eğip Milli Mücadele’ye karşı çıkarken paşalık unvanından ve görevinden vazgeçen Mustafa Kemal ülkeyi işgalden kurtarır. Türkiye’nin demokrasiye geçişi de ülke adına makam ve mevkilerinden feragat edenlerin eseridir. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, ülkenin ve devletin bekası için çok partili sisteme geçer. Kendi iktidarında adil seçimler düzenler, seçimleri kaybeder ve kazanan muhalefet partisine iktidarı devreder. CHP ve İnönü iktidarını ve gücünü kaybetmiştir ama ülke ve devlet güçlenmiştir. Bugün de güçlü bir Türkiye yaratmanın önündeki en büyük engel kendi iktidarını ve gücünü devletin ve milletin gücünün önünde tutan siyaset anlayışıdır. Bu değişim Türkiye’nin mukadderatıdır.

PROF. DR. MURAT METİNSOY

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları