Olaylar Ve Görüşler

‘Ekonomik esareti reddettim’ - Doç. Dr. Evrim Şencan GÜRTUNCA

05 Ocak 2022 Çarşamba

“Türlü fedakârlıkları yaptım, ekonomik esareti reddettim.”

Küllerinden doğan yepyeni bir ülkenin, Türkiye Cumhuriyeti’nin, tam bağımsızlık sürecini bu sözleriyle özetledi İsmet Paşa. Yıl 1923’tü. Lozan’daydı. Biliyordu ki ekonomik özgürlüğü elde etmeden bir ülke tam bağımsız olamazdı. 

Dünya Savaşı’nın kaybedeni değil, Kurtuluş Savaşı’nın kazananı olarak gitmişti Türkiye Lozan’a. Bu durum, antlaşmanın metninde görülüyordu. Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven Devleti bir yerde, Türkiye bir yerdeydi. İlaveten, gözlemciler vardı. Kısacası, Avrupa ve Balkan blokunun karşısında tek başınaydı Türkiye. Bu tek başınalık ana hedefe giden yolda daha da perçinledi İsmet Paşa’yı. İktisadi bağımsızlık tehlikeye sokulmayacaktı.

TAMAMLAYICI KARARLAR

İngiltere’nin temsilcisi ona, müzik kutusunda hep aynı melodiyi, “bağımsızlığı”, tekrar ettiğini söylediğinde bile umutsuzluğa düşmedi. Çok sıkıntı çekildiğini, çok kan döküldüğünü ve medeni milletler gibi hürriyet istediğini dile getirdi. Çünkü Atatürk ondan, esas sorunun çözülmesini istemişti. “Önemli olan adli, mali, idari ve ekonomik bağımsızlıktır” demişti. Ortak akılla bir çözüm yolu bulunması için İsmet Paşa ve Atatürk, diğer bir ifadeyle Lozan’la Ankara arasında yaklaşık 1600 telgraf çekildi.

Antlaşma maddelerine bakıldığında, alınan her kararın diğerinin tamamlayıcısı olduğu ortadaydı. Azınlıklar konusu mübadeleye; mübadele yabancı okullara, yabancı okullar Patrikhane’nin durumuna bağlanıyordu. Boğazlar konusu İstanbul’la, İstanbul Trakya’yla, Trakya ise Karaağaç’la bağlantılı hususları içeriyordu. Hal böyle olunca, Boğazlar konusu, Gökçeada ve Bozcaada’yı da kapsıyordu. Adaların tamamına bakıldığında, bu kez vakıf malları gündeme geliyordu. Bunların tamamı ise kapitülasyon konusunun kapsamındaydı. Diğer bir ifadeyle, akılcı bir yol izlenmeli, ekonomik bağımsızlık için diğer konularda birbirlerini tamamlayıcı kararlar alınmalıydı. Öyle de oldu. 

TAM BAĞIMSIZLIK

İngiltere 1. Dünya Savaşı, Mondros ve Sevr dedikçe, Türkiye Kurtuluş Savaşı, Mudanya ve Lozan diyordu ısrarla müzakerelerde. Yüzyıllık hesaplar diplomasi masasında görülüyordu. Adalar, Musul, genel af, azınlıklar, Osmanlı Borçları, Tamirat... Her konu İsmet Paşa’ya sunuluyordu. Ancak “Önce tam bağımsızlık” diyordu Türkiye karşılığında. Bu husus gerçekleşmeden, diğer konular üzerine sağlıklı konuşulamazdı. Görüşmelere ara verildiğinde I. İktisat Kongresi’nin İzmir’de toplanmış olması, hedeften vazgeçilmeyeceğinin somut örneği oldu. Alınan kararlar, ekonomisi bağımsız bir ülkenin alacağı nitelikteydi. Yerli sanayi teşvik ediliyor, milli bankalardan söz ediliyordu. Plana göre devlet ekonomik açıdan güçlenecek ve özel teşebbüse de destek sağlayacaktı. Türkiye Lozan’a ikinci kez gittiğinde meyveleri toplandı bu kongrenin. Esas sorun hızlıca çözüme ulaştı. Kapitülasyonlar kaldırılmış, Türkiye tam bağımsız olmuştu. Görülüyordu ki Atatürk Türkiye’de, İsmet Paşa İsviçre’de eşzamanlı tam bağımsızlık mücadelesi veriyordu.

TAŞIYICI KOLONLAR

Hürriyette, bağımsızlıkta ve egemenlikte yüzde 100 başarı göstermişti Türkiye Lozan’da. Kazanılan başarıyı tebrik etti Atatürk. Lozan, cephelerde emperyalist ülkelere karşı verilen tam bağımsızlık savaşının, masada tasdik edilmesiydi.

Bir ülkeyi ayakta tutan taşıyıcı kolonlar, o ülkenin ordusu, eğitimi, adaleti ve ekonomisiydi. Bu alanlar güçlü olursa, o ülke dimdik ayakta dururdu. Sevr’den Lozan’a uzanan esas mesele buydu. Tam bağımsızlığa giden yol, ortadan kaldırılan ordudan düzenli orduya, ülkenin içinde oluşturulan nüfuz bölgelerinden parçalanamaz bütün vatana, kontrol dışı hareket eden misyoner okullarından milli eğitime, geleneksel tarımdan modern tarıma, cinsiyet ve din ayrımlı hukuktan eşit hukuk kurallarına geçişti. 

Tüm bunların gerçeklemesini sağlayan temel öğe ise yabancıların kontrolündeki ekonomik komisyonun reddi ve millî ekonominin kabulüydü. Eğer ekonomik imtiyazlara devam edilseydi veya İtilaf Devletlerinin Lozan’da talep ettiği gibi “en azından adli imtiyazlar” devam etseydi ne olurdu sorusunun cevabı Sevr’deydi. 

DOÇ. DR. EVRİM ŞENCAN GÜRTUNCA

BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları