Olaylar Ve Görüşler

Ermeni meselesi üzerine - Prof. Dr. Rıdvan AKIN

22 Aralık 2021 Çarşamba

ABD Başkanı Joe Biden’ın “Ermeni tehcirini”, “soykırım” olarak tanımlaması, Ermenilerin 100 yıldır Türklere karşı yürüttükleri örtülü savaşta, önemli bir mevzi kazanması anlamına gelmektedir. Ermeni lobisinin bu sonuca ulaşmasında en önemli neden, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan uluslararası statükonun dağılmasıdır. 

Ermeniler, Hıristiyanlığı çok erken kabul etmiş bir ön-Asya halkıdır. Hıristiyan dünyasının parçasıdırlar. Ermenilere yönelik Batı ilgisinin bir sebebi de budur. Günümüzde Rusya’dakiler hariç, bir milyona yakın Diaspora Ermenisi, ABD’de (yoğun olarak California’da) yaşar. ABD’den sonra Fransa (özellikle Paris, Lyon, Marsilya’da) gelir. Bu ülkede yarım milyondan fazla Ermeni vardır. II. Abdülhamit devri, Batı desteğinde Ermeni reform taleplerine, Ermeni ayaklanmalarına sahne olmuştur. Kumkapı olayları, Osmanlı Bankası baskını, Zeytun, Sason olayları gibi... Bu nedenle Sultan Abdülhamit, Ermeniler açısından kızıl sultandır. Başlangıçta İttihatçılar, Ermeni temsiline önem vermiştir. Bu durum 1908, 1912, 1914 seçimlerinde görülebilir. Fakat Osmanlı parlamentarizmi, Ermeni ayrılıkçılığının daha yüksek sesle dile getirilmesine vesile olmuştur. Ermeni mebusların pek çoğu Taşnak Partisi’nin aktif üyesidir. Osmanlı ordusunun Sarıkamış’taki başarısızlığı üzerine, Ermeni çetelerinin Müslümanlara etnik temizlik eylemlerine başlamaları, Ermenistan’ın demografik temelini oluşturma hamlesidir. 

Balkan Savaşları sonrasında, “Evlad-ı Fatihan”ın perişan halde Osmanlı payitahtını doldurduğunu gören İttihatçı önderler, “Osmanlılık” söyleminin içinin boş olduğunu anlarlar. Bu nedenle, tehcir; sadece savaş yönetimine ait bir karar olmayıp, savaş sonuna yönelik siyasi bir karar olarak alınır. Tehcir; beşeri açıdan çok yıkıcı sonuçları olan kitlesel bir göç ettirme eylemi olsa da; sadece savaş değil, aynı zamanda iç savaş ortamında gerçekleştiği unutulmamalıdır. Aynı dönemde, Çarlık ordusu karşısında geri çekilen, Çanakkale’de müttefik donanmasının ağır baskısı altında vatan savunması yapan, ordusunu iaşe etmede zorlanan bir devlet söz konusudur. 

Ermeni kaynaklarının “ölüm yürüyüşü” olarak tanımladığı sevk sonucu, en az 500 bin kişi Mezopotamya ve Suriye’de iskân edilmiştir. Birçok insanın yollarda, kamplarda açlıktan, hastalıktan öldüğü doğrudur. Bunların sayısı ise tartışmalıdır. Sayılardan bağımsız olarak insani tablo elbette üzücüdür. Ancak Vilayat-ı Sitte Müslüman ahalisinden en az 640 bininin katledildiği, bu insanların günümüzde Müslüman toplu mezarlarında bulunduğu da bilinmektedir. Sonuçta Doğu Anadolu’nun Müslüman halkı, Ermeni çetelerinin etnik temizliğine uğramış, Ermeni halkı da tehcir edilerek acı çekmiştir. Bu nedenle, sözde soykırım davası, Ermenilerin rövanş davasıdır. 

Ermenistan’ın ırkçı yaklaşımı, Türk düşmanlığı ile sınırlı değil. Geçen yıllarda da “Kafkas Hitler”i olarak bilinen Garegin Nzhdeh’in heykeli Ermenistan’ın başkenti Erivan’a dikilmişti.

TEHCİR VE SEVR

Tehcire rağmen, Ermenistan yine kurulabilirdi. Sevr Antlaşması’nın maddeleri bunu göstermektedir. Onu, Türk Bağımsızlık Savaşı engellemiştir. Taşnak Partisi’nin “Nemesis” (intikam hareketi) adını verdiği suikast zinciri, İttihatçı önderlere karşı planlanmıştır. 600 kişilik bir liste yapılmıştır. Suikastlar, Talat, Sait Halim ve Cemal paşaları; Cemal Azmi ve Bahaeddin Şakir’i hedef almıştır. Lozan’da yeni Türkiye kurulunca, Ermeni meselesinin uzun bir sessizlik dönemine girmiştir. Bu dönemde Türklerden nefret eden diyaspora, zamanla güçlenmiştir. Diaspora Ermenileri, yerleştikleri ülkelerde “içlerindeki kini yaşatarak”, eskiden beri başarılı oldukları alanlarda elde ettikleri birikimi, “Ermeni lobisi” denen baskı grubuna dönüştürmüşlerdir. Bunun yanı sıra, “Armenian Studies” merkezleri kurulmuştur. Günümüzde birçok ülkede “Ermeni kültürü, edebiyatı ve tarihi” kürsüleri olduğu gibi, doğrudan “soykırım araştırma enstitüleri” de vardır. 1948’de İsrail’in kurulması, 1967’deki Arap-İsrail Savaşı, Ortadoğu’da yeni bir dönüm noktası olmuştur. Lübnan-Suriye-Filistin üçgeninde birçok radikal siyasi hareket gelişmiştir. On yıllardır sessiz bekleyen Taşnak, Filistin’de yeniden örgütlenerek, 1920’lerde eksik kalmış olan “soykırım rövanşını” yürütecek kadroları burada eğitmiştir. 

ERMENİ LOBİSİ VE AVRUPA

1973’de, Türk nefretiyle bilenmiş yaşlı bir Ermeni olan Mıgırdiç Yanıkyan'ın, Los Angeles kentindeki Türk Başkonsolosluğu’na yaptığı silahlı saldırıyla başlayan yeni terör dalgası, Türkiye’nin Paris, Madrid, Viyana, Roma büyükelçilikleri başta olmak üzere diplomatik misyonlarını hedef almıştır. Birçok diplomatımız bu saldırılarda şehit olmuştur. 1973’den 1985’e kadar diplomatlarımız her gün bir Ermeni saldırısıyla, öldürülme riski altında yaşamışlardır. 1982 Ankara Esenboğa ve 1985 Paris Orly Havaalanı saldırıları da, Türk kamuoyunu sarsmıştır. 

Batı kamuoyu söylem düzeyinde, saldırıları kınasa da, gerçekte bu eylemleri Türkler tarafından ağır haksızlığa uğratılmış Hıristiyan bir halkın abartılı ama haklı tepkisi olarak görmüştür. 1985’te Asala liderinin Yunanistan’da öldürülmesinden sonra, şiddet eylemleri kesilmiş, Ermeni Diyasporası, bütün platformlarda etkin bir taarruzla siyasi ve entelektüel çevreleri kendi safına katmıştır. Avrupa’da son 20 yılda, sözde soykırımı tanıyan parlamento kararları alınmış, hatta bazı ülkelerde “Ermeni Soykırımının İnkârı Suçu” ihdas edilmiştir. 2002’de iktidara gelen AKP; hatırlanacağı üzere, Türkiye’nin geleneksel Kıbrıs, Yunanistan ve Ermeni politikasını eleştirerek, Atatürk döneminden beri ana çizgileri korunan Türk dış politikasını, “statükocu” ve “monşerler devri” politikası olarak tanımlamıştır. Ancak alternatif politikaların tamamı fiyaskoyla sonuçlanmıştır. Ermenistan açılımı da bunlardandır. 

Sonuçta, Türkiye’nin yarım yüzyıldır sürdürdüğü “sözde Ermeni soykırımı” diplomasisi, Ermeni lobisi karşısında başarısız olmuştur. Bugün itibarıyla, Türkler atalarının yüz yıl önce işledikleri öne sürülen soykırımla suçlanmaktadır. Ermeniler açısından eksik kalan tek nokta, Türkiye’ye suçunu ikrar ettirmek ve Ermenilerin tarihi haklarını iade etmeye mecbur etme aşamasıdır. Talat Paşa’yı katleden Tehlirian’ı, “milli kahraman” gösteren heykeller ve Türk düşmanlığına dayanan Ermeni müfredatı oldukça, Türkiye’de Ermeni karşıtlığı kaçınılmaz olarak sürecektir. O yüzden, iki ulus arasındaki tarihi sorun, yakın gelecekte çözülebilir görünmemektedir. 

PROF. DR. RIDVAN AKIN

GALATASARAY ÜNİVERSİTESİ 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları