Olaylar Ve Görüşler

‘Halk tarafından, halk için, halkla birlikte’... - Sıtkı ERGÜNEY

09 Ekim 2023 Pazartesi

ABD başkanı Abraham Lincoln(1861-1865) demokrasiyi başlıktaki gibi tanımlamış. Türkiye Cumhuriyeti yetmiş üç yıldır bu tanımın ekseninde savruluyor. “Milletin teveccühü” ile seçilen siyasi kadrolar, milletin “değerleri” doğrultusunda! Türkiye Cumhuriyeti’ni kuruluş felsefesinden sistematik şekilde uzaklaştırarak Cumhuriyet öncesine döndürmek istediler. 

Ancak “milletin teveccühü” yetmiş üç yıldır bu siyasi kadrolardan yana! Bunun anlamı, Mayıs 2023 seçimlerini de yaşadıktan sonra -ekonomik çöküşe, yoksullaşmaya da rağmen- “halk gidişattan memnun”dur. Bu gerçeği eğitimsizlikle açıklamak kolaycılıktır, gerçekçi olamaz. Çünkü aynı insanlar kişisel çıkarları için mücadelelerini kararlılıkla sürdürebilmektedirler. Bu nedenle sorunu geçmişten gelen boyutu ile incelemek, anlamak gerekiyor.        

Türkler, sekizinci yüzyılda Çin ordusuna karşı birlikte kazandıkları savaştan sonra Araplarla yakınlaşarak İslamiyeti benimsediler. Osmanlı döneminde Yavuz Sultan Selim’in halifeliği İstanbul’a taşıması ile devlet yönetiminde dini kurallar egemen oldu.

Türk halkı altı yüzyıl Osmanlı karanlığında yaşadı. Halk çağdaş gelişmelerle (matbaa, kültür sanat gibi) tanıştırılmadı. Batı’da 16. yüzyıldaki reform hareketi sonucunda devletin dışında tutulan din, Doğu devletlerinin yönetiminin parçası oldu. 

Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu Cumhuriyet başta laiklik olmak üzere tüm devrimleri ile kuruluşundan itibaren gerici oluşumların hedefi oldu. 1924’te kaldırılan hilafetin ardından kurulan hilafet yanlısı Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Şeyh Said isyanını destekledi. 1930’da Menemen, 1936’da İskilip olayları, 1949’da TBMM locasında okunan Arapça ezan ve diğerleri...

1950’de Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle ezanı yeniden Arapçaya çeviren kanun çıkarıldı. Nurculuk desteklendi, eğitimde milli eğitimin dışlanması çabaları çoğaldı.

27 Mayıs 1960 askeri müdahalesiyle Demokrat Parti tasfiye edildikten sonra o günün şartlarında “çağın ilerisinde” olarak tanımlanan anayasa sadece yüzde altmış evet oyu ile kabul edildi. Bu, Demokrat Parti’nin laiklik, Cumhuriyet karşıtı yönetiminin toplumda yeterince olumsuz karşılık bulamadığının göstergesidir.

1950’den başlayarak sürekli sağ muhafazakâr partilerin önde olduğu Batı illerinde son yirmi yıldır CHP’nin öne geçmesi seçmenlerin ideolojik değil, AKP’nin hayat tarzına müdahalesi karşısında pragmatik tepkisi olarak düşünülmelidir.

Sağ iktidarların yönettiği Türkiye’de din, sürekli siyaset malzemesi olarak kullanıldı ve halktan destek buldu. Bu sürede Türkiye ekonomisi büyüdü ancak bu büyümenin halkın “kalitatif/niteliksel” gelişmesine katkısı olamadı. Petrol zengini Arap ülkelerinde de olamadığı gibi...

Türkiye’yi yönetenlerin “halka inmek, halkla bütünleşmek” adına yürüttükleri ve toplumda karşılık bulan popülist siyaset toplumun aydınlanmasını, Batı dünyası ile uyum sağlayabilmesini engelledi. Bu gerçeği Almanya Başbakanı Merkel yıllar önce şöyle ifade etmişti: “Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği ‘AB’nin Türkiye’yi hazmetme kapasitesine’ bağlıdır”.

SITKI ERGÜNEY

EKONOMİST



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları