Olaylar Ve Görüşler

Kelepir Fiyata Kişisel Verilerim Var!

02 Şubat 2015 Pazartesi

Kişisel veriler ‘kişilik değerleri’mizdir. Özel yaşam hakkı da bu değerleri koruyan hem anayasal ve hem de uluslarüstü niteliği olan bir haktır.

On yılı aşkın zamandır “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı neden bir türlü yasalaşmıyor” diye kendi kendime sorup duruyorum. Her dört beş yılda bir hükümet sözcüleri bu kanunun çıkartılacağı yolunda demeçler verirler; ancak bir türlü çıkmaz. Son tasarı, yakın bir tarihte Başbakanlık’ta imzaya açılmış bulunuyor. Umarım bu sefer yasalaşır.
Anayasa hükmüdür: Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel veri, belirli veya kimliği belirlenebilir bir kişiye ilişkin bütün bilgileri anlatır. Kimliği belirlenebilir kişiyle kastedilen ise vatandaşlık numarasına veya fiziki, fizyolojik, düşünsel, ekonomik, kültürel ya da sosyal kimliğine özgü etmenlere başvurularak kimliği belirlenebilen kişidir. Örneğin bütün vatandaşların sağlık verileri elinizin altında ise hem boyun hem bel fıtığı olan, mide kanaması geçirmiş, ayak tırnağından ameliyatlı ve her yıl en az iki kere gribe yakalanan kişi, kimliği belirlenebilir kişidir. Adını veya vatandaşlık numarasını bilmenize gerek yok. Kişisel verinin işlenmesi ise verinin elde edilmesi, kaydedilmesi, kullanılması, açıklanması, üçüncü kişilere aktarılması ve yok edilmesi gibi işlemlere verilen addır. Bu arada altını çizmek gerek, kişinin sağlığına ilişkin veriler özel nitelikli kişisel veridir ve kural olarak işlenemez. Bu sıraladıklarım, Veri Koruma Hukuku’nun amentüsüdür. Bana inanmıyorsanız Başbakanlık’ta imzaya açılan tasarıya bakın.

***

Dahası var, kişisel verilerin ekonomik değeri de hiç yabana atılacak gibi değil. AB’nin bu konuyu düzenleyen yönerge çıkartmış olmasının nedenlerinden biri de bu. Önce özel sektörde tanıtım ve reklama ayrılan payı, sonra da her gün cep telefonunuza hiç tanımadığınız firmalardan gelen çağrı ve mesajları bir düşünün. Size isminizle hitap ediyorlar değil mi? O firmalar bu verileri nasıl elde ediyor sanıyorsunuz? Satın alıyorlar. Buna “açık” rıza gösterdiğinizi anımsıyor musunuz?
Özel firmaları bir kenara bırakalım. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) 2012 yılında bir yönetmelik çıkartarak kendi veri tabanında kayıtlı sağlık verilerinin üçüncü kişilerle paylaşılmasına imkân veren düzenlemeler yaptı. Yönetmelik ve yönetmeliğe dayanılarak yapılan işlemler 2013 yılı Sayıştay Denetim Raporu’na konu oldu (sf. 49- 53). Raporda, yönetmelik çıkartılmadan önce Maliye ve İçişleri bakanlıklarının sağlık verilerinin ücret karşılığı paylaşılması konusunda bir kanuni düzenlemenin bulunmadığı ve yasal altyapısı oluşturulmadan bu tür bir yönetmelik yapılmasının uygun olmayacağı yönünde görüş bildirdiği; SGK’nin buna rağmen söz konusu yönetmeliğe dayanarak beş firmaya sağlık verilerimizi toplam yaklaşık 65.000 TL karşılığında sattığı açıkça yer bulmuş durumda.
Evet, altmış beş bin lira! 10- 15 akademisyen bir araya gelsek, zorlanarak da olsa toparlarız o kadar parayı. Raporda, veri taleplerinin fiyatlandırılmasına yönelik SGK’nin elinde dayanacağı hiçbir rasyonel analiz veya çalışma bulunmadığı da ifade edilmiş. İlginçtir, SGK söz konusu beş firmaya sağlık verilerimizi satarken, başka firmaların benzer nitelikteki veri talepleri, fiyatlandırma yapılamadığı gerekçesiyle ya reddedilmiş ya da beklemeye alınmış. Bundan sonrasını raporun sonuç bölümünden aynen aktarıyorum: “Sağlık verilerinin ücret karşılığında üçüncü kişiler ile paylaşılmasına yönelik herhangi bir kanuni düzenleme yapılmadığı sürece genel sağlık sigortası verilerinin paylaşılmaması;… Mali saydamlık ilkeleri uyarınca; paylaşılacak genel sağlık sigortası verilerinin fiyatlandırılmasına ilişkin objektif kriterlerin belirlenerek kamuoyuna duyurulması; gerekir.”

***

Aslına bakarsanız yazının başındaki sorumun yanıtlarının kokusunu alıyorum verdiğim bu iki örnekte. Niyet okuyuculuk yapmak istemem ama şu kadarı aşikâr: Yürürlükte bir kanun olmadığı için herkes pek bir rahat hissediyor kendini bu konuda. Bu arada Sayıştay raporunda okuduklarım başka sorular da getirmedi değil aklıma.
Not: Bu yazının yazıldığı tarihte (5.12.2014) Kişisel Verilerin Korunması Kanun Tasarısı, kamuoyunun gündeminde nerdeyse hiç yer almazken; daha sonra devlete fişleme yetkisi verdiği gerekçesiyle yoğun şekilde eleştirilmeye başlandı. Ne var ki, yazının yazılış amacı tasarının eleştirisi değildi; yoksa söylenecek söz çok. Ancak madem tartışılıyor, şu kadarına değineyim: Tasarıdaki tartışma yaratan hüküm, polis, jandarma ve MİT’in istihbarat faaliyetlerini kapsam dışında bırakıyor.

***

Bunun ötesinde tasarının bazı maddelerinin uygulanmayacağı hususlar, oldukça muğlak ifadelerle sıralanmış.
Evet, Avrupa Birliği devletlerindeki veri koruma kanunlarında da kamu güvenliği vb. gerekçelere dayanan istisnalar mevcuttur. Ancak kural olarak, kolluk ve istihbarat teşkilatları dahil tüm kamu kurumları kanunun kapsamındadır. Uzun lafın kısası, tasarı bu haliyle yasalaşırsa tartışılan hükümlerin Anayasa Mahkemesi’nce iptali hiç de düşük bir olasılık değil.
Ben, her şeye rağmen kişisel verilerin korunması alanında boşluktansa, yürürlükte bir kanun olmasının temel hak ve özgürlükler bakımından olumlu sonuçlar doğuracağını düşünenlerdenim. Bugüne dek kanun yoktu da kişisel verilerimiz işlenmiyor muydu? Tasarı yasalaşırsa hiç değilse devlete fişleme yetkisi verdiği iddia edilen hükümlerin anayasaya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırılığını tartışma fırsatımız olacak.  

K. AHMET SEVİMLİ Yrd. Doç. Dr.

 

-

 

Yeni Nesil Demokrasi ve Çankaya Modeli  

Temsili demokrasinin bugün içinde bulunduğu kriz bir taraftan katılımcı, doğrudan veya radikal demokrasi gibi teorik yeni açılımları gündeme getirmekte, diğer taraftan da pratikte yeni uygulamaları deneyimleme imkânı yaratmaktadır. Ortaya çıkan bu yeni durum ve yaşanan bilinç değişimi ve beraberinde gelen sorgulamalar farklı ve yeni taleplerin gündeme gelmesine sebep olmaktadır. Bu anlamda yeni bir çağın içinde olduğumuzun farkında olarak yeni bir yönetim modeli oluşturmak ve bunu topluma sunmak sorumluluğu ile karşı karşıyayız.
ABD’deki Occupy Wall Street, Yunanistan, İspanya, İtalya, Portekiz, ülkemizdeki Gezi, Hong Kong’daki eylemlerin, protestoların temel karakteristiği ya da öne çıkan talebi doğrudan ve katılımcı demokrasidir. Bilinç düzeyi en yüksek kesimlerin yer aldığı bu eylemler, bize siyasal bir değişimin içinde bulunduğumuzu anlatmaktadır. Artık yeni bir dünya, yeni bir anlayış ve yeni bir insan tipolojisiyle karşı karşıyayız. Bütün bu süreçlerden ortaya çıkan temel talep, yurttaşların yerel ve genel iktidarların uygulamalarında söz sahibi olma isteğidir. Meydanları dolduran milyonlar şunu söylüyor: “Sokağımızda, mahallemizde, kentimizde ve de ülkemizde alınan kararlarda bize danışılsın, fikrimiz alınsın ve uygulamalara geçirilirken bizim denetimimizden geçsin.” Bu temel talepler, istekler yeni bir yönetim isteğini, yeni bir yönetim modeline dönük beklentiyi açığa çıkarmaktadır. Şimdi biz yerel yöneticilere düşen, “zaman ruhunu” iyi okumak ve bu çerçevede yerel demokrasiyi en geniş katılımla yaşama geçirmektir.
Bu çerçevede dünyanın ve de ülkemizin koşullarını dikkate alarak, demokrasinin ve de sosyal demokrasinin temel değerlerini içselleştirerek, Cumhuriyetimizin çağdaşlaşma ve kentleşme atılımlarını ve buradaki felsefeyi rehber edinerek Çankaya’da yeni bir modelle, yeni bir yaklaşımla halkımızın karşısına çıktık. Örgütlediğimiz ve pratikleştirdiğimiz katılımcılık süreçlerini Yeni Nesil Demokrasi anlayışı ve Yeni Nesil Katılımcılık Modeli olarak tanımlıyoruz.

Çankaya’nın modeli
Belediyeler yerel ölçekte hizmet ve zihniyetle kendisini sınırlamamalıdır. Halkın katılımcılık ve daha fazla demokrasi talebi belediye yönetim modeline uyarlanabilmelidir. Dünyanın en modern ülkelerinde hangi katılım yöntemleri uygulanıyorsa biz bunları aşacak bir demokratik perspektifle hareket ederek Çankaya’da yeni bir atılım ve model ürettik. Göreve başlarken stratejik planımızı Çankaya’daki bütün toplum kesimlerinin temsilcileriyle tartışarak oluşturduk. Yani belediyenin hangi çalışmaları yapacağını, önceliklerini, misyon ve vizyonunu Çankayalılarla birlikte kararlaştırdık. “Duvarsız Belediye” sözünü tuttuk, 40 bin Çankayalıyı belediyede ağırladık ve binlerce Çankayalıyı sokakta dinledik. Katılımcılığın esas olduğu yerde bürokrasi olmaz. Bu nedenle “Hoş Geldiniz Masası”nı kurduk. Çankaya’nın bütün sorunları için vatandaşlarımızın görüş, düşünce, istek ve taleplerini 40 kişilik uzman bir kadro ile dinliyoruz. Aynı zamanda iş ve işlemleri bu merkezden yapıyoruz.
Halk belediyeye değil “Belediye halkın ayağına gitmeli” dedik ve bölge toplantılarına başladık. Geride bıraktığımız 10 ayın hesabını vermek, çalışmalarımızı halkımıza anlatmak ve halkımızın öneri, istek ve de taleplerini almak için 45 günde 8 bölgede 104 mahalleden yurttaşımızla buluştuk. Ben ve mesai arkadaşlarım vatandaşlarımızı tek tek dinleyip eleştirilerini, isteklerini ve beklentilerini not ediyor, çalışmalarımız hakkında bilgi veriyoruz. Kendi mahallelerinde yapacağımız çalışmaları o mahallede oturan yurttaşlarımıza soruyoruz.
Yaptığımız çalışmalarda etkilenen kesimlerin başında esnaflarımız gelmektedir. Bölge toplantılarıyla birlikte eşzamanlı olarak Ankara’nın ve Çankaya’nın en merkezi yerlerinden olan Kızılay, Bahçeli ve Tunalı gibi bölgelerde esnafımızla geniş katılımlı toplantılar yaptık. Hem esnaf temsilcileriyle hem de tek tek esnafımızla görüşüp çalışmalarımızı birlikte gerçekleştiriyoruz. Ankara’nın en merkezi bölgelerinden biri olan Sakarya’yı yenilerken Sakarya esnafıyla birlikte hareket ettik. Esnafımızın katkısı, desteği ve işbirliğiyle önemli bir yenileme projesini yaşama geçirdik.

Doğrudan demokrasi için halkoylaması
Şimdi de doğrudan demokrasinin en somut uygulamasını, halkoylamasını gerçekleştireceğiz. Çiğdem Mahallemizde bulunan bir alanda ne olması gerektiğini, nasıl bir hizmet birimi oluşturulması istendiğini ve hangi hizmete ihtiyaç duyulduğunu Çiğdem Mahallesi’ndeki yurttaşlarımıza soracağız. Ve halkoylamasından çıkan sonucu yaşama geçireceğiz. Benzer uygulamaları farklı bölgelerde de yapma düşüncesini taşımaktayız.
Çankaya’da katılımcılık, yerindelik ilke ve esaslarını uyguladık, uyguluyoruz. Halkımızla birlikte belediyeyi yönetiyor ve projeleri yaşama geçiriyoruz. Temel amacımız halkımızı mutlu edecek bir yönetim modelini Çankaya’dan başlayarak ülke sathına yayılmasını sağlamaktır.  

ALPER TAŞDELEN Çankaya Belediye Başkanı



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları