Olaylar Ve Görüşler

Tabip odalarının durumu - Prof. Dr. Gazi Zorer

13 Haziran 2024 Perşembe

Meslek odaları demokratik sistem içerisinde bir baskı grubu olarak yer alır. Kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları olarak anayasada tanımlanmış olmaları bu kuruluşlara bir sosyal grubun hak ve çıkarlarını savunmanın ötesinde toplumsal görevler yükler. Bu anlamda 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği (TTB) yasası, meslek birliğimize halk sağlığını koruma görevi de vermiştir. Bu çerçevede siyasi iktidarın halk sağlığı için risk oluşturan kimi karar ve uygulamalarına karşı uzman bir kuruluş olarak hukuksal girişimlerde bulunmak ve toplumun bilgilendirilmesine yönelik müdahale etme görevini yerine getirir. 

Meslek kuruluşlarının kamu kurumu niteliği yanında üyelerinin demokratik katılımı ile seçtiği yöneticiler eli ile işlev gördüğü dikkate alındığında, toplumsal etkinlik düzeyinde üyeleri ne kadar temsil ettiği de önem kazanıyor. Ülkemizdeki meslek kuruluşlarında, mesleği uygulamak için üyeliğin zorunlu olduğu barolar, en yüksek üye katılımı ile yönetim organlarını seçerken diğerlerinde seçimlere katılımın düşük olduğunu biliyoruz. En düşük katılıma sahip meslek kuruluşlarından birinin tabip odaları olduğunu söylersek hata yapmış olmayız. Birkaç istisna dışında oda seçimlerine katılım yüzde 5 ile yüzde 15 arasında değişiyor. Bu durum ciddi bir temsil sorununu da ortaya koyuyor.

BU DURUMA NASIL GELİNDİ?

12 Eylül 1980 askeri darbesini takiben çıkarılan, katılımı ve demokrasiyi kısıtlayıcı yasal değişikliklerden biri de 6023 sayılı TTB yasasında önceden mesleği uygulamak için zorunlu olan oda üyeliğinin kamuda çalışan hekimler için isteğe bağlı hale getirilmesi oldu. Bu değişiklik oda ve birlik yönetimlerinin, hekimlerce onaylanmayan politikaları ile birleşince, süreç içerisinde tabip odalarına üye hekim sayısının yarıya düşmesi sonucu ortaya çıktı. Özellikle genç hekimler arasında üyelik oranı çok düşük seviyelerde yüzde 15 civarındadır. Halen ülkemizde mevcut, yaklaşık 230 bin hekimden 100 bin kadarı tabip odalarına üyedir. 

TTB’nin efsanevi başkanı Prof. Dr. Nusret Fişek’in 1990’da vefatını takiben değişen yönetim anlayışı halen sürmektedir. 34 yıla ulaşan bu dönemde TTB sağlık alanını aşan, her fırsatta ülkenin siyasi gündemine müdahil olmaya çalışan, sağlık ve yaşam üzerinden bağlantı kurarak genel güvenlik meselelerine kadar uzanan birçok alanda söylem ve eylemlerde bulunmuştur. Hekimlerin her geçen gün artan mesleki, ekonomik, yönetsel hatta can güvenliği gibi pek çok sorunlarının göz ardı edildiği, yeterince ilgilenilmediğine dair algı, çok geniş hekim kitlesi tarafından benimsenmiştir. 

Bunun sonucunda “hekim sorunları ile değil gündelik siyasetle uğraşan” meslek birliğine yönelik oluşan bu geniş tepki sonucunda hekimler ile meslek odası arasında aşılması güç duvarlar örülmüştür. Kitlesinden kopan yönetimler giderek daha çok savrulmuşlardır. TTB başkanının terör örgütü ilişkili bir TV kanalında canlı yayın konuğu olarak Irak’ın kuzeyinde ordunun kimyasal silah kullandığına dair iddialarda bulunması sonrasında terör örgütü propagandası yapmak suçundan 2 yıl 8 ay 15 gün hapis cezasına çarptırılmış, istinafta onaylanmıştır. Ayrıca TTB yönetimi hakkında açılan davada yönetim kurulu görevden alınarak kayyum atanmasına karar verilmiştir. Meslek örgütümüz ciddi bir kriz ortamına sürüklenmiştir. 

Söylem ve eylemleri kendi hekim kitlesi tarafından desteklenmeyen güçsüz ve zayıf düşmüş bir TTB aslında siyasi iktidarın işini kolaylaştıran bir işlevi de yerine getirmekte, TTB’nin aykırı kimi çıkışları siyasi gündemi değiştirmekte dahi kullanılmaktadır. Sonuçta hekimlerin hak kayıpları artmakta ve mesleki uygulamadaki özgürlük alanları her geçen gün kısıtlanmaktadır. Hekim emeği günbegün değersizleştirilmekte, özel hastane zincirleri büyütülürken şehir hastaneleri yolu ile dolaylı bir özelleştirmenin de yolu açılmış ve ilerletilmektedir. Neoliberal ekonomi anlayışının sağlık alanındaki bu uygulamaları artık bir nesne haline getirilen hastalarla birlikte hekimleri hem kamuda hem özel sektörde ucuz işgücü olarak kullanmaktadır.

ÇÖZÜM NEDİR?

TTB ve tabip odalarının tüm hekimleri kapsayarak, onların güvenini kazanarak, desteğini alacak yeni bir anlayışla yönetilmesi gerekiyor. Stratejik plana sahip, proje bazlı, proaktif bilimsel çalışmalar ile bu değişim gerçekleştirilebilir. Hedef tüm hekimlerin oda üyesi olmasını sağlamak olmalıdır. Bunun için gündelik siyaseti, kimlik siyasetini değil, hekimlik ve sağlık siyasetini öne çıkaran bir politika değişikliğine gereksinim vardır. 

Hekimlerin meslek örgütüne sahip çıkması için gerekli nesnel koşullar fazlasıyla mevcuttur. Aile hekimlerinden serbest hekimlere, kamuda çalışan uzman ve asistanlardan özel hastanelerde çalışan hekimlere kadar tüm hekimlik kategorilerinde her geçen gün artan devasa sorunlar vardır. Son üç yıl içerisinde kamu hastanelerinde çalışan 50 bine yakın hekim sendikalara üye olmuştur. 

TTB’nin tüm hekimleri içeren meslek birliği olarak, hak temelli kapsayıcı politikalar oluşturup, sağlık alanında mevcut uzmanlık derneklerinden hekim sendikalarına, aile hekimleri dernek ve sendikalarından, serbest hekim yapılanmalarına kadar tüm hekim örgütlenmeleri ile birlikte hareket etme yeteneğini kazanmalıdır. Bu stratejik birliği sağladıktan sonra hekimler istediklerini elde edebilir ve halkın sağlık sorunlarına da sahip çıkabilecek ağırlığa ulaşabilirler. Bunun için de hekimlerin tabip odalarına sahip çıkmaları gerekiyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları