Olaylar Ve Görüşler

Tarikatlar kıskacında... - Hüner TUNCER

27 Eylül 2023 Çarşamba

Kendisini dinsizlikle suçlayanlara büyük Atatürk, kendi sözleriyle şöyle seslenmektedir: 

“Bizim dinimiz akla en uygun ve en doğal bir dindir. Ve ancak bundan ötürü son din olmuştur. Bir dinin doğal olması için akla, tekniğe, bilime ve mantığa uygun düşmesi gerekir. Bizim dinimiz bunlarla tam bir uyum halindedir. Dinimiz akla aykırı düşen, ilerlemeye engel olan hiçbir şey içermiyor. Oysa, Türkiye’ye bağımsızlığını sağlayan Türk ulusu içinde daha karışık, daha yapay, çürük ve temelsiz inançlardan oluşan bir din daha vardır. Ama bunu benimsemiş olan cahiller, zavallılar sırası gelince aydınlığa kavuşacaklardır. Onlar aydınlığa yaklaşmazlarsa, kesinlikle yok olacaklardır. Onları kurtaracağız!” 

DİNDEN ÇIKARCILIK

Camilerde ibadet konusunda da Atatürk, şöyle düşünmektedir: “Camiler, birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler, Tanrı buyruklarını yerine getirmek ve ona ibadet etmekle birlikte, din ve dünya için neler yapılmak gerektiğini düşünmek, yani birbirimize danışmak için yapılmıştır.” 

Dini kendi çıkarları için kullananlara ise Atatürk, şunları söylemekte: “Birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyyitlerin, çelebilerin, babaların, emirlerin arkasından sürüklenen ve yazgılarını ve canlarını falcıların, büyücülerin, üfürükçülerin, muskacıların ellerine bırakan insanlardan oluşan bir topluluğa uygar bir ulus denebilir mi? Ulusumuzun gerçek niteliğini yanlış olarak gösterebilen ve yüzyıllarca göstermiş olan bu gibi insanların ve kurumların yeni Türkiye Devleti’nde, Türkiye Cumhuriyeti’nde varlıklarını daha da sürdürmeleri doğru olur muydu?” 

ÜÇ MADDE

İşte bu düşünceden hareketle Atatürk, 30 Kasım 1925’te kabul edilen bir yasayla tekkeleri, zaviyeleri ve türbeleri kapatmıştı. “Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Kapatılmasına ve Türbedarlıkla Birtakım Unvanların Yasaklanmasına ve Kaldırılmasına İlişkin Yasa”, üç maddeden oluşmaktaydı. Buna göre, Türkiye Cumhuriyeti’nde bulunan tarikatlar yasaklanıyor; şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, naiblik, emirlik unvanları kaldırılıyor; büyücülük, üfürükçülük, falcılık, muskalık vs. gibi sıfatların kullanılması ve bunlara ilişkin kıyafetlerin giyilmesi yasaklanıyordu. Ayrıca, sultanlara ve tarikatlara ait bütün türbeler kapatılıyordu. 

Atatürk, tekke ve zaviyelerin kapatılması kararının ardından şu konuşmayı yapmıştı: “Ey ulus, biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar (tarikata bağlı kişiler) ülkesi olamaz! En doğru, en gerçek tarikat, uygarlık tarikatıdır.” 

ÇAĞDAŞ İLKELER YERİNE 

Ne yazık ki 1950’de karşıdevrim sürecinin başlatılmasıyla iktidara gelen hükümetler, Türk halkının din duygusunu sömürmek yoluyla oy kazanma yolunu seçmişler ve halkın ülke çapında çağdaş ilkeler doğrultusunda eğitilmesi yerine, birtakım cahil hocalar ve imamlar aracılığıyla, kafalarının çağdışı bilgiler ve hurafelerle zehirlenmesi yolunda politikalar uygulamışlardır. 

21. yüzyılın ilk çeyreğinde Türkiye, hâlâ şeyhlerin, dervişlerin, müritlerin ve mensupların ülkesi olmayı sürdürmekte ve giderek uygar ve çağdaş bir ülke olmaktan uzaklaşmaktadır. Bugün ülkemize bakıyoruz; halkımız bir süredir tarikatların ve cemaatlerin kıskacı altında yaşamakta, küçücük yaşlardan itibaren çocuklarımızın beyinleri “Kuran eğitimi” kisvesi ardında yıkanmaktadır. 

Atatürk, ortaçağ kafasıyla bağnazlığa kendini kaptırmış olan uluslar hakkında şunları söylemektedir: “Dağları delen, göklerde uçuşan, göze görünmeyen küçücük parçacıklardan yıldızlara kadar her şeyi gören, aydınlatan, inceleyen uygarlığın güç ve yüceliği karşısında; ortaçağ kafasıyla ilkel ve boş inanlarla yürümeye çalışan uluslar, kesinlikle yok olacak veya hiç değilse esir olup aşağılanacaktır. Halbuki Türkiye Cumhuriyeti halkı, yepyeni ve olgunlaşmış bir topluluk olarak sonsuza dek yaşamaya karar vermiş; esirlik zincirlerini ise tarihte benzeri görülmemiş kahramanlıklarla parça parça etmiştir.” 

Cumhuriyetimizin kurucusu ve Türk Devrimi’nin yaratıcısı Atatürk’ün hedeflediği çağdaş uygarlık düzeyine ülkemiz, tarikatların ve cemaatlerin kıskacı ve gölgesi altında nasıl erişebilir? Bunu halkımız acaba sorguluyor mu? 

ATATÜRK VE AYDINLARIMIZ

Atatürk’ümüzün bağnazlık, tarikatlar ve cemaatler yoluyla Türk halkının yanlış yollara yönlendirilmesi konularındaki son derece veciz sözlerinden ancak birkaçına değinebildim. Şundan eminim ki Atatürk’ü yüreklerinde duyumsayan ve onun sözlerinden sapmamayı kendilerine rehber edinmiş olan aydınlarımızın yol göstericiliği altında, Türk ulusu da er ya da geç doğru yolu görecek ve tarikat-cemaat batağından kendini kurtaracaktır!

DOÇ. DR. HÜNER TUNCER



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları