Adım Adım Aşiret Devletine

14 Temmuz 2016 Perşembe

Adalet ve Kalkınma Partisi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni devletin yasama ve yargı erklerini canı istediği gibi kullanarak aşiret devletine dönüştürme yolunda hız kesmeden ilerliyor.
“Milli irade” diye yeri göğü inletirken 7 Haziran seçimlerinde oy veren 45 milyon 119 bin 17 seçmenin oylarını çöpe atarak başlatılan süreç, tam da istedikleri gibi işletiliyor.
“Cihangirane (dünyayı ele geçiren) bir devlet çıkardık bir aşiretten” dizesini yazan şair, bugünleri görse acaba ne derdi?

***

Bir hukuk devletinin en önemli özelliği, basitçe belirtilirse; vatandaşlarının ne yaptığı zaman nasıl bir sonuçla karşılaşacağının önceden yasalarla belirtilmiş olmalıdır.
Yasalar, hukuk alanında ya da uygarlıkta gelişmeler oldukça bu duruma koşut olarak değiştirilir. Ama, hukuka aykırı olarak, bir kişinin aklına estikçe değiştirilmesi ancak bize özgü bir demokrasi anlayışıdır.

***

Binlerce yıllık yönetim ve devlet geleneğinden geliyor oluşumuz, devletin her kademesinde uygulanacak kuralların belirlenmesinde etkili olmuştur.
Örneğin bir köy muhtarının ve ihtiyar meclisinin nasıl seçileceği, hangi durumda hangi yetkililer tarafından görevlerine son verileceği, boşalma sonrasında ne yapılacağı yasalarda yazılıdır.
Bir köy muhtarı görevden alınırsa, yapılacak seçime kadar ihtiyar meclisinin (mahallelerde heyet) birinci üyesi muhtarlık görevini yürütür.
Medyadan öğrendiğimize göre Van’da üç muhtarın görevine son verilmiş ve yerine AKP’nin nalıncı keseri gibi kullanmak amacıyla icat ettiği yöntemle kayyımlar atanmış!

***

Sırada belediye başkanları var. Milli iradenin bir parçası olan yöresel iradenin belirlediği belediye başkanı görevden alınırsa, yerine kayyım atamanın yolu açılmak isteniyor.
Oysa yasada bu sorunun da çözümü var. Belediye başkanlığı bir nedenle boşalınca, belediye meclisi, yenilenecek seçime kadar görev yapacak bir başkan vekili seçiyor.
Yasa böyle ama tek parti yönetiminin işine gelmiyor. Çünkü gelecek başkan vekilinin kendisinden olmama olasılığı var. Diyor ki “Ben yürürlükteki yasayı yok sayarım. Atamayı, benim atadığım yetkili yaparak benim adamımı göreve getirir.” Bir bölümünü daha önce yazdığım örnekler çok ama yer bitiyor.

***

İfade özgürlüğü ve halkın bilgilenme hakkının yerlerde sürünür konuma indirgenmesinden rahatsızlık duyan meslektaşlarım, iktidarı bir kez daha uyarmak amacıyla kampanya başlattılar. “Biliyor musunuz? Gazetecilik suç değildir” söylemi gitgide yaygınlaşıyor.
İfade özgürlüğünün ve halkın bilgilenme hakkının tanımının da yargı aracılığıyla kötüye kullanıldığı bir süreçteyiz.
Görüntüye göre yargı yalnızca, 5187 sayılı basın yasasının 3’üncü maddesinin 2’nci fıkrasını biliyor ve yayın yasaklama kararlarına dayanak yapıyor.
Oysa “Basın özgürlüğü” üst başlıklı maddenin bir de birinci fıkrası var: “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.”
Yok sayılmaktan vazgeçilirse kampanyalara da gereksinim kalmaz ama nerede o günler?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları