Erdoğan kendisini de ihbar ediyor(!)

04 Haziran 2015 Perşembe

Parlamenter sistemin bekleme odasına, Cumhuriyet’in niteliklerinin de askıya alındığı bir süreçte hukuktan söz etmek pek akıllı işi sayılmaz.

***

Gazetecinin görevi bir anlamda, son somut örneğini Can Dündar’ın verdiği gibi tarihe not düşmektir.
Gazetecilik, politikacılık gibi ipten kazıktan kurtulmuşların da cirit attığı bir uğraş alanı değil bir meslektir.
Dayanaklarının başında da hukuk gelir. Bir süredir geçerli kılınan “guguk” nedeniyle şimdilik istedikleri gibi at oynatma olanağını bulanlar sonunda hukukla tanışıp afallayacaklardır.

***

Yayıncılık yerel, bölgesel, yaygın, uluslararası tanımları kapsamında yapılsa da ilkeleri değişmez.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) 1998 yılında yürürlüğü koyduğu “Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi” özenle hazırlanmış ve uluslararası geçerliği olan bir meslek kuralları dizgesidir.
İşte o bildirgede yer alan kurallardan kimileri: “Halkın bilgi edinme hakkı uyarınca, gazeteci, kendi açısından sonuçları ne olursa olsun gerçeklere ve doğrulara saygı duymak ve uymak zorundadır.”
“Gazeteci, bilgi ve haber alma, yorum yapma ve eleştirme özgürlüklerini ne pahasına olursa olsun savunur.”
Can Dündar’ın “MİT TIR’ları” haberi nedeniyle koparılan hukuksuzluk hortumunu deliveren kurallardan biri de şudur:
“Gazeteci; devleti yönetenlerin belirlediği ulusal ve uluslararası politika konularında önyargılara değil, halkın haber alma hakkına dayanır. Onu, mesleğin temel ilkeleri ve özgürlükçü demokrasi kaygıları yönlendirir.”

***

Cumhuriyet’i keyiflerine göre cezalandırmak için fellik fellik Türk Ceza Yasası’nda ve Terörle Mücadele Yasası’nda madde aranırken Cumhurbaşkanı bu soruşturmanın da başsavcılığını üstleniverdi.
İsmet Paşa’nın, AKP’nin örnek aldığı politikacılar için yaptığı saptamayı unutmayalım. “Suçluların telaşı içindesiniz.”

***

Hem iktidarın hem de yargının açıklamalarında çelişkiden geçilmiyor. “Devlet Sırrı” kavramına sarılıyorlar ama çeşitli yayın yasağının kaldırılması kararlarının gerekçesinde
“Devlet Sırrı Yasası çıkmadığından ‘devlet sırrı’ suçunun yasal tanımı yoktur” deniyor.
Erdoğan’ın avukatları aracılığıyla yaptığı suç duyurusu, gerçekte kendisi hakkında bir suç duyurusu olma niteliği de taşıyor. Üstelik savcıların ellerini de zayıflatıyor.
Koskoca Cumhurbaşkanı örneğin, “gerçeğe aykırı bazı görüntü ve bilgiye yer verildi” diyorsa savcı nasıl “devlet sırrı” diyecek?
“Asıl yargı rafa kalkmışken adil yargıyı etkileme suçu nasıl oluşacak” sorusu bir yana Cumhurbaşkanı’nın “Bu haberi yapan kişi bunun bedelini ağır ödeyecek, öyle bırakmam onu” tehdidini nereye koyacağız?
Yargı etkilenmeyecek mi?
Arkadaşımız Mine G. Kırıkkanat, casusluk romanları yazarı kimliğiyle “casusluk” iddiasını gülünç bulduğunu yazdı. Ve dedi ki “casusluk gerçeğin deşifresi değil, şifrelenmesidir.”

***

Gelelim zurnanın zırt dediği yere.
Can Dündar ve Cumhuriyet, paralel örgütle hareket etmiş!
Bu bir suçsa “Ne istediler de vermedik” diyen, kumpas davalarının savcılığını üstlenen Erdoğan kendisini nasıl “üyelik, dahası yardım ve yataklık” suçunun dışında bıraktıracak?”

***

Ve ortaya son soru: Davutoğlu “Bu ülkede artık başbakan ve cumhurbaşkanı yargılanmayacak” yargısına nasıl ve neden vardı?

***

Seçim irdelemesinin son yazısı cumartesiye...  

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları