Gazetecilik ve Casusluk

03 Aralık 2015 Perşembe

Gazeteciliğimin epeyi uzunca bir süresi sıkıyönetim ve olağanüstü hal uygulamaları içinde geçti.
İlk karşılaşmam 28 Nisan 1960’ta İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin demokrasi isteklerini yansıtan ve tarihe “Üniversite Olayları” tanımıyla geçen süreçte oldu.
12 Mart 1971 Ara ve Kara Rejimi’nin sıkıyönetimi en acımasızıydı.
12 Eylül 1980 paşalarının dikta dönemi de 1971’dekini aratmadı.
Sıkıyönetimin en yumuşağı, Kıbrıs Barış Harekâtı nedeniyle ilan edileni oldu. Şimdi komutanının adını bile hatırlamıyoruz.
12 Eylül paşalarının tüm yurda yaydığı sıkıyönetim 26 Aralık 1978’de 13 ilde ilan edilmişti.
Sıkıyönetim, Özal’ın başbakanlığı sürecinde ve 19 Temmuz 1987’de yayımlanan kanun hükmünde kararname ile Olağanüstü Hal’e dönüştürüldü. Komutanlık askerlerden sivile ve bölge valilerine aktarıldı. Onların da “dediği dedikti”.
Kızdıkları bir haber nedeniyle Cumhuriyet’in bölgelerindeki illere girişini yasakladılar ama dava açamadılar. 2002’de olağanüstü hal uygulaması TBMM’de uzatılmadığı için kaldırılmış oldu ama bugün de var demek olası.

***

Sıkıyönetim komutanlarının medya ile araları hiç barışmadı.
Çünkü biz gazeteciler, mesleği ve ilkelerini ya okullarda ya da çalışırken öğrenmiştik.
Askerlere ise “karşı haber alma” yani casusluğa önlem almanın yolları ve “açık haber alma” dersleri verilmişti.
Bu nedenle de komutanlar gazetelere bu alışkanlıkla bakıyor, yerli-yabancı kimlere mesaj verildiğini irdeliyorlardı.
Üstüne bir de konumlarının getirdiği güç nedeniyle “Vay benim emirlerime nasıl uymazlar” kızgınlığı ekleniyordu.
Ama hiçbir gazeteciyi casus diye tutuklatmadılar.
Şimdilerde sonsuz sayıda tutuklama olanağı sağlayan katalog suçlardan birini iddiaya ekledin mi kimileri için tadına doyum olmuyor.

***

10 Kasım 1983’e kadar Basın Yasası’ndaki dava açma süresi; süreli yayınlar için üç ay, süresizler için de altı aydı.
Ama bu süre sıkıyönetim komutanlarını bağlamazdı. Yıllar önce yayımlanmış bir köşe yazısı ya da haber, yazarının burnuna suç öğesi olarak dayatılabilirdi.
Şimdi ileri demokrasi (!) sürecindeyiz.
Ama yazık ki komutanların yaklaşımı ve yetkileri sürüyor sanabilirsiniz.
Çünkü cemaatle ortaklaşa yönetilen kumpas, nice canları yakarak bitirildi ama tek başına sürdürülen kumpas ve vesayet sürüyor.
Sürmese yasalarda yazılı kurallar yok sayılabilir miydi?

***

Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nden (TGC) bir alıntı ile bitirelim:
“Gazeteci, devleti yönetenlerin belirlediği ulusal ve uluslararası politika konularında önyargılara değil, halkın haber alma hakkına dayanır. Onu, mesleğin temel ilkeleri ve özgürlükçü demokrasi kaygıları yönlendirir.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları