‘Altın’, Altındır! (4)

04 Şubat 2022 Cuma

Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1933’te “Altın ve Petrol Arama İdaresi Başkanlığı”nı kurdu... Petrolün aranmasına başlandıysa da 2001’de İzmir Bergama Ovacık Altın Madeni açılıncaya kadar Türkiye’de altın üretimi yapılamadı! 

Başbakan Bülent Ecevit, Türkiye’de altın aramanın ilk adımını attı… Altın, madende üretilirken yörenin doğal kaynaklarına; havasına, suyuna, toprağına zarar verebileceği yolundaki savları araştırma amacıyla “Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu’nu (TÜBİTAK)” görevlendirdi... 

TÜBİTAK’ı, “İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi Maden Mühendisliği Bölümü”nden Prof. Dr. Naci Görür başkanlığında, bir bilim heyeti kurdu. Bilim heyeti, Bergama’da altın üretiminde kullanılacak teknolojiyle bağlantılı çevre önlemlerini, insan sağlığına ve çevreye zarar verip vermeyeceğini araştırdı... 

Prof. Dr. Görür’ün başkanlığındaki üç kişilik heyet, ABD’de altın madenlerini incelemekle ve yöresel uzmanlarla görüşmekle görevlendirildi.  

Uzmanlar heyeti dönünce, Bergama’da altın üretiminde kullanılacak teknoloji ve önlemlerin, ABD’den daha ileri düzeyde olduğunu, çevre ve insan sağlığına zarar vermeden altın üretiminin yapılabileceğine ilişkin bilimsel görüşlerini, bir raporla sundu… 

Ecevit, bu bilimsel çalışmalardan sonra Bergama’da ve Türkiye’de altın üretimini başlattı… Bergama Ovacık’ta üretilen ilk altını simgeleyen, 9.2 gramlık külçe, Ecevit’e sunuldu… Atatürk’ün 1933’te “en büyük hayallerimden biri” dediği, üretimin ilk sonucunu alarak tarihe geçen Ecevit, 9.2 gramlık minyatür külçeyi görünce, heyecanlandı. 

Ecevit, Türkiye’deki altın rezervinin 10 yıl sonra yılda 35 milyar dolar kazanç sağlayacağını öğrenince, “Daha erkene alamaz mıyız” diye sormuştu! 

***

Altın, “magma” denilen, katı kaya içerisinde, erimiş kayaların katmanlaşması sonucunda oluşur. “Magma” soğuyup katılaşırken; içindeki su gibi, buharlaşan öteki nesneler de yüksek basıncın etkisi ile “magma’dan” ayrışırlar. Ortaya çıkan yüksek basınçla birikte katı kayaların üstünde çatlak ve yarıklar da oluşur.

Bu nedenle, altın aramaları, “magma gövdesinin katmana dönüştüğü” yerler olan “kristal kuvars damarları” yöresinde yoğunlaşır… Altınların tüme yakını, “kuvars damarlarında” paralel ve ince yaprakçık biçiminde oluşan “kayaçlarda (farklı mineral birlikteliği)” toplanan “altınlı kumlardan” ya da “damarlardan” üretilir. 

“Magma tabakası” içinde sıvı olarak bulunan, depremler ve başka jeolojik hareketlenmeler nedeniyle “magmadan” sıvı olarak ayrılan “altın elementi” de basınç etkisi ile parçalanan kayaların içerisine dolar. Bu noktalar soğumaya başlarken, tortu katılaşır ve altın yönünden varlıklı kayalar oluşur...

Buralara “maden yatakları” adı verilir… Dere yataklarında rüzgâr, su gibi etkenlerin yoğunluğu, taşların kum hale gelmesine ve altının belli bir biçimde ortaya çıkmasına yol açar. Bu nedenle “altın bulma” olasılığı, “Karun Hazinesi’nin” kaynağı Manisa’da Paktalos (Sart) Çayı’ndaki gibi, dere yataklarında daha olasıdır...

Karun Hazinesi - İkiztepe altın külçe

Lidyalılar, Paktalos Çayı’na attıkları “koyun postunu” bir süre sonra sudan çıkarırlardı… Bu arada, ağır olan altın zerrecikleri de postun tüylerine takılırdı!

19. yüzyılda “altına hücum” dalgasını başlatan ABD’li kovboylar da nehir kıyılarında Lidyalılara benzer uygulamaları kullanmışlardı… Hollyvood’da, bu konuda çeşitli filmler çekilmiş, çeşitli kitaplar yazılmıştır. Örneğin Jack London’un 1903’te yayımlanan “Vahşetin Çağrısı” kitabı, “altına hücum” döneminde geçen bir macerayı anlatır. 

ABD’de altına hücum

Bursa’da da altının nerelerden çıkacağını tahmin edip dere kıyılarında toprakları makine yardımıyla eleyip altın arayanlara rastlanıyor. Günlük, 1.5 ton toprak eleyen bazı altın avcılarının “gram gram altın bulup” önemli kazanç elde ettikleri haberlerine basında rastlanıyor. Türkiye’de bu işi yapan binlerce kişinin varlığından söz ediliyor... 

Örneğin, adı “altın avcısı” olarak basına geçen Emre Aydın, hafta sonları, önce dere yatağındaki toprağı kazısındaki gelişmeyi şöyle anlatıyor: 

“Bu işe altı yıl önce ‘hobi’ olarak başladım… Altını, küçük küçük, tane tane derelerde arıyordum... Bu altın, doğada her yerde bulunuyor zaten. Tabii kaynağın değeri de çok önemli. Günde, en çok bulduğum 10-15 gram kadar olmuştur. Altı yılda 500 gramı devirdim...”

Emre Aydın

Benzeri yöntemle altın aramayı kolaylaştıran “toprak eleme makine üreticisi” Erhan Cem Öztürk ise şu bilgiyi veriyor: 

“Biz altın arayanların işini kolaylaştırıyoruz. Makine imalatı yapıyoruz. Bu makine sayesinde insanlar çok daha rahat çalışabiliyorlar. Altın doğada vahşi olarak var. Herkes el yordamıyla çıkarıyor. Bizim makine bu işi kolaylaştırıyor...” 

***

Altın, ortalama 35 km kalınlığa sahip yerkabuğunda “en az bulunan” bir elementir. Altın, bilinen en iyi iletkendir. Su ve oksijenle etkileşime girmez. Bu nedenle yüzlerce yıl geçse de altın bozulmadan aynı özelliğini koruma gücüne sahiptir… 

Bir başka deyişle altın yaşlanmaz, paslanmaz! Ayrıca, dünyanın neresine giderseniz gidin, altın her ülkede para yerine geçmektedir.

Not: Sürecek…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları