Ankara’nın Dünü (1)…

19 Eylül 2014 Cuma

Anımsarsınız! Atatürk Orman Çiftliği’ndeki (AOÇ) “Yeni Türkiye”nin Başbakanlık binasının, gerçekte Sultan için yapıldığını ilk kez bu köşede yazmıştık.
Yine anımsayalım… Gazeteler, bu binaya ABD’den esinlenerek “Beyaz Saray” adını takmışlardı. “Beyaz Saray” yerine “AK Saray” adını bu köşede ilk biz kullanmıştık. Başbakan Ahmet Davutoğlu binanın adını “AK Saray” olarak açıkladı. İster istemez binanın isim babası olduk!
Sultan, bu bina ile “Ankara’ya Selçuklu mimarisi mesajı verildiğini” söyleyerek tarihi de çok iyi bildiğini gösterdi! Tarihçiler, sanat tarihçileri, mimarlar, Sultan’ın bu sözlerini tartışıyorlar. Biz de bu tartışmaya Ankara’nın tarihi ile girelim...

***

Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne giderseniz, 15 milyon yıl öncesinde Ankara Kazan’da yaşamış fil, gergedan, dev kaplumbağa kemiklerini görürsünüz. “Ankara Pithecus” adlı maymunun kafatası ile de tanışabilirsiniz. Charles Darvin’den yakıştırmayla, şu ana kadar bilinen ilk Ankaralı hemşerimiz diyebiliriz! Kısa bir süre önce Evren’de 10 milyon yıllık zürafa kemikleri de bulundu.
Ankara Garı, Kale, AOÇ, Dikmen, Etlik, Keçiören gibi noktalarda, kent dışında, il içinde birkaç yüz binyıl öncesinde “paleolitik (yontma taş)” dönemde mağaralarda yaşan Ankaralı hemşerilerimizin kullandıkları taştan alet ve silahları da görebilirsiniz. Şimdi AOÇ’de Tayyip Sultan Dönemi” başlıyor!
İÖ 7500-5500’lerde mağaradan düze çıkıp göl ve nehir kıyısına yerleşen, avcılık ve toplayıcılık yerine, tarım yapan ve hayvan evcilleştiren “neolitik (cilalı taş)” dönemi insanlarının Ankara Kalesi ve Çubuk Çayı çevresinde kullandıkları taştan araç ve silahlar da sergileniyor.
Maden kullanmayı öğrenen Ankaralı “kalkolitik” dönem hemşerimizin İÖ 5500–3000 yılları arasındaki kalıntılarına ise Karaoğlan ve Yazırhöyük’te rastlanmıştır.
Ankaralı hemşerilerimiz, Afganistan’dan kalayı getirtip bakırla karıştırıp “tunç dönemini” başlatan Anadolu’daki öncülerinden etkilendiler. İÖ 3000 –2000 yılları arasındaki yapıtları Ahlatlıbel, Çankırıkapı, Eti Yokuşu ve çevre ilçelerde bulundu. Sonraki yüzyıllarda Asurlu tüccarların, Hititlerin bulgularına çeşitli yerlerde rastlanmışsa de “kentsel yerleşim” henüz gün ışığına çıkmadı.
Ankara’nın “belgelenen geçmişine” İÖ 8. yüzyılda Trakya göçmeni Frigler damgalarını basarlar. Başkent Gordion, yakınındaki Hacıtuğrul’un yanı sıra, Kale, Hacıbayram yöresi, Türk Tarih Kurumu ile Gar binaları ve AOÇ’de çeşitli Frig tümülüsleri görülmüştür. Kafkaslar’dan İÖ 690’ların ikinci yarısında gelen Kimmerler’e yenilen Frigler’in ünlü eşek kulaklı kralı Midas’ın boğa kanı içerek intihar etmesinden sonra Karun’un Lidleri’nin izleri görülür.
Ankara zamanla Galatlar’ın egemenliğine girdi. Hani içtikleri kuvvet şurubu ile Romalıları yenen Asteriks, Obeliks (Oburiks) var ya… İşte onların akrabaları olan Galatlar da Fransa’dan gelip Kale, Gordion ve Gâvur Kale arasındaki bereketli yaylaları yurt edindiler. Çeşitli aşamalar geçiren kentin simgesi Kale, Galat kökenlidir
İÖ 27’den sonra Asteriks ile Obeliks’in kuvvet şurupları işe yaramamış olacak ki Ankara Roma egemenliğine girmekle kalmaz, Anadolu’da Romalıların ve sonrasında Bizans’ın yayılmasında önemli rol oynar.
Bizans döneminde Ortodoksluğun 4. önemli merkezi olur. “Galatya Metropoliti” Ankara’da oturur. Hıristiyanlığın 1. Konsil toplantısının tohumları Ankara’da atılır.
Araplar 7. yüzyılda Konstantinopolis’i kuşatmadan önce Ankara’da boy gösterirler. 812’de Abbasi Halifesi Harun Reşit, işgal ettiği kentin tunç kapılarını Bağdat’a götürür.
Bizans İmparatoru Diyojen’in yenilmesinden sonra Malazgirt dönüşü imparator olan Komnenos, kardeşi İsaakios ile Ankara’da üç gece dinlenir. İşin ilginç yanı Anadolu’yu talan eden Haçlılar, Danişment Türklerinin saldırılarının yıkımları nedeniyle 1101’de Ankara’da büyük onarım yaparlar.
Konya-Kayseri odaklı Anadolu Selçuklu Devleti’nin sultanı Keyhüsrev ölünce yerine Keykavus seçilir. Ağabeyinin yerine tahtta gözü olan Keykubat, Erzurum Meliki Tuğrul Şah ile anlaşarak ağabeyine saldırır. Yenilince Ankara Kalesi’ne sığınır. Keykavus kaleyi kuşatır, Keykubad’ı Malatya’daki Minşar Kalesi’nde hapseder. 1220’de genç yaşta veremden ölünce, Keykubat tahta geçebildi. Aslanhane Camisi o günlerden kalmadır... Selçukluların Ankara özeti bu kadar!
Ankara, döneminin iki üstün güç kavgasına da sahne oldu. Osmanlı İmparatoru Yıldırım Bayezit, 1402’de Ankara’da aksak Timur ordusunu durduramaz. Ankara Kalesi, Timur’un “Dünya senin gibi kör, benim gibi bir topala kaldı” dediği Yıldırım Beyazıt’ın bir süre hapishanesi olur. Bir yıl sonra Timur’un geri dönmesiyle Ankara’da “şehzadeler kavgası” sahnelenir.
Doğu Roma’nın ilk imparatoru Arkadius (395-408) Ankara’yı “imparatorluğun yazlık sarayı” olarak kullandı. Düşünebiliyor musunuz, koskoca Bizans’ın ilk imparatoru İstanbul’dan kalkıp tatil, temiz hava, bol gıda için Ankara’ya dinlenmeye geliyor!
16. yüzyılda Fatih Sultan Mehmet zamanında tiftik keçisi tüyünden “sof”lar yabancılara bir kervansarayda pazarlanır ve tüccarlar bitişik handa kalırlardı. Bu kervansaray ve han günümüzde Anadolu Medeniyetler Müzesi’ne ev sahipliği yapıyor.

***

Hitit metinlerinde “Ankurava” ve “Ankuva” denilen yerleşmenin Ankara olduğu düşünülüyor. “Yüce Anka” anlamına gelen “Ank(a)- ura” sözcüğünün bir “Ana tanrıça tapınağı” ile bağlantısı üzerinde duruluyor.
Bir söylenceye göre de Kral Midas, “bir çıpa” bulduğu yerde Ankara’yı kurmuş. “Ankyra” sözcüğü Yunancada “çapa” demek. İngilizcedeki “Anchor” sözcüğü de “çıpa” demek değil mi? Roma döneminde Ankara’da basılan sikkelerde “çıpa” vurgulanırdı.
Araplar kentin adını “Ankyra”dan bozma “Engrü”ye dönüştürdüler. Tiftik ticareti yapan yabancılar da yalnızca kentin adını “angora” olarak söylemekle kalmadılar, bu yüne de “angora” adını verdiler. 17. yüzyıldan sonra “Ankara” sözcüğü ile bugünkü adına ulaşan başkentimizin geçmişini anımsatmayı sürdüreceğiz…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları