Ankara’nın Dünü (3)...

26 Eylül 2014 Cuma

Sultanın, “Atatürk Orman Çiftliği’ni (AOÇ)” yok edercesine kondurduğu “AK Saray” hakkında “Ankara’ya Selçuklu mimarisi mesajı verildiğini” söyleyerek tarihi de çok iyi bildiğini (!) gösterdiğini yazmıştık...
Melih Efendi de ondan geri kalır mı? O da bir ara Atatürk Bulvarı’ndaki binaların önyüzlerini kaplatarak, başkente “Selçuklu” havası vermeye heveslenmişti.
Bunu gerçekleştiremeyince Ankara’ya ulaşan yollarda kendine özgü “kent kapıları” yaptırdı. Bunların çoğu 5-10 yıl sonra yolun genişletilmesi gerektiğinde yıkılacak kadar darlar.

***

Dününden başlayarak günümüze uzanan Ankara’nın doğasındaki değişimlere göz atalım. Elbette ilk yazımdaki 15 milyon yıllık gergedanlardan, maymunlardan yeniden söz edecek değilim.
Daha yakınlara 1402’de Timur’un Ankara’ya gelişini anımsamakla başlayalım. Timur, Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezit ile Ankara Savaşı’na birkaç yüz bin kişilik ordusu ile gelirken, fillerini Çubuk Ovası yakınındaki yoğun ormanların ağaçları arasından geçirmekte zorlanmıştı.
Konya Ovası eskiden bir içdeniz olup zamanla daralarak geride Tuz Gölü, Burdur, Isparta, Beyşehir göllerine dönüşmüştü. Aynı süreçte bu içdenizle bağlantılı Ankara çevresinde de günümüze kala kala birer kulaçlık Eymir, Gölbaşı, Mogan, Temelli, Karagöl gibi göller kaldı. Acaba kaldı mı? Arşivimdeki gazete kesitlerine göz atalım...

***

1 Haziran 2005 Sabah gazetesi: “Göller kurtarılıyor. Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe, kararlı (fotoğrafta yanında Melih Efendi) ‘Mogan ve Eymir’i kurtarmak için her şey yapılacak.’
8 Ağustos 2008 Cumhuriyet gazetesi: “Mogan’daki su kaybı engellenemiyor”.
27 Ekim 2009 HaberTürk gazetesi: “Mogan Gölü’ndeki balık ölümleri hızla artıyor. Sürüler halinde ölen balıklar, güzelim gölü leş gibi kokutuyor. Tarım Müdürlüğü yetkilileri, ‘Orada çevre felaketi yaşanıyor’ uyarısında bulunuyor.”
4 Aralık 2009 Cumhuriyet gazetesi: “Mogan alarm veriyor!”
18 Kasım 2013 Milliyet gazetesi: “Ankara’nın önemli değerlerinden olan Mogan Gölü kirlilik nedeniyle kuş türlerinin ve deniz canlılarının yaşayamayacağı bir nitelik kazandı.”
6 Haziran 2014 Zaman gazetesi: “Mogan ve Eymir’in suyu yağmura rağmen azalıyor.”
16 Haziran 2014 Hürriyet gazetesi: “Dragon yarışlarının Ankara ayağında yarışmacılar, Mogan Gölü’nün kirli manzarasıyla şoka uğradı. İskele yosunla kaplı.”
22 Eylül 2014 Hürriyet gazetesi: “Türkiye Su Jeti Şampiyonası’nın üçüncü etabını Mogan’da koşan yarışmacılar göldeki yosunlanma nedeniyle zor anlar yaşadı.”
Aradan 9 yıl geçtikten sonraki bir haber:
21 Eylül 2014 Sabah gazetesi: “Gölbaşı’ndaki şenliğe katılan eski Başbakan Yardımcısı İşler, Mogan’ın kurtulması için 100 milyon TL ayrıldığı müjdesini verdi.” Bakan eklemiş: “Daha da güzelleşecek...” Lütfen kıs kıs gülmeyiniz!
Dokuz yıl önce, “göller kurtarılacak” etkinliğine katılan Melih Efendi şimdi de ODTÜ içindeki Eymir Gölü’ne sulanıyor. Nasıl Ankara’da dere kıyılarına konutlar yapılıyorsa, belki de orada kentsel dönüşümle gökdelenler yaptırtacaktır!
Az daha unutuyordum!
13 Haziran 2008 Sabah gazetesi, “Eymir’in ‘Can suyu’ çekiliyor. Büyükşehir Belediyesi’nin park ve refüjlerine su taşıyan tankerler, Eymir Gölü havzasında açılan kuyulardan her gün tonlarca su çekiyor. Önlem alınmazsa göl yakında yol olacak.”
Haberde belediyenin su tankeri ve bir kamyonetinin de resmi var. Tankerin plakası 63! Bu numara Şanlıurfa ilimize ait. Peki Melih Efendi ailecek nereli? Şanlıurfa’nın sular altında kalan Halfeti ilçesinden değil mi? 06 plakalı başkentte, 63 plakalı tankerin Ankara’da iş yapmasının torpili acaba kim?

***

Gelelim başkentin derelerine, çaylarına... 1956’dan bu yana Ankaralı sayılırım. Anımsarım... Bugün Sheraton Oteli’nin bulunduğu yer ile Tahran ve İran caddeleri arasındaki yamaçta üzüm bağları vardı. Önünden bir derecik akardı. Adı Kavaklıdere idi... Bu bağlar ve dere, ünlü Kavaklıdere şaraplarına adını vermişti.
“Ankara’nın bağları da / Büklüm büklüm yolları / Ne zaman sarhoş oldun da / Kaldıramıyon kolları...” diye türküler yazılan başkentin bağları bugün nerede?
Sıhhiye’de bugünkü Adliye Sarayı’nın önünden akan çaya öteki derecikler uzanırdı. Nerede bu çay? Peki Hoş Dere, Dikmen Deresi, Bent Deresi, Bülbül Deresi, Hatip Çayı, Çayyolu, Çubuk Çayı, Dereköy, Hacı Kadın Deresi, Ankara Çayı, İncesu, Macun Çay, Pınarbaşı bugün neredeler? Özür dilerim, az daha “B.klu Dere’yi” unutuyordum.
Üzerleri örtülüp asfalt dökülüp ana yol durumuna getirildikten sonra ya bir semt adı ya da bir otobüsün, dolmuşun güzergâhını belirleyen adlar olarak anılarda kaldılar! Nehirler asfaltlanınca, atar-toplar damarlardan yoksun Ankara ilindeki göller de çamaşır makinesinde yünlü kazak gibi çeke çeke, yosunlu göletlere dönüşmediler mi?
Ayrıca, yolların üstüne göstermelik “kent kapıları” yapılıp altyapılar ihmal edilince şiddetli sağanak yağmurdan sonra anayolları bile seller basmıyor mu? Melih Efendi alt-üstgeçitleri, altyapısız olunca buraların adı halk arasında “bat çık” olmadı mı?
Orman olmayınca, göl olmayınca, su olmayınca nerede kaldı Ankara’nın ünlü balı? Bizans imparatorunu tatile, yakın günlere kadar veremliyi sanatoryuma yalnızca Ankara havası mı getirirdi, sanıyorsunuz?
Ankara’nın ünlü balı ve armudu yok muydu? Bugünkü kuşaklara sorun bakalım Ankara’nın balının çok ünlü olduğunu kaç kişi biliyor? Peki, nerede arılar, ballar, armutlar? Yoksa Ankara’nın en iyi balını, armudun iyisini bilenler mi yiyip bitirdiler, bitiriyorlar? Devam edeceğiz?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları