Çöp dünyası (5)

02 Temmuz 2021 Cuma

Dört hafta önceki cumartesi, “Dünya Çevre Günü’ydü”... Türkiye’deki “çevre kirliliği” olaylarına değinmeyi sürdüreceğim... Bugün, yine “Marmara Denizi çöplüğüne” göz atalım...

Bugün, “Marmara Denizi Değişen Oşinografik Şartlarının İzlenmesi Projesi (MAREM) Başkanı (Hidrobiyolog)” Levent Artüz’ün değerlendirmesini özetleyeceğim.  

***

Artüz, “müsilajı (deniz salyası)” şöyle tanımlıyor:

‘Müsilajı’ tarifle anlatmak gerekirse oklava şeklinde bir tavuk yumurtası düşünün, bir ‘plankton (suda hareketli tek hücreliler)’, kısa sürede anormal artış gösteriyor. Kırılınca, hücre içi sıvısı ortama yayılıyor. Tıpkı, yumurtanın beyazını su dolu bir bardağa dökmek gibi... Çok yapışkan, bulaşkan bir yapı...

‘Müsilaj’ kökenlendiği canlıya bağlı olarak genelde üst su kütlelerinde oluşur. Denizin çalkalanmasıyla, içinde hava kabarcıklarını hapsederse suyun yüzeyine çıkar. ‘Askıda katı madde’, dediğimiz, denizdeki ‘partikülleri (parçacıkları)’ hapsederse ağırlaşıp çöker. Yani içine katı maddeyi hapsederse, batıyor, yoğunluğu azalırsa yüzüyor. 

İncelemelerimizden gördüğümüz kadarıyla, ‘müsilaj’ esas olarak ‘ara yüzey’ dediğimiz alanda birikmiş vaziyette. Dalgıçlar, beş-on metrelik derinliklerde gözlemleyebiliyorlar. Ama büyük miktarlarda çökmüş ‘müsilaj’, alt su kütlesinde, yani 50-100 m. derinliklerde de görülüyor...

1960’lı yıllarda, iskeleden denize 2.5 lira atardık, dalıp parayı çıkarırdık. Öyle berraktı deniz. Bugün, bir metreden bile o parayı çıkaramazsınız. 

1989’dan önce, suyun bulanıklık seviyesi ortalama 8 metreydi. 2015’te 1.4 metreye, hatta Haliç Denizi ortalaması katıldığında, bu değer 1.2 metreye kadar düşüyor...”

***

Artüz, “müsilajın” nedenini şöyle yorumluyor: 

“Marmara Denizi tarihinde ilk defa 2007’nin eylül ayında ‘müsilaj agregat (farklı birimlerin birleşmesi)’ görülüyor. 

Yakın bir tarihte, Kadıköy sahilinde, kırmızı ‘algler (su yosunu biçimli canlı)’ karaya vurdu. O bölgede, o kadar fazla kırmızı ‘alg’ olmaması gerekir. Kırmızı ‘alglerin’ etrafındaki türler azaldığı için baskın hale gelmiş ve çoğalmışlardı. 

Bunun nedeni; ne küresel ısınma ne de nitrat, fosfat gibi tuzların artışı... Tabii ki bunlar da etmendir ama ikincildir. Tek ve gerçek sebep, tür çeşitliliğindeki azalışa bağlı olarak mevcut türlerin fert adetlerindeki artıştır!”

***

Artüz, “müsilajın” ortaya çıkışını şöyle belirliyor:

‘Müsilaj’ durup dururken ortaya çıkmadı! Ortaya çıkan ‘müsilaj agregat’ın, Marmara’nın özgün yapısıyla inatlaşarak yapılan uygulamalarla direkt ilişkisi var. Marmara, dünyanın en genç denizidir, su kütlesi çok gençtir, üst ve alt akıntılarının günümüzdeki haline gelmesi yaklaşık 2 bin sene öncesine dayanıyor.

Denizlerde akıntılar, dünyanın dönüşünün itici gücünün etkisiyle ‘coriolis (dönen ortamda tersine hareket)’ oluşur. ‘Coriolis’ kuzey yarıkürede saat yönünde, güney yarıküredeyse saatin tersine dairesel akıntılar oluştururken Marmara’da Karadeniz’in fazla gelen su bütçesinin kontrol ettiği doğrusal akıntılar vardır...”

***

Artüz, olayın tarihsel gelişimini şöyle anımsatıyor:

“Marmara’nın alt akıntısı; Akdeniz’den Karadeniz’e, üst akıntısıysa Karadeniz’den Akdeniz yönünedir. Karadeniz’de; Ege ve Marmara’ya göre göreceli bir yükseklik farkı var. Bu yükseklik -5 cm. ile 45 cm’e varan yelpazede değişiyor, yani sabit bir yükseklik değil. 

Bu iki farklı yöndeki akıntı sistemini ilk fark eden, yazıya döken Luigi Ferdinando Marsili’dir... Marsili, 1681’de İsveç kraliçesi Christina’ya yazdığı mektuplarda Marmara Denizi’yle ilgili bu durumdan bahsediyor. 1917’de Alfred Merz ve Lotte Möller, 1950’lerde Hüseyin Pektaş, ‘60’larda Angelina Kirkova Bogdanova, Marmara Denizi ile Karadeniz arasındaki seviye farkını ortaya koymuşlar...”

Artüz, Marmara’ya özgün durumu şöyle anlatıyor:

“Marmara’nın özelliğinden dolayı, çok ciddi biyolojik farklılıkları var. Üst su kütlesinde Karadeniz, alt su kütlesinde Akdeniz kökenli canlılar ağırlıkta. Karadeniz’in biyolojik çeşitliliği düşüktür.

Marmara’nın diğer önemli özelliği, farklı katmanlardaki tuzluluk farkları... Kapalı bir deniz olan Karadeniz’in tuzluluğu Boğaziçi’ne girdiğinde, yaklaşık binde 19’lardadır. Çanakkale Boğazı’na doğru gidildikçe binde 28’lere kadar yükselir. Akdeniz’den gelen ve alt su kütlesini oluşturan sular ise Çanakkale Boğazı girişinde binde 39’larda, İstanbul Boğazı’na doğru geldikçe kademeli olarak binde 33’lere düşen tuzluluk seviyelerine sahiptir. 

Marmara’da farklı karakterdeki iki su kütlesinin tuzluluk farkının oluşturduğu yoğunluktan dolayı, birbirine karışmaksızın ama etkileşerek birbirinin üstünde yer alıyor. Bu olay, dünyanın bir-iki noktasında var ama hiçbir denizin tümünde böyle bir tabakalaşma görülmez. 

Üst su kütlesinin sıcaklığı atmosferle temasından dolayı, sene boyunca +5 ile +29 derece arasında dalgalanma gösterir. Akdeniz’den gelen alt su kütlesiyse ortalama 14.2 derece sabit sıcaklığa sahiptir. Yani üst su kütlesinin sıcaklığı değişken, alt su kütlesinin sıcaklığı istikrarlıdır.”

Not: Sürecek...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları