Hangisi Doğru?

22 Kasım 2013 Cuma

Yarım yüzyıl öncesine gideceğiz! İsmet İnönü başbakan, emekli Büyükelçi Feridun Cemal Erkin Dışişleri bakanı… Bir gün Erkin ile konuşuyordum…
SBF’den sınıf arkadaşım Özel Kalem Müdürü Akgünhan Kıcıman odaya girdi. Bakanlıkta “sözcülüğü” kuran Büyükelçi İsmail Soysal’ın “İvedi bir gelişme için bilgi vermeyi beklediğini” söyledi. “Arkadaş” idik ama, “gazeteci” olduğum için kaygılıydı!
Makama alınan Soysal, “gelişmeyi” anlattı. Haber, ünlü besteci Ulvi Cemal Erkin’in kardeşi olan bakanın hoşuna gidince, “Hemen basına açıklayayım!” dedi.
Soysal, tedirgin oldu! Güç bir insan olan Erkin, Soysal’ın tedirginliğinin nedenini sordu. Yanıt şöyleydi: “Sayın Bakanım! İsterseniz ben açıklayayım. Yarın ters bir gelişme olursa, ben sizi yalanlayamam. Ama siz beni rahatlıkla yalanlayabilir, gerekirse kulağımdan da tutup atarsınız!”
Erkin, “Peki! Sen açıkla…” dedi, Soysal odadan çıktı. Çünkü Erkin, bir “siyasacı” değil, bir “devlet adamı” idi…

***

Türkiye, Çin füzelerine karar verdiğini açıkladı. ABD ve Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü’nden (KAAÖ) tepkiler yükseldi.
50 yıl sonra Erkin’in koltuğuna oturan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, Vaşington’da, önce ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ve diplomatları ile resmi görüşmenin ardından yemekte de çeşitli konuları ele aldılar.
Davutoğlu, Çin füzeleri konusunda gazetecilere “Herhangi bir rahatsızlık veya görüş ayrılığı şeklinde bir fikir teatisi söz konusu değil…” dedi.
Kerry konuşmadı, ama sözcüsü Jen Psaki şu açıklamayı yaptı:
“Kerry, konuyla ilgili kaygılarını ve KAAÖ sistemiyle uyumlu bir sistemi tedarik etmenin önemini tekrarladı. Uzun süredir duyulan kaygıları Türkiye’ye ifade etti.”
Ne dersiniz, Kerry mi Psaki’yi yoksa sözcüsü Levent Gümrükçü mü Davutoğlu’nu yalanlayacak? Ne dersiniz hangisi doğruyu söylemedi?

‘Baba’ ve ‘Yassah’!
Çarşamba günü “Cumhuriyet
Turizm Eki’nde” ABD’deki “Napa Şarap Vadisi” tam sayfa tanıtıldı… Yazıda rastlamadığım bazı olguları ve bir anımı paylaşmak istiyorum!
1994’te, eşim İnci, o zaman 8 yaşındaki oğlum Deniz ile olağanüstü turist çeken 40-50 km’lik Napa’da dolaşmıştık. İnsanlar çeşitli fabrika ve özel imalathanelerde değişik şarapları tadıp alışveriş yapıyorlardı.
Şarap fabrikalarından biri de ünlü “Baba” filminin 5 Oscar’lı yönetmeni Francis Ford Coppola’nın idi. Fabrika, sanki “Coppola müzesi” gibiydi. Filmlerindeki bazı arabalar, kameralar, “Baba’nın” yazarı Mario Puzo’nun kitapları, Marlon Brando, Al Pacino’nun fotoğrafları sergileniyordu. Ziyaretçileri, en çok beş “Oscar heykeli” büyülüyordu.
Coppola şarap işine girdiğinde, rakipleri “Hollyvood’daki şöhretini burada tuvalete gömecek” diye dalga geçmişlerdi! Ama aldı başını gitti…

***

Bazı fabrika kapılarında ise “18 yaşından küçükler giremez” yazıyordu. İster istemez Deniz dışarıda bekliyor, biz şarap tadıyorduk. Bazılarında, “Veliler eşliğinde 18 yaşından küçükler de girebilir” yazısını okuyunca Deniz de katılıyordu.
Tadımdan önce fabrika rehberleri üretimleri hakkında bilgiler veriyorlardı. Birinde rehber şöyle dedi: “Fransa’dan özel getirttiğimiz, metreküpü 35 dolarlık meşe ağaçlarında yıllandırdığımız için şaraplarımız kaliteli oluyor…”
Sonrasında bir başka fabrikaya Deniz de girdi. Rehber, anlatımından sonra ziyaretçilerden soru istedi. Öğrenci alışkanlığı ile Deniz parmağını kaldırdı. Rehberin gülerek söz verdiği Deniz, “Şaraplarınızı ne tür meşe ağacında saklıyorsunuz? Metreküpünü kaça alıyorsunuz” diye sorduğunda herkes şaşırdı!
Rehber gülerek “Biz Kaliforniya meşesi kullanıyoruz. Metreküpünü 8 dolardan alıyoruz” yanıtını verince, Deniz, “Öteki fabrika Fransız meşesi kullanıyor, 35 dolar ödüyor. Siz ise 8 dolar veriyorsunuz. Demek ki o fabrikanın şarapları sizinkinden daha iyi!” demez mi?
Rehber bozuldu! Biz kıpkırmızı olduk, ziyaretçiler katıla katıla gülüp oradan şarap almadan çıktılar! O zaman, neden bazı fabrikaların çocuklara izin vermediklerini galiba anladık!

***

Portekiz’in dünyaca ünlü şarap kenti Porto’da otelin girişinde kayıt yaptırmak için pasaportumu uzattım. Görevli, pasaportumu aldı. Önündeki karaftan bir kadehe şarap koyup uzattı, “Porto’ya ve otelimize hoş geldiniz…” dedi. Ben kadehi ağzıma dikerken, o kayıt işlemine başladı!
Odama girdiğimde masanın üzerinde bir karaf dolusu şarabın yanında birkaç kurabiye vardı. Önlerinde “Porto’ya ve otelimize hoş geldiniz…” yazılıydı!
Porto, şarabın anavatanı Anadolu’nun yanında, dünkü çocuktu ama bir “Şarap Müzesi” vardı.

***

Şarap Anadolu’da doğmuştu. Fideleri dünyaya bu topraklardan yayıldı. Bugün durum ne? Türk üreticileri eşsiz şaraplarını Fransa, İtalya, İspanya’ya ve son aylarda Çin’e de satıyorlar. Ama anavatanında durum ne?
Bilimsel şarap çalıştayında şarap tadılması yassah!
Bağbozumu geziler yassah!
Yeni üretim şarap tadım töreni yassah!
 Osmanlı’da tramvaylara şarap ilanı veriliyor günümüzde yassah!
Şarap tanıtan internet siteleri yassah!
Napa’da şarap üretimi 1870’te başladı. Napa dünkü çocuk… Oysa Anadolu, şarabın 8-10 bin yıllık atası. Lidya’dan göçenlerin İtalya ve Fransa’ya götürdükleri fidelerden üretilen şarap Avrupa’da tanındı.
Günümüzde bazı aydınlar şaraba el attılar. İzmir çevresinde bir doktor hanım, bir bankanın emekli genel müdürü Coppola’nın izinde “butik” şarap üretiyorlar. Bu oluşumları kim biliyor?
Medyaya önemli görev düşüyor. Örneğin Ertuğrul Özkök şişesi birkaç bin dolar olan “Petrus” şaraplarına övgü yazmanın yanı sıra şarabın anavatanındaki durumuna el atsa nasıl olur?
Cumhuriyet ve öteki gazeteler turizm sayfalarında bağcılık yörelerimizi tanıtsalar ve turizm şirketleri Napa yerine oralara turlar düzenlerse ne olur?
Yoksa ekteki “küçük ilanlar” artacak!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları