'Pasdaran' Kuruluyor!

24 Mayıs 2013 Cuma

İran Şahı Muhammet Rıza Pehlevi 1979’da devrildikten sonra sürgündeki Ayetullah Humeyni ülkeye dönebildi. Döner dönmez “Sipahi Pasdarani İnkılabı İslami (İslami Devrim Muhafızları Ordusunu) kurdu.
Polis dağıtıldığı, ordu dışlandığı için ülkede kargaşanın giderilmesi, güvenliğin sağlanması amacıyla bu örgütlenme yapıldı. Gerçekte
“şeriat devletinin” korunması hedeflenmişti!
İran ordusunda şeriat karşıtı oluşumları önlemek amacıyla silahlı kuvvetler kendi kabuğuna çekildi, yerini
“pasdaranlar (muhafızlar-korumalar) aldı. Korumalara zamanla gerilla eğitimi de verildi, ordunun görevleri ve yetkileri sınırlanırken pasdaranların gücü ters orantılı artırıldı.
Ordunun siyasal yaşama etkisi sınırlanırken
“pasdaranlar” güçlendi. Din adamları adına siyasacılara emirler vermeye ve seçimlerde adaylara müdahale etmeye başladılar.
2004 seçimlerinde her üç milletvekilliğinden birini eski
“pasdaranlar (korumalar)” kazandı. Bu oluşum, İran siyasasının “korumaların” eline geçmesine yol açtı. Öyle oldu ki bir yıl sonra cumhurbaşkanlığı seçiminde 8 adaydan dördü bile eski “koruma” idi.
Ayetullah Ali Hamaney dışında hiçbir yetkiliyi takmadılar! Hamaney de dinsel iktidarını onlar sayesinde korur oldu. Korumalar, “hassas bölgelerin, siyasal liderlerin, hükümet binalarının, radyo ve TV binalarının, karakolların askeri garnizonların korunmaları” ile de görevlendirildiler.

\n

***

\n

İçişleri Bakanı Muammer Güler, üniversite ve statlardan “özel güvenlik görevlilerinin” çekilmesinden sonra “koruma memuru” olarak 10 bin kişinin devlete alınacağını açıkladı.
“Neyi koruyacaklar” sorusuna Güler, “Şahısları, kurumları, bina ve tesisleri, hassas bölgeleri, misyonları, araçları, polis karakollarını koruyacaklar...” yanıtını verdi. Lise ya da iki yıllık yüksekokul mezunlarından seçilecekler, bu amaçla dört aylık teorik ve iki ay pratik eğitim göreceklerdi.
“Üniversite” ve “polis” kavramlarının aynı kefeye konulması, şu anda statlarda ve üniversitelerde görevli 25 bin özel güvenlikçinin işsiz kalması, “korumaların” ne tür sınavla seçilecekleri gibi soruları bir an için bir yana bırakalım.
Türkiye’de TSK’nin komutanları Silivri’de... TSK kabuğuna çekildi... Asker ve polis dışında güvenlik hizmetleri için yaratılacak bu korumacılarla galiba Türkiye’de de
“pasdaranlık” yaratılmak isteniyor!

\n

Pennsylvania Seferi

\n

Başbakan’ın Vaşington seferini, yardımcısı Bülent Arınç’ın Pennsylvania seferi tümledi. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanına “vekâleten”, kendi adına “asaleten” Humeyni gibi sürgündeki imam Fethullah Gülen’in ayağına giderek, ilginç bir ziyareti gerçekleştirdi.
1999’da kendini Amerika’da sürgüne gönderen hoca efendiyle Başbakan Yardımcısı yaklaşık üç saat görüşmüşler. Manisa milletvekili olan Arınç, annesinin 1975’te bu ilimizde imam olan hoca efendiye yemek pişirdiğini anımsattıktan sonra görüşmelerini şöyle açıkladı:
“Sayın Başbakanımıza da gitmeden önce konuyu açtım, ‘Fırsat bulursam böyle bir ziyaret yapmak istiyorum. İzin verir misiniz, uygun görür müsünüz’ dedim. Çok memnun oldu. Hatta, ‘Keşke bizim için de mümkün olsa, biz de görüşebilsek... Selamlarımızı, sevgilerimizi götürünüz’ dedi. Programı çok yoğundu. Dostlarımız, eşimle birlikte beni Hoca Efendi’yi bulunduğu yerde ziyarete götürdüler.”
Son zamanlarda AKP ile hoca efendi arasında anlaşmazlık olduğuna ilişkin haberleri de yalanlamayı amaçlayan bu ziyaretten sonra Arınç bu konuyu şu sözlerle aydınlattı:
“Benim düşünceme göre, Tayyip Bey’e göre de bir AK Partili Fethullah Gülen beklemiyoruz ve istemiyoruz. Bizimle ilgili bir sorun görünmüyor. Bize çok büyük iltifatlarda bulundu. Geçmiş dostluğumuzun arttığını gördük. Daha dikkatli olmamızı, dünya politikasıyla ilgili konularda daha dikkatli olmamız gerektiğini tavsiye etti. Sayın Başbakan’a da aktardım!”
Anlaşılan hoca efendi Suriye siyasasını eleştirmişti. Arınç’a göre
“hoca efendi partiler üstü” idi. 2014 seçimlerine gidilirken hocanın gücünü sınırlamanın anlamı olamazdı. Hoca efendinin Türkiye’ye dönüp dönmeyeceği konusunda şu değerlendirmeyi yaptı:
“Hem Sayın Başbakanımızın arzusu, hem de kendi şahsi düşüncem olarak artık maddi manevi hiçbir engel kalmadı. ‘Hepimiz sizleri çok özledik. Türkiye’ye gelseniz hem bu tür belki dedikoduların da büyük ölçüde önüne geçilmiş olur’ dediğimde tebessüm etti. Vatan hasretiyle, memleket hasretiyle, gurbet hasretiyle yanan bir insan... Türkiye’yi çok seviyor, memleketine çok bağlı ama belli sebeplerle bir süre daha herhalde orada kalmayı düşünüyor. Şu anda gelmesinin muhtemel olmadığına inanıyorum.”
2014’te üç seçimden söz ediliyor. TBMM’de yeni anayasanın geleceği konusundaki belirsizlik sürüyor. Silivri davalarında henüz karar yok... Bu durumda hoca efendi neden gelsin ki!
Bu arada hoca efendinin Başbakan’a gönderdiği bir ileti ise “başkanlık” sorunuyla bağlantılıydı... Kendisine yakın kaynaklar, başbakanlıktan cumhurbaşkanlığına çıkan Turgut Özal ve Süleyman Demirel’den sonra partilerinin yok oluşuna dikkati çektiler. Erdoğan’ın köşke çıkması demek, AKP için intihar olurdu. Üstelik bu seçimde pek çok AKP milletvekili üç dönem görev yaptıkları için bir daha seçilemeyeceklerdi. Bu durum zaten AKP’yi olumsuz etkileyecekti!

\n

Napolyon Ankara’da!

\n

Napolyon dünyaya tekrar gelmiş... Başkan Obama, imparatoru Beyaz Saray’a davet etmiş. Viskiler içilmiş, Napolyon duygulanıp “Sayın Obama! Görkemli silah gücünüz bende olsaydı Vaterloo’da İngilizlere yenilmezdim!” demiş...
Bir süre sonra Napolyon, Kremlin’e davet edilmiş...
Putin’le votkalar içilirken dayanamamış, “Sayın Putin! Sizinki gibi bir gizli servisim olsaydı ben Vaterloo Savaşı’nı kesinlikle kaybetmezdim!” demiş...
Günün birinde Napolyon Ankara’yı ziyaret etmiş. Başbakan
Erdoğan’la yemek yerken Napolyon iki tek ayran atmış, duygulanıp “Sayın Erdoğan sizin elinizdeki gibi bir basın zamanında benim elimde olsaydı Vaterloo Savaşı’nı kaybettiğimi kimse duymazdı!” demiş...

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları