Öztin Akgüç

‘Denemeler’den Esintiler

30 Mart 2014 Pazar

Montaigne’nin “Denemeler”inde insan ve insan davranışlarına ilişkin gözlemlerimi, düşüncelerimi günümüz olaylarına, günümüz insan davranışlarına da ışık tutabileceği ümidi ile aktarmaya çalışacağım.
Kendini beğenmek insanın özünde, yaradılışında olan bir hastalıktır. İnsan yaratıkların en zavallısı, en cılızı olduğu halde kendini en beğenmişidir. Hayal gücüyle kendinde yetenekler, artamlar (meziyetler) hatta tanrısal özellikler görür, vehmeder. Kendini öteki yaratıklardan ayırır, sürü olarak gördüğü diğer yaratıklara tepeden bakar. Doğayı bozdukça değerleneceğini, diğer yaratıkları hor gördükçe, onları aşağıladıkça yükseleceğini ve ne kadar kötüleşirse o denli iyileşeceğini sanır.
İnsan içindeki çirkinliklerle de, kötülüklerle de yetinmez, yeni çirkinlikler, kötülükler yaratmaya çalışır. Ey zavallı insan, derdin çirkinliklerin az mı ki yeni dertler çirkinlikler yaratırsın, kötülüğü dışımızda aramayalım, kötülük içimize sinmiştir.
Kimse, korkak, cimri, kıskanç, kararsız olduğunu kabul etmez; yer, kılık, yaşam ortamını değiştirerek, farklı görüntüler vererek bunlardan kurtulabileceğini sanır. Halbuki kötülükleri, çirkinlikleri, tutkuları hep beraberinde taşır.
Körler en azından yol gösterici ararlar; kendini beğenmiş insan, bir körün gösterdiği sağduyuyu dahi gösteremez, kendini yanlış yollara, çıkmazlara sürükler. İnsanın doğasının yetersizliğinden, kendisini beğenmişliğinden, benmerkezciliğinden, egoizminden dolayı doğada hiçbir şeyi duru ve yalın şekliyle koruyamıyoruz. İnsan, her şeye karışıp düzen vermeye, komuta etmeye kalkıştıkça, dünya daha karmakarışık, daha bulanık hale geliyor.
Diogenes’den bir alıntı: “İnsan her yerde insandır. İnsanın özünde soyluluk yoksa dünyanın tacını giydirseniz yine de çıplak kalır.”
Dili pas tutmuş kişi nasıl tat alamazsa, özsaygısı olmayan, başkalarının ardından gitme kolaylığını yeğlemiş, boyun eğen kişi de özgürlüğün, onurlu oluşun hazzını duyamaz, doyumunu alamaz.
Dürüst ve iyi olmayanlar kötü eylemlerinden, yaptıkları yolsuzluktan çıkar sağladıktan sonra, vicdanlarını rahatlatmak, kendilerini temiz göstermek için, bir kefaret ödüyormuşçasına hayır işlerine kalkışarak yolsuzluğu dengelemeye çalışırlar.
İyiliği, başkaları duysun, görsün, kendilerine daha fazla değer versin, kötülükleri örtülsün diye yapanlardan hayır gelmez.
İnsanlar, kötü işlerde ortak oldukları, kötü işlerde kullandıkları, yüz karası işlerine alet ettikleri kişileri, daha sonra suçlamalarından, şahitlik etmelerinden kurtulmak için yok etmeye çalışırlar. Eski ortaklarını, yoldaşlarını kendileri için en büyük tehlike olarak görürler ve her aracı kullanarak onları ortadan kaldırmaya girişirler.
İnsanlar bu dünyada hesap vermeyi, yargılanmayı istemez; yargılanmayı öbür dünyaya bırakmak, ertelemek isterler. Ölüler nasıl olsa yargılanmalarına, işledikleri suçlara tanıklık edemezler.
İnsanlar hadlerini de bilmezler, başkalarını, toplumu yönetmeye, komuta etmeye kalkışırlar. Bir kişinin yönetmeye, komuta etmeye kalkışması için diğerlerinden daha değerli olması gerekir. Kişi olarak değerli oluş, ancak yönetme, komuta etme hakkı verir.
Montaigne’den başlayan insana yönelik övgüyü, Nâzım’dan alıntı ile veciz şekilde noktalayalım: “Akrep gibisin kardeşim, / Korkak bir karanlık içindesin akrep gibi / Ve bu dünyada bu zulüm senin sayende / Ve açsak, yorgunsak, al kan içindeysek eğer / Ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak / Kabahat senin -demeğe de dilim varmıyor ama - kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İktidar olma hedefi 29 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları