Öztin Akgüç

Türkiye’nin Düştüğü Küme

28 Mart 2014 Cuma

Türkiye’nin küme düştüğü, bazı çevrelerce, yazarlarca savunuluyor. Türkiye hangi kümede? Geri kalmışlığa (backward) devrilme sürecinde mi? Nesnel ölçülerle bulunuduğumuz kümeyi belirlemeye çalışayım. Kişi başına gelir açısından orta gelirli ülkelerin alt gelir grubunda yer alıyoruz. IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası finans kuruluşlarının yayınlarında gelişmekte olan piyasa ekonomileri grubundayız. OECD ülkeleri arasında hemen her ölçüte göre yerimiz en son sıra. Gelir düşüklüğünü bir eksiklik bir nakise olarak görmemek gerekir. Gelirden bağımsız yaşam kalitemiz, insana saygı, toplumsal sorumluluk anlayışımız, ülkeye ve küresel varlığa katkımız gibi ölçütlere göre yerimizin belirlenmesi çok daha anlamlı ve geleceğimizi belirleyici. Bu bağlamda son yayımlanan iki uluslararası rapordaki yerimize, sıramıza dikkat çekmeye çalışayım. Robecosam tarafından yayımlanan “Ülke Sürdürülebilirlik Çerçevesi Raporu”, çevresel performans, sosyolojik değişkenler, hak ve özgürlükler gibi kıstasları ölçü alarak ülkeleri sıralıyor. 59 farklı ülkeyi kapsayan araştırmada Türkiye’nin sıralamadaki yeri 41’incilik. Yine 61 ülkenin iklim değişikliğine uyum performansını ölçmek için düzenlenen 2013 yılı endeksinde Türkiye’nin yeri çok zayıf notu ile 57’ncilik; teselli yönü Suudi Arabistan’ın hâlâ üstünde olmamız.
Dikkat edilirse gerek Robecosam araştırması gerek İklim Değişikliğine Uyum Endeksi’nde kişi başına gelir ülkenin milli geliri gibi ölçütler yer almıyor. Örneğin ABD, “Ülke Sürdürülebilirlik Çerçevesi” sıralamasında 9’uncu sırada yer alırken “İklim Değişikliğine Uyum Performansı Endeksi”nde bizim gibi çok zayıf notu ile ancak 43’üncü sırada yer alabiliyor.
Sıralamayı belirleyen etken ülkelerin insan kalitesi. İnsan kalitesi denilince eğitim, değer yargıları, davranış biçimi, toplumsal sorumluluk anlayışı gibi öğeler dikkate alınıyor.
Biz hemen her alanda kolaycılığa kaçan yaklaşımımızı, bu tür uluslararası araştırmalarda, karşılaştırmalardaki yerimizin değerlendirilmesinde de sürdürüyoruz. Ya bize haksızlık yapıldığını düşünüyoruz ya da nesnel davranıyormuş gibi gözükerek sıralamadaki yerimizi eğitim düzeyinin yetersizliğine bağlıyoruz. Eğitimden anladığımız ne? Eğitim, bireyin kültürel, teknik bilgilerle donatılarak, kişisel yeteneklerini geliştirerek, etik değerlere uyumlu davranacak şekilde kişilik sahibi olarak yetiştirilmesidir. Bizim eğitim anlayışımız da yetersiz ve çarpık. Sonuca ve görüntüye bakıldığında eğitimli diye havadan inme diplomalı yarı cahiller yetiştiriyoruz. Sakallı Celal’e hak vermemek elden gelmiyor. Bu denli cehalet, kişilik eksikliği, zaaf ancak bizdeki eğitim sistemiyle gerçekleşebiliyor.
Asıl sorun bilgi eksikliği değildir, bilgi eksikliği de gelir düşüklüğü gibi giderilebilir. Belirleyici eksiklik, kişiliğin gelişmemiş olması, ufak çıkar hesapları peşinde koşma, takıyye, toplumsal sorumluluk anlayışının gelişmemiş olması, adam sendecilik, ödleklik sıfatı belki ağır kaçar ama en azından ürkeklik, çaba yetersizliği, özsaygı duyulmaması gibi davranış ve değer yargısı çarpıklıklarıdır. Ne yazık ki bu tür eksiklikler hemen her alanda gözlemleniyor.
Türkiye’nin sorunları, siyasal, ekonomik, toplumsal hemen her alanda insan kalitesinden kaynaklanıyor. Biz bireylerimize kişilik, özgüven, özsaygı, toplumsal sorumluluk anlayışı, etik değerlere uyum isteği kazandıramazsak, korkarım bulunduğumuz kümede de kalamaz, geri kalmışlık sürecine devrilerek geri kalmış olarak (backward) nitelendirilen kümeye düşeriz. 30 Mart seçimi halkımız için de bir sınav olacaktır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İktidar olma hedefi 29 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları