Pınar Öğünç

‘OHAL hatırası’

03 Kasım 2016 Perşembe

Cumhuriyet’in hemen karşısındaki duvar boyunca sıra sıra ilan panoları uzanır. Tahmin edebileceğiniz türde ticari reklamlar... Yapılan operasyon sonrası gazetenin önü değişen kalabalıklarla dolduğunda, tam kapının karşısına denk gelen iki panoda “Hakimiyet milletindir” yazıyordu. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası, Türkiye’nin birçok noktasına yerleştirilen ilanlardan biri.

O pazartesi günü Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz, bu gözaltıları Türkiye’de ifade özgürlüğüne dair kırmızı çizginin aşılması olarak tarif etmişti. O güne dek basın özgürlüğüne dair kısıtlamalar, haber alma ve verme hakkı ihlalleri uç uca eklendiğinde kırmızı çizginin çoktan geçilip üzerinde tepinildiğini iddia eden de çıkacaktır tabii. Lakin nitelendirme önemliydi.

Hükümetin buna cevabı Başbakan Binali Yıldırım’dan parti grup toplantısında geldi. Yıldırım “Hemen koro halinde başladılar. Basın özgürlüğü elden gidiyor. Biz buna alışığız. Basın özgürlüğüne sonuna kadar sahip çıkacağız. Basın özgürlüğüyle bir meselemiz yok” diyordu. İsteyen gülebilirdi. Ve hemen ardında da “kırmızı çizgi” alarmı veren Schulz’a onun değil de Kasımpaşa’nın anlayacağı dilden cevap veriyordu: “Kardeşim senin çizgine mizgine biz bakmayız. Kırmızı çizgiyi millet çizer bize, millet. Senin çizginin ne hükmü var? Senin çizginin üstüne bir çizgi de biz çizeriz.” Yıldırım, 15 Temmuz’dan sonra partisinin seçmeni olmayanlara yönelik bir tür silah gibi kullanılan “millet”i, Avrupa Parlamentosu Başkanı’na yöneltiyordu şimdi, hâkimiyet bütün dünyada millletindi sanki.

Cumhuriyet yazar ve yöneticilerinin gözaltına alınmaya başladığı pazartesi sabahından beri kapının önü hiç boşalmadı. Gecenin saati ilerledikçe, ayazın yüzü sertleştiğinde azaldı; hiçbir saatte caddeler boyu genişleyerek on binleri de bulmadı ama birileri gazetenin yalnız olmadığını hissettirmek için, “Haber alma hakkı engellenemez” demek için hep oradaydı. CHP’den, HDP’den milletvekilleri dışında birçok CHP ilçe teşkilatı, bir dolu demokratik kitle örgütü üyesi bahçeyi boş bırakmadı. Sözleşip, örgütlenip topluca gelenler dışında tek başına orada bulunanlar var bir de. Ülkede olağanüstü hal pervasızlığının ayyuka çıktığı günlerde, bir insanı tek başına evinden çıkaran hakiki bir güçtür. Bir kitle örgütü gücüdür yerine göre. Evinde dursa duramayacak, kararını verecek, kapısını kilitleyip, belki belediye otobüsüne binip sadece bir gazetenin başına gelenlere itiraz etmek için yollara düşecek. Aslında kendisi için yapacak bunu. Bu yazıyı yazarken böyle kadınlar var aşağıda, böyle erkekler var. Bekliyorlar.

Misal Cumartesi Anneleri/İnsanları yıllar boyu devlet gözetiminde kaybolmuş kayıp yakınlarının haberlerini yayımlayan Cumhuriyet’e destek ziyaretine geliyor. Onları dinleyip alkışlıyorlar. Misal Türkiye Gazeteciler Sendikası ilk kez grev değil, cesaret duyuran bir afiş asıyor binaya; “Bu işyerinde cesaret var” yazıyor kocaman harflerle.

Kapının önündekiler biraz daha uzun sohbete girse siyaseten anlaşamayacakları mevzu yok değil, bu da bir hakikat, ama ortaklaştıklarından çok değil. Bu yüzden de “Özgür basın susturulamaz”, en üst katlara kadar yükselen, en güçlü slogan galiba. Bir de “Faşizme karşı omuz omuza”. Girişe konmuş, desteğe gelenlerin özenerek doldurduğu defterde en sık kullanılan kelime “faşizm” olabilir.

Çizgiyi kim çizer?

Destek için ziyarete gelenlerden Türkiye’nin olağanüstü hal günlerine dair şipşak bir fotoğraf çıkıyor. Televizyonu, gazetesi, ajansı kanun hükmünde kararnamelerle kapatılmış meslektaşlar, işten atılıp aylardır iş arayan, bulamayınca hayatlarında ilk kez başka bir iş yapmayı deneyen gazeteciler, barış için imza attıkları gerekçesiyle üniversitesinden atılmış hocalar...

Sanki arkasında “OHAL hatırası” yazan bir fotoğraf karesi bu. Kiminin içi daha beyaza yakın, kimi kararmış. “Kardeşim senin çizgine mizgine biz bakmayız. Kırmızı çizgiyi millet çizer bize, millet” der gibi duruyor karşı kaldırımda “Hakimiyet milletindir”. Tarihin bu evresinde milletin bir kısmının iradesi alet edilerek geri kalanının hayatı, hakkı hukuku yeni çizgilerle belirlenmek istiyor. Hâkimiyet kurulmak isteniyor. Bunun bir adı var. Ve kesinlikle demokrasi değil.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir tava bir kepçe 19 Nisan 2017

Günün Köşe Yazıları