2014 Başlarken

04 Ocak 2014 Cumartesi

Türkiye’de 2013 tarihi çok hızlı aktı. Toplum ve siyaset açısından en büyük iki olay yaz aylarında patlak veren Gezi ve yılın son günlerinde gündeme bomba gibi düşen yolsuzluk operasyonları oldu.
Beklenmedik bir anda ve çok hızlı bir biçimde dağ gibi büyüyen toplumsal tepki, örgütsüzlüğüyle, kendiliğindenliğiyle, barışçıl ve nüktedan üslubuyla sadece Türkiye’ye değil tüm dünyaya damgasını vurdu. Ve biz böylece iktidarın dindar nesil yetiştirme gayretleri arasında yepyeni bir nesille tanıştık. Benliği gelişmiş, duyarlı, zeki ve en önemlisi kindar olmayan bir nesil tarafından dünyada eşi görülmemiş, kendine has bir 21. asır direnişi sergilendi. Talep basit ve insaniydi; daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi, daha fazla empati, daha az şiddet, daha az müdahale. Bu taleplerin karşılığında verilenler ise acı oldu; orantısız şiddet, ölümler, orantısız hukuksuzluk ve bilumum adaletsizlikler. Çünkü yeni nesil gençliğiyle ilgili algıyı değiştiren, zekânın ve duyarlılığın eseri olan bu tarihi gösteriler, kindarlıkla örtülü zihinler tarafından önce “üç beş çapulcunun” ve akabinde “dış güçler”in işi olarak görüldü; tarihe de bu şekilde kaydedilmesi için büyük çaba sarf edildi.
Tam da Gezi’nin izleri artık kayboluyor derken bu kez darbe umulmadık bir yerden, en yakınlardan geldi; büyük ve kutsal ittifak bozuldu. Aslında yıllardır bildiğimiz, dile getirdiğimiz ve fakat dile getirdiğimiz için hep suçlandığımız, hatta alay konusu olduğumuz, “kargaların bile güleceği” paralel devlet, devlet içinde devlet söylemi sanki birdenbire o gün keşfedilmiş gibi iktidarın diline pelesenk oldu. Keser döndü sap döndü gün geldi hesap döndü.
Hukukun, yargı bağımsızlığının içine düştüğü biçare vaziyet, adaletin ve hakkın hırs ve öfkeyle tarumar edilişi ve bundan en çok zarar gören bir koca millet...
Sadece ülke çapında değil dünya ölçeğinde rekor seviyedeki kamu yolsuzluklarının, rüşvetin ve riyakârlıkların ayakkabı kutularından çıktığı, güçler ayrılığı krizinin siyaseti, yasama, yargı ve yürütmeyi kilitlediği operasyonlar...
Dört bir yana çevrilen düşmanca bakışlar, kime karşı ilan edildiği belli olmayan istiklal savaşı, çöken yargı, kilitlenen Emniyet, hukukla birlikte toplumsal güven duygusunun sıfırlanması, siyasette cephe savaşı, medyada cephe savaşı, toplumda cephe savaşı ve öyle ki pencereden ayakkabı kutusu gösterdi diye gözaltına alınan kadınlar. Komplo teorileri, kumpaslar, birbirine inanmayan, paranoya içinde yaşayan insanlar, güç odakları, iktidarlar; mantığın sesinin de, hak ve adaletin ışığının da kaybolduğu zamanlar…
Biliyoruz ki süregiden bu kavga kıyamet, bu huzursuzluk, belirsizlik, fikirsizlik, cibilliyetsizlik ortamı içinde eğriyi doğrudan, iyiyi kötüden, haklıyı haksızdan ayırt etmek 2014’te her zamankinden zor olacak.

Devlet sırrı (TIR’rı)
Yeni İçişleri Bakanı Efkan Ala Hatay’da yakalanan TIR’ın içinde Türkmenlere giden insani yardımlar olduğunu söylese de aslında bu açıklamaya kendilerinden başka pek kimse inanmıyor… MİT’in bilgisi dahilinde Suriye’deki muhaliflere, yani El Nusra’ya, yani El Kaide’ye silah taşıyan bir TIR olduğu inancı haklı gerekçelerle daha yüksek.
Zira aynı güzergâhta daha önce de mühimmat taşıyan, örneğin en son geçtiğimiz ay Adana’da yakalanan, başka TIR’lar varken, Hatay’da “arattırılmayan”, saklanan, gizlenen TIR’ın Türkmenlere yardım taşıdığına ne dünya kamuoyunu ne de bizi inandırmaları güç.
Neticede TIR’ı durduran polis görevden alınıyor. Olaya el koyan savcının verdiği arama emrine karşı valinin talimatı ağır basıyor ve TIR, taşıdığı yükün “devlet sırrı” olduğu gerekçesiyle arama yapılmıyor. Bu arada TIR ortadan kayboluyor.
Amaç neymiş? “Hükümeti zor durumda bırakmak” ve yeni İçişleri Bakanı’nın söylediği gibi “Herkes işini bilecek.” İşini bilmeyenler yüzünden hükümet zor durumda bırakılıyor. Oysaki hükümeti zor durumda bırakmamak için vali savcıyı, yürütme yargıyı ve hepsi el birliğiyle tüm ülkeyi zor durumda bırakıyor, milletin canına okuyor.

Uzakdoğu gezisi bir kısım medyaya çok uzak
Başbakan’ın Uzakdoğu gezisine gazetelerin büyük kısmı çağırılmamış. Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, Vatan, Radikal, Habertürk, Zaman... Tam 12 büyük gazete.
Çağırılanlar ise herkesin malumu. Yüzde yüz biat edenler.
Bir tür “kendin çal kendin oyna” gezisi olacak anlaşılan.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları