CHP ve Sabahtan Akşama Kaset

08 Mart 2014 Cumartesi

Dillerinden sabah akşam kaset düşmüyor, diye şikâyet ediyor Başbakan Erdoğan muhalefet parti liderlerini. Aslında haksız sayılmaz. Kılıçdaroğlu artık yaptığı her seçim mitinginin ana temasını yolsuzluk ve rüşvet meselesine ayırıyor. Halbuki seçmenine sadece neden AKP’yi seçmemeleri gerektiğini değil, aynı zamanda neden kendilerini seçmeleri gerektiğini somut plan ve proje örnekleriyle sıklıkla ve yoğun bir biçimde anlatmalı.
Ülkemizde siyaset halk tarafından büyük oranda televizyon başından, gazete manşetlerinden takip ediliyor ve televizyon kanalları da temelde sadece parti liderlerinin konuşmalarına kilitleniyor. CHP ise farkını ortaya koyarak bilhassa önümüzdeki yerel yönetim seçimlerini göz önünde bulundurarak belediye başkanlarına, yerel örgüt liderlerine, yerel siyasetçilere daha çok yer verebilmeli, halkın onlarla tanışmasını, aşina olmasını, popülaritelerinin yükseltilerek halk nezdinde güven teşkil etmelerini ve siyasetin yerelleşmesini ve paylaşılmasını sağlamalıdır. Sağ partiler gibi bir “lider partisi” olmadığını, lider kültünün peşinden koşmadığını dolayısıyla seçim meydanlarında farklı seslere, farklı renklere, toplumun sevip saydığı farklı insanlara da mikrofon vermesinin kendisinden beklendiğini unutmamalıdır.
Öte yandan elbette ortaya dökülüp saçılan tüm o yüz kızartıcı kasetler ve kasetlere rağmen hırsızlığın mağdurluğunu yaşamaya devam edenler konuşulacak, konuşulmalı, unutturulmamalı. Erdoğan’ın eski Adalet Bakanı’ndan açıkça Aydın Doğan’a açılan davaya müdahale edip Doğan’ın ipini çekmesini istediği, Başbakan’ın da bizzat doğruladığı ses kaydı örneğin; tek kelimeyle korkunç. Zaten 6 kez aklandığı dava aracılığıyla Doğan Grubu’nun ipini çekemiyorlar belki ama tam bu noktada hukuk devletinin ve yargı bağımsızlığının ipi fiilen çekilmiş oluyor. Eski Adalet Bakanı’nın verdiği yanıt ise daha içler acısı: “Mahkeme hâkiminin Alevi olduğu yönünde bilgi vardı.” Böylece Alevi kimliği üzerinden yapılan ayrımcılıkla açık bir nefret suçu işlenmiş oluyor.
Bunların yanında Milliyet gazetesinin sahibi Erdoğan Demirören’in gazetesinde yayımlanan bir haber için yine Başbakan tarafından ağlatacak kadar azarlanması, bitmiş ihalelerin bozulup kendinden yana işadamlarına verilmeye çalışılması ve daha kim bilir neler neler... Başbakan başka hangi davalara, ne şekilde müdahale etti, ediyor sorusu bir mıh gibi akıllarımıza çakılıyor...
Fakat ne de olsa AKP Milletvekili Metin Külünk’ün İslami felsefeye yeni bir boyut getirerek söylediği gibi; herkesin günah işleme özgürlüğü vardır ve bu özgürlüğe baskıyla müdahale edilemez! Milyon Avro’luk rüşvetlerle devleti, milleti kandırma özgürlüğü, ihaleleri dilediğine verme özgürlüğü, basına, yargıya müdahale özgürlüğü ve daha nice özgürlükler.
“En doğal hakkımız, ne var bunda” mantığıyla, canının her istediğini yaparak yönetilen bir ülkede hakiki bir adalet duygusunun, eşitlikçi ve her kesimi kucaklayıcı bir anlayışın yaşayabileceğine ihtimal vermek öylesine imkânsız ki...

Sarıgül ve tahammül
Eğer siyaset yapıyorsanız, daha da önemlisi sizi desteklemesini istediğiniz insanlara hitap ediyorsanız, sizi beğenmeyen veya protesto etmek isteyen yahut belki de sadece ortamı germek, olay çıkarmak isteyenlere karşı da hazırlıklı ve sonsuz tahammüllü olmanız şart. Bu nedenle Mustafa Sarıgül’ün Feshane’de kendisini protesto eden, Fatih Belediye Başkan Yardımcısı’nın kardeşi ya da yakını da olsa, gerçekten provokatif amaçlarla orada bulunuyor da olsa, bir vatandaşla arasında geçen gerginliğin hiç yaşanmamış olması daha iyi olurdu.
Geçmişte, aslında insani bir duygu olan öfkesini kontrol edemediğinden dolayı yaşadığı olumsuzlukları tekrarlamaktan itinayla kaçınmalı, bu türden talihsiz anların, özellikle içinde bulunduğumuz seçim arifesinde, kolaylıkla aleyhine kullanılacağını öngörmeliydi; ki bakınız Başbakan Erdoğan ve başta havuz medyası Sarıgül’e yüklenerek bu pası hemen görüp gole çevirme peşine düştüler. Tabii burada herkesin öncelikle bir aynaya bakması gerektiğini hatırlamakta fayda var. Zira Erdoğan’ın da, diğer çok sayıda AKP’li yöneticinin de “vatandaşla gerginlik” sicili bir hayli kabarık. Anasını da alıp gitmesi istenen, ağza alınmayacak hakaretlerle parmak sallanan, korumalar tarafından hırpalanan vatandaş sayımız az değil...
Tabii bunların hiçbiri Sarıgül’ün bir anlık öfkesine yenilmesinin gerekçesi olamaz. Bir siyasetçi, bir büyükşehir belediye başkan adayı ya da sadece bir insan olduğu için kamuoyuna yansıyan bu hareketi sebebiyle toplumdan özür dilemesi gerekir. Sarıgül’ün insanlarla ve sıkıntılarıyla samimiyetle ilgilenmesi, insanlara dokunmak için yer, mekân, zaman tanımaması, kurmayı başardığı iletişim, sahip olduğu yüksek enerji, harcadığı efor, birikim ve emekleri öfkesi yüzünden sandıkta heba olmamalı.
“Ülkede kopan bunca kızılca kıyamet arasında, toplumda yaşanan her türlü olumsuzluğu aslında üzerlerinde en şiddetli ve en kalıcı biçimde hisseden tüm kadınlarımızın, analarımızın, kardeşlerimizin Dünya Kadınlar Günü’nü Kutluyoruz.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları