Değişen Algılarla Yalan Dünya

15 Şubat 2014 Cumartesi

İşlenen hukuk cinayetlerinin haddi hesabı yok, biliyoruz. Hırsızlık çok büyük; gün gelip devran döndüğünde ve hesap verme sandalyesi altlarına çekildiğinde en az zararla sıyrılmak için bugünden tedbir almaları gerek ki yapmaya çalıştıkları tam da bu
Kendileri aleyhinde doğmakta olan bir algıyı silmek, zayıflatmak, değiştirmek için kurgusal yeni algılar yaratılıyor durmadan; işte o, türlü çeşit lobiler hep bu iktidar partisine karşı toplumda uyanan yolsuzluk, hırsızlık, baskıcılık, antidemokratiklik algısını hafifletme çabasının töremeleri. Cemaatin gizli örgütçü zulümleri, faiz lobisinin ekonomiye ihaneti, muhalefetin işbirlikçiliği, ülkenin kalkınmasını istemeyen gizli güçler…
Meclis’i, hakaret ettiği gerekçesiyle Kemal Kılıçdaroğlu’na ve halkı birbirine kışkırtmak suçlamasıyla Devlet Bahçeli’ye dair olanların da içinde yer aldığı fezleke yağmuruna tutmaları fakat bu yağmurun içinde bakanların ve oğullarının isimlerinin karıştığı yolsuzlukla ilgili tek bir damla olmaması; tüm bunlar yokmuş gibi davranılması, hep unutturmak için olup biteni.
17 Aralık operasyonundan sorumlu savcıların yerleri değiştirilmeden önce ifade vermeye gitmeyen Başbakan’ın oğlu savcılar değiştirildikten sonra, kimsenin haberi bile olmadan ifade vermeye gidiyor. Üstelik “mağdur” oldukları ilan edilen bakan ve Başbakan’ın oğullarının 17 Aralık operasyonunu yapan o savcılara dava açacakları da bizzat Başbakan tarafından açıklanıyor. Hukukun, adaletin uğradığı bu son feci durum…
Belki unutturmayı başaracaklar fakat son kertede önemli olan insanların vicdanında er ya da geç oturacakları sanık sandalyelerinden nasıl kalkacaklarıdır.
Yaşananların seçim sonuçlarına nasıl yansıyacağı konusunda, yolsuzluğu hukuksal bir sorun, oy kullanmayı ise siyasi bir mesele olarak görerek bu ikisini birbirinden ayırmaya çalışanlar aslında bir şeyleri es geçiyorlar. Yok olan kuvvetler ayrılığı sonucu görevini, işlevini yerine getiremeyen yargı mekanizması…
Müslüman bir ülkede hırsızlık en büyük günah olması gerekirken ismi yolsuzlukla müsemma olan partiler, hâlâ iktidarlarını koruyabilmelerini, tek elde toplanan güçlere, kilitlenen adalete, işlemeyen hukuka ve bu sayede yargısal düzlemde kendilerine hesap sorulamamasına, aklama görevi gören yargı mekanizmasına borçlular. Biraz da yeni yolsuzluk tanımlamalarına… Ne de olsa “Devletin kasası doğrudan soyulmuyorsa orada yolsuzluk yoktur”a inanmamız isteniyor. Sanki siyasetten gelen iktidarın kullanılarak, şahsi çıkar ve menfaatler karşılığında birilerine yeni kaynaklar sunulması, yeni musluklar açılması, devlet olanaklarının keyfi olarak birilerine dağıtılması, adrese teslim ihaleler, Kamu İhale Kanunu’nda yüzlerce kez yapılan değişiklikler yolsuzluk anlamına gelmiyormuş gibi. Algılar değişiyor, değiştiriliyor.
Başbakan’ın emriyle televizyon yayınlarının durdurulması, zengin işadamlarının paralarıyla oluşturulan havuzlarda kanalların yüzdürülmesi, bu paraları verenlerin milleti bilmem ne yapması hep “Türkiye’nin AB üyesi ülkelerin hemen hemen tamamına yakınından çok daha özgür olduğunun” göstergesiymiş gibi… Dünyada birinciliğe oynadığımız yolsuzluk ve rüşvet yerine daha önce de çok sayıda örgüt ve kuruluşun ve son olarak Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün hazırladığı raporlara göre 154. sırada olduğumuz basın özgürlüğünü koymaya çalışmak. Algılar ters yüz ediliyor, değiştiriliyor.
Başbakan yaptığı medya müdahalesini reddetmiyor bile; aksine bazı şeylerin gazetecilere, televizyonculara “öğretilmesi” gerektiğini öne sürerek yaptığının haklılığını savunuyor; bunu savunabiliyor. Dünyanın en normal şeyi ve bir Başbakan’ın en doğal hakkıymış gibi… Böylece “Alo Fatih Hattı” medya baskısının bunca normalleşmesinin, meşrulaştırılmasının simgesi haline geliyor. Algılar şiddetle ve geride akıldan, izandan eser bırakmadan değiştiriliyor.
Senede iki üç kez gidilen “bir yakınının villasında tadilat yaptırmak isteyen misafir” profili olağanüstü normalmiş, Anadolu misafirperverliği yeni ve üst bir boyuta geçmiş de bundan bir tek bizim haberimiz yokmuş gibi… Algılar değişiyor, değiştiriliyor
Bir zamanların hayalleri, daha doğrusu kâbusları şimdi birer birer gerçek oluyor.
Diğer tarafta CHP, yaklaşan seçimlerde yarışacak adayları belirleme sürecini son dakikalarda da olsa tamamladı. Süreç sancılı geçti; ne yazık ki bir tür kaos, kargaşa ve tartışma ortamı hâkim oldu. CHP’nin kaleleri olarak bilinen ilçelerdeki başkanların çok büyük kısmı değiştirildi; buralara yeni adaylar gösterildi. Kızgınlıklar, kırgınlıklar ve istifalar art arda geldi.
Kılıçdaroğlu’nun grup toplantısında kendisini eleştiren kişiyi dışarıya attırması gibi talihsiz anlar, partinin kendi tabanında yaşanan çatışmalar, örgütlenme problemleri, adaylar belirlenirken önseçim ve demokratik yöntem eksikliklerinden doğan sorunlar acı biçimlerde su yüzüne çıktı. Yine de tüm bu yaşananları sol ve sosyal demokrat ideolojinin olmazsa olmaz kuram, kural ve ilkeleri: biat yerine özgür düşünce, ifade hürriyeti, parti içi demokratik seçme seçilme hakkı, fırsat eşitliği; durağanlık, değişmezlik yerine değişimin sürekliliği unsurlarının gerekleri olarak okumaya çalışıp yaklaşan seçimlere umutla bakmayı deneyelim.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları