Hileyi Bal Eyledik...

22 Ağustos 2009 Cumartesi

Bal hasadının başladığı bugünlerde ülkemizin bal ve arıcılık gerçeğini sizlerle paylaşmak istiyoruz:

Türkiye; dünyada bal üretiminde Çin, Arjantin, Meksika’dan sonra 4. sırada, 4.5 milyon kovan varlığı ile 2. sırada, arı poleni miktarında ise 3. sırada yer alıyor.

Anadolu coğrafyası, dünya arı ırkının yüzde 20’sine, ballı bitkilerin de yüzde 75’ine sahiptir. Ülkemizin toplam bal üretimi yaklaşık 70 bin ton, kovan başına ortalama bal üretimi de 16-17 kg’dır.

Arıcılık; bal, polen, arı sütü gibi arı ürünlerini sağlamanın yanı sıra, bitkilerde meyve ve tohum bağlamanın ilk koşulu olan tozlaşmanın, bunun sonucunda da döllenmenin oluşmasına katkısı olan en önemli tarımsal üretim dallarından birisidir.

***

Prof. Dr. Kapsar Bienfeld’e göre Avrupa’da bir kovanın tozlaşma nedeniyle tarımsal üretimi arttırmadaki katkısı 1200 Avro’dur. Buna göre Avrupa’da 11.6 milyon kovanın toplam ekonomiye katkısı 13.9 milyar Avro’dur.

Türkiye için ise bu katkı 4.5 milyon kovan x 1.200 = 5.4 milyar Avro’dur. Diğer taraftan ülkemizdeki bal ticareti toplam 30 milyar dolarlık tarımsal üretimden, 50 bin tonla ancak 300 milyon dolarlık pay alabilmektedir; durum rakamsal olarak budur.

Acı, üzüntü verici bir tablo. Biz bu noktada bu sonucun nedenlerini araştırdığımızda en başta kayıt dışılık ve sahtecilikle birlikte mevzuattaki sıkıntıların geldiğini tespit ettik. Sektör temsilcilerinin ve uzmanların açıklamaları ise: “500 işletmecinin faaliyet gösterdiği sektör hileli ürünlerle rekabet etmekte zorlanıyor, ayrıca Alkolsüz İçecekler Tebliği ile uygulamadaki Bal Tebliği’nin birbiriyle çelişmesi balda sahteciliğin önünü açıyor.”

Bal tebliğine göre piyasaya sürülen ballara herhangi bir maddenin katılmaması gerekiyor. Oysa arıların hiçbir fonksiyonu olmadığı halde sadece glikoz, früktoz gibi şeker türevlerine bal aromaları eklenerek şuruplar üretiliyor.

Bu şuruplar da yasal olarak, Alkolsüz İçecekler Tebliği’ne göre “bal gibi” satılıyor; başka bir deyişle, bu hileyi halkımız “bal gibi” yutuyor.

Arıcılığın tek problemi sahtecilik değil maalesef; bazı arıcıların daha bol ürün elde edebilmek için arılara şeker ya da genetiği değiştirilmiş mısır şerbeti yedirmesiyle sadece balın kalitesini bozmakla kalınmıyor.. insan sağlığı da riske ediliyor. Zaten çevre kirliliğinden, radyasyondan, kimyasal maddelerden nasibini alan arı nesli, bir de bu genetiği değiştirilmiş organizmaların etkisine maruz bırakılıyor.

***

Nitekim Kayseri’de yapılan araştırmalarda görülmüş ki, erkek arıların göz renkleri değişiyor. Bu mutasyon sonucunda göremeyen, göremediği için iyi de beslenemeyen bu yeni nesil arılar ölüme mahkûmlar. Yani, arıcılar bu sene daha fazla ürün rekoltesi elde edelim derken, kendi kendilerini gelecek sene bal yapacak arı bulamama tehlikesi ile karşı karşıya bırakıyorlar.

Bu durum karşısında, Einstein’ın “Eğer arıların soyu tükenirse yeryüzündeki insan ömrü ancak 4 sene daha sürer” sözünü tüylerimiz ürpererek hatırlıyoruz. Hileli ve sahte bal üretimi ve satışı halkın yeterince bal tüketmemesine sebep oluyor. Gelişmiş ülkelerde kişi başına yıllık bal tüketimi ortalama 2-3 kg iken; Türkiye’de bu rakamın 1 kg ile sınırlı kalmasına neden oluyor.

Avrupa Birliği sürecindeki Türkiye’de birçok ürüne kota getirilmiş olmasına rağmen, balın bu ürünlerin arasında yer almaması bal ihracatı için iyi bir fırsat.

Bal üretimi ve ihracatında hem böyle bir potansiyeli hem de böyle bir fırsatı olan Türkiye durumu iyi değerlendirmeli ve mutlaka kovan başına düşen üretimi ve kaliteyi arttırmalı. Şu anda toplam bal üretiminin yaklaşık 12 bin tonu ihraç edilmekte, uzmanlar üreticinin bilinçlenmesiyle bu rakamın en az iki katına çıkmasının mümkün olacağını söylüyorlar. 2500 - 3000 rakımda, dünyada hiçbir yerde olmayan 40 - 50 çeşit endemik ve 500’e yakın türlü çiçeklerden Anzer Balı gibi çok özel bir balı üretebilen ve kilosunu 500-1500 TL’ye satabilen, çam balı üretiminde dünyada en büyük potansiyele sahip olan Türkiye elindeki fırsatı çarçur etmemeli.

Üreticiye bir an önce bu bilinç aşılanmalı.. yoksa görünen o ki, bırakın üretimi arttırıp ihracata dönüştürmeyi, arıların soyunu kurutup kendi varlığımızı da tehlikeye atmamız söz konusu olabilir.

[email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları