Şahin Aybek

Eğitimde ilk ve ikinci 100 günlük eylem planları sevdası platonik aşka mı dönüştü

16 Eylül 2019 Pazartesi
                    Eğitimde ilk ve ikinci 100 günlük eylem planları sevdası platonik aşka mı dönüştü?
                                       “Mahalle Mektebi” sevdası platonik aşka dönüştü
                                         Eğitime Yeterli Bütçe Okula Ödenek Verilmelidir
Yeni bir eğitim öğretim yılı daha başladı.Eğitim öğretimle ilgili bütün kurumlarda yoğun bir hazırlık ve hareketlilik var.Bu yaz döneminde de alanın tartışmaları arasında hemen her yıl olduğu gibi bu yılda “zoraki bağışlar” ve kamu okullarında “özel paralı sınıflar” ön plandaydı.Bu tartışmalar her daim radarımıza takılacak görmezden gelinmesi mümkün olmayan tartışmalardı.Konuya ilişkin bilindik söylemler bu yılda tekrarlandı.Para toplayanlar “okullarına ödenek verilmediği” gerekçesinin arkasına sığınarak yaptıkları mevzuata uygun olmayan uygulamayı meşrulaştırma çabası içine girdiler. Eğitimi yönetenlerde bunun “suç oluşturduğunu ve bu suçu işleyenler hakkında soruşturma açacaklarını” söyleyerek eleştirileri görünmez kılmaya çalıştılar. Esas olarak sorun, okullara yeterli bütçe ya da ödenek ayrılmamasından kaynaklanmaktadır.
 
Tüm bunları ve daha fazlasını eğitimin tecrübeli bir ismi eğitimci Alaaddin Dinçer ile konuştuk. Hocam siz bu konuya nasıl bakıyorsunuz?
 
Parası olana özel okula gitmeye gerek kalmaksızın kamu okullarında özel sınıflar açma uygulaması yıllardır uygulanan eğitimin piyasalaştırılmasının geldiği aşamayı göstermektedir.Kamu okullarına kayıtlarda “bağış”, “katkı payı” adı altında para toplama ile başlayıp “kazı bağırtmadan yolun” ile devam eden süreç bugün daha üst aşamalara çıkartılarak aynı okul bünyesinde “paralı özel sınıflar” oluşturma noktasına taşınmıştır. Gerçekten artık tuz kokmaya başlamıştır.Dün kaynak ve para yok, “kazı bağırtmadan yolun” diyen zihniyetle bugün “parası olana özel sınıflar var” diyen zihniyet özü itibarıyle,kamu hizmetlerini devletin sırtında kambur olarak gören ve bu nedenle piyasanın ve sermayenin kar alanı olması gerektiğine inanan/savunan neo liberal ideolojiden beslenmektedir.Tam da yeni bir 12 Eylül darbe döneminin yıldönümünde oraya atıfta bulunarak belirtmeliyim ki, yaşananların temelleri bu darbe döneminde atılan ideolojik felsefeye dayanmaktadır. Bu nedenle kamu okullarında “özel paralı sınıflar” uygulaması tesadüf ya da münferit bir olay değil, bilinçli tutumların/tercihlerin sonucudur.
 
Hocam eğitim devletin görevi değil mi, yani eğitim bir kamu hizmeti değil mi?
 
Kamu okullarında çocukları parası olanlara ayrı sınıf olmayanlara ayrı sınıf diye ayrıştırmak anayasal/yasal suçtur.Soruşturma açıyormuş gibi yapmadan gerçekten soruşturup bu suçu işleyenler hakkında görevden alma dahil her türlü yasal işlem yürütülmelidir. Eğitim bir kamu hizmetidir.Devletin görevi bütün yurttaşların bu hizmetten eşit bir şekilde yararlanmasını sağlamaktır.Eğitime bu anlayışla yaklaşılmadığı sürece çocuklar ve onların eğitim gördüğü okullar arasında eşitsizlikleri gidermek mümkün olmayacaktır.
 
Buradan eğitime yeterince kaynak ayrılmadığı sonucuna da ulaşabilir miyiz?
 
Dengeli ve sürdürülebilir kalkınma hedefi ile uyumlu bir nüfus yapısının olması ancak, eğitimin niteliğinin ve nitelikli eğitim verilecek yurttaşların yaşamlarının iyileştirilmesi ve niteliğinin yükseltilmesiyle olanaklıdır. Dolayısıyla bu durum, ülke genelinde yaklaşık 18 milyon öğrenciye nitelikli eğitim-öğretim sunulması için, yüksek bir finansmanın gerekli olduğu gerçeğini gündeme getirmektedir. Ancak eğitimden beklenen toplumsal, siyasal ve ekonomik işlevlerin yerine getirilmesi ve bilgi toplumu olma yolunda, Türkiye’de eğitime ve yükseköğretime ayrılan kaynakların yeterli olmadığı genel kabul gören bir olgudur. Ekonomik ve toplumsal kalkınmanın gerçekleştirilebilmesi için eğitime yeterli kaynak ayrılması ve bu kaynakların önceliklere uygun olarak planlı dağıtımı ve kullanımı, bugüne kadar hazırlanan 5 yıllık kalkınma planlarında öngörülmüştür. Bu alanda gelişmeler sağlanmasına karşın, istenilen düzeye ulaşılamamış, diğer bir deyişle planlı kalkınma hedeflerinin çok uzağında kalınmıştır.
 
Yani planlı dönemde plansız bir eğitim politikası mı izleniyor?
 
GSMH ve konsolide bütçeden eğitime ayrılan payın ya sabit kalması ya da yeterli düzeyde artmaması, zaman zaman da azalması, “planlı dönemde plansız bir eğitim politikası izlendiğini göstermektedir”. Diğer bir deyişle, eğitim harcamalarının öğrenci artışına paralel olarak gerçekleşmediği görülmektedir. Örneğin son 5 yılda, eğitimin tüm tür ve düzeylerinde örgün öğrenci sayısının ve okullaşma oranlarının artmasına rağmen, eğitime ayrılan payın aynı oranda artmaması, bu yıl olduğu gibi ekonomik krizler gerekçe yapılarak tasarruf yapma yoluna gidilmesi, eğitim hizmetlerinin yeterli düzeyde verilemediğini göstermektedir. Verilmek istenen hizmetle, eğitime ayrılan kaynak arasında büyük bir dengesizlik vardır. Yalnızca okullaşma oranlarının yükseltilmesi için değil, aynı zamanda okulların çağdaş gereksinimlere yanıt verebilecek yapıya sahip olması ve modern teknolojilerle donatılması için de eğitim bütçesi yeterli değildir.
 
Peki bu konuda ne yapılması gerekiyor?
 
Önümüzdeki dönemde başta GSMH’dan ve konsolide bütçeden eğitime ayrılan payın arttırılması olmak üzere, bu payın okullar arasında dağılımının ayrım yapmadan gerçekleştirilmesi, okulların yeterli ve gerekli alt yapıya/donanıma kavuşturulması, hizmetin bütün yurttaşlara eşit ve nitelikli sunulması, eğitim emekçilerine insanca yaşamaları için gerekli olan ekonomik ve sosyal olanakların sağlanması ancak ve ancak eğitim bütçe cetvelinin eğriliğinin düzeltilmesinden, cetvelin doğru çizgi çizmeye başlamasından geçmektedir. Bu yapılmadığı sürece tartışmalar ve sorunlar sürmeye devam edecektir.
 
Hocam ben sizi yıllardır takip ederim, siz rakamlarla da konuşmayı seven ender eğitimcilerdensiniz. Sizinle biraz da rakamları yani MEB’in istatistiklerini konuşmak istiyorum. MEB’in son istatistiklerinde durum nedir?
 
2018-19 MEB İstatistikleri Ayrımcılığı Belgeliyor
 
Milli Eğitim Bakanlığının her yıl mart ayında yayımladığı istatistikler geçen yıl ekim bu yılda eylül ayında yayımlandı. Bu yıl yayımlanan istatistikler 2018*19 verilerini kapsıyor. O nedenle 2019*20 yılı eğitim öğretim yılına başlarken veri olarak bu sayıları kullanacağız. Bu yılki istatistikleri 4 yıl öncesi ile kıyasladığımızda bazı okul türlerinde okuyan öğrenci sayısı ile öğretmen ve derslik sayısında artma olduğunu görmekteyiz. Buna karşılık bazı okul türlerinde okuyan öğrenci sayısı azalırken, öğretmen ve öğrenci sayısında artış olduğunu görmekteyiz.
 
Bizimle kısaca bazı sayıları paylaşır mısınız?
 
2015-16 MEB İstatistiklerinde Yer Alan Okul,Öğrenci,Derslik ve Öğretmen sayıları;
*Özel Eğitim//1.268 okul,11.595 öğretmen,288.489 öğrenci,7.287 derslik
*Okulöncesi Eğitim//22.387 sınıf-okul(meb’e bağlı),992.937 öğrenci,52.443 öğretmen,39.994 derslik
*İlkokul//25.133 okul,5.128.664 öğrenci,277.053 öğretmen,220.158 derslik
*Genel Ortaokul//13.440 okul,4.059.213 öğrenci,256.941 öğretmen,124.811 derslik
*İHO//1.961 okul,524.294 öğrenci,23.830 öğretmen,15.792 derslik
*Anadolu Lisesi//2.806 okul,1.461.117 öğrenci,101.560 öğrettmen,56.405 derslik
*MTAL//3.290 okul,1.734.539 öğrenci,131.799 öğretmen,57.995 derslik
*AİHL//1.149 okul,555.870 öğrenci,39.091 öğretmen,23.781 derslik
*Özel Okulların Tamamı//10.525 okul,1.194.407 öğrenci,133.781 öğretmen,98.762 derslik
*Açıköğretim// açık ortaokul 338.075,açık lise 1.536.135 toplam 1.874.210
 
Hocam verdiğiniz bu sayılardan ne anlamalıyız?
 
Altta yer alan tablodan da anlaşılacağı gibi 2015-2018 yılları araında geçen 4 yıllık zaman diliminde Bakanlık öğrenci sayısı ile dengeli olmayan bir biçimde okul,derslik ve atanan öğretmen sayısı bakımından İHO,AİHL ve Özel Okullara ayrımcılık yapmıştır.
 
Son 4 Yılda Okul Türlerinde Görülen Nicel Değişimler
 
*İlkokul ve ortaokullarda okul sayısında,ilkokullarda öğretmen sayısında bir eksilme olduğı
görülmektedir.
 
Okul türlerindeki bu artış ve azalma bize ne söylüyor,nasıl değerlendirmeliyiz?
 
Değerlendirmemizi okul türlerinin sayılarındaki artış ve azalma üzerinden gerçekleştirdik.Buna göre;özel eğitim,okulöncesi eğitim,İHO,AL ve özel okul göstergelerinin dördünde de artış olduğu görülmektedir.Buna karşılık MTAL ve AİHL öğrenci sayılarında azalma olurken diğer üç gösterge de artış olduğu saptanmıştır.Açıköğretim öğrenci sayısında da dört yıl öncesine göre azalma olduğu görülmektedir. Özellikle Mesleki Teknik Anadolu Liseleri ile Anadolu İmam Hatip Liselerinde öğrenci sayısı azalırken,öğretmen,okul ve bağlantılı olarak derslik sayısının artmış olması dikkate alınması gereken bir rakama ulaşmıştır.Öğrenci sayısı MTAL’de %12.84 (222.669) AİHL’de %10.41 (57.8689) azalmıştır.Açıköğretime devam edenlerin sayısı dört yılda %15.75 (295.111) azalırken,özel okul sayısında %20.61 (246.170) artış olduğu görülmüştür.Tabloda yer alan verilere bakıldığında, imam hatip ortaokullarında okul ve öğretmen,özel okulların üç göstergesinde rekor denebilecek artışlar söz konusudur.500 bin öğrencisi bulunan AİHL’nin 1,5 milyonun üzerinde öğrencisi bulunan MTAL ve AL’nin atanan öğretmen sayısının birbirine yakın olması,aynı şekilde öğrenci sayısı artmasına rağmen AL için yapılan derslik sayısının AİHL ve MTAL için yapılan derslik sayısının yarısının altında kalması yapılan ayrımcılık eleştirilerini haklı çıkarmaktadır.
 
Hocam siz çocuk merkezli eğitimi savunan ve çocuk özgürlüklerini de önceleyen bir eğitimcisiniz. Sohbet esnasında TRT’nin çocuk programına katılmış Utku ile de ilgili konuştunuz. Biraz açar mısınız?
 
Özgür Akıllı Utku, Tutsak Akıllı TRT’ye Karşı!
 
 
TRT namı diğer Türkiye Radyo Televizyonu.Hemen har daim iktidarların etkisi altında kalmış ,ancak bu dönem ki kadar hiç kalmamış, hepimizin ödediği vergilerle faaliyet yürüten kamu kurumu. Özerk ve tarafsız olması gereken bu kurum son yıllarda bu vasfını tamamen yitirerek yaptığı tek yanlı yayınlarla halkın sesi olma ve toplumu doğru bilgilendirme görevini de yerine getirmez noktaya ulaşmıştır.Bir bakıma aklı tutsak alınmıştır. Öyle bir tutsaklık ki,9 yaşındaki çocuk aklının ekolojik duyarlılığını sansürleyecek kadar ileri gidebilmiştir. Geçtiğimiz günlerde TRT’nin çocuk programına bağlanan 9 yaşındaki Utku, kaz dağlarında yapılan doğa katliamından söz etmek istediğinde hemen konuşması kesilerek yayından alınmış ve bir daha konuşturulmamıştır.
 
Oysa ki biz eğitimciler çocuklara;sorgulamayı,eleştirmeyi,özgür bilimi ve aklı öğretiriz…
 
Evet evet biz eğitimciler çocuklara; sorgulamanın,eleştirel düşünmenin, özgür bilimin ve aklın önemini öğretmeye çalışır,doğanın ve çevrenin korunması ve bu konuda bilinçli birer eylemci olunması gerektiğini anlatırız. Bu tür katliamlara karşı duyarlı olmayı öğrenen Utku, nereden bilsin bağlandığı hem de kendisi için yapıldığını düşündüğü bir çocuk programında duygularını ifade etmeye çalışırken konuşmasının kesileceğini,çocuk yaşta sözlerinin ülkenin radyo ve televizyonu tarafından sansürleneceğini.Bu bir sansürdür.Hayatın her alanında görülmekte olan sansürün bir parçasıdır.Sunucunun özür dilemiş olması yetmez,kurumsal olarak TRT, çocukların sözleşmelerden doğan konuşma ve kendini ifade etme özgürlüğünü yasaklayarak çocuklara karşı suç işlemiştir.Bu suç yaptırımsız kalmamalıdır.
 
Hocam birazda tam gün eğitimden ve mahalle okulundan konuşalım istiyorum.Noldu bu,”en iyi okul,eve en yakın okuldur” olayları…
 
“Mahalle Mektebi” Sevdası Platonik Aşka Dönüştü
 
 
Ortaöğretimde tam gün eğitim uygulaması son yıllarda yapılan okul,derslik ve açıköğretime yönelim nedeniyle %90’nın üzerine çıkmıştı.Ancak iki yıldır uygulanmakta olan LGS sonrasi yaşanan yerleştirmelerin yarattığı yığılmalar özellikle sınavla öğrenci almayan Anadolu Liselerinde hızla ikili öğretime geçişi/dönüşü beraberinde getirdi. Olumlu giden göstergelerin olumsuza dönmesi Anadolu Liiselerini tercih eden öğrencilerde ve ebeveynlerinde büyük umutsuzluk ve düş kırıklığı yaşanmasına neden oldu.An itibarıyla özellikle Ankara’da 22 lise,İstanbul’da onlarca ,Adana’da 17 lise,Bursa’da 6 lise,Mersin 10 lise,G.Antep,Antalya gibi büyükşehirler başta olmak üzere pek çok ilde Anadolu Liselerinde tam gün eğitimden ikili eğitime dönüş başlamış ya da başlamak için hazırlıklar yapılmaktadır. Gelecek yıl liselerin tamamına yakını ya çok kalabalık sınıflı ya da ikili öğretime geçmiş olacaktır. Bu saptamamız, 2012-13 eğitim öğretim yılında başlayan 4+4+4 ‘lük sistemin ilk yılında 1.sınıfa kaydı yapılan ve bu yıl 8.sınıfta olan 1.687.879 öğrenciye dayanmaktadır.Hemen her yıl 9.sınıfta öğrencilerin %25’I sınıf tekrarı yapmaktadır. Her iki rakam toplandığında gelecek yıl 9.sınıfta okuyacak öğrenci sayısı yaklaşık 2 milyona ulaşacaktır. An itibarıyla 1 milyon öğrenci ortaöğretim kurumlarında öğretim görmektedir.Bu durumda gelecek olan 1milyon öğrenciye yetecek kadar(35 bin) yeni derslik yapılması gerekecektir.
 
Yani yattı mı mahalle mektepleri işi?
 
Bir tarafta sınıflarında az öğrenci bulunan ve tam gün eğitim yapılan liselerde (AİHL ve MTAL gibi) öğrenciler rahat koşullarda,ortamlarda ve tam gün ders yaparken diğer tarafta Anadolu Liselerinde ikili eğitime geçilmesi adalet ve hakkaniyeti sakatlayan bir sonuç doğurmaktadır.Eğitimde bu türden ayrımcı politikaları yürütenler ve bu politikada ısrarcı olanlar ile Bakanın genelgesine rağmen sınıfları boş liseleri ihtiyaç duyulan liselere dönüştürmeye ayak direyenler suç işlemektedir.Bence bu suçu işleyenlerin yaptıklarının yanına kar kalmaması gerekmektedir.Sonuç olarak, iki yıldır uygulanmakta olan LGS’nin geride kalan verilerine ve bulgularına bakarak “mahalle mektebi” sevdasının, bu alanda yaşanan başka sevda örneklerinde olduğu gibi, gerçekte var olmayan ve hayalde kalan (platonik) bir aşka dönüşmüş olduğunu söyleyebiliriz.
 
Hocam çocuğun eğitimin öznesi olduğu,evine en yakın okula gitmesi gerektiği tamam da,tüm bunlar konuşulurken bana sanki çocuğun kendisini ıskalıyormuşuz gibi geliyor.Bu noktada çocuklara yönelik istismar olaylarını sormak istiyorum…
 
Çocuklara Güvenceli Bir Yaşam İstiyoruz
 
Çocuklara yönelik istismar olayları birilerinin ifade ettiği gibi münferit bir olay değildir.Bir algı oluşturma niyeti ise hiç değildir. Münferit olmaktan çıkıp giderek yaygınlaşan bir hal almaktadır. Olaylar toplumsal bir yaraya dönüşmüş durumda. Öyle büyük bir yara ki,vijdanı olan herkesin içini yakmaktadır. Evde,okulda,sokakta,parkta kısacası özel ve toplu yaşam alanlarında çocukları koruyamıyoruz. İstismarcılar her yerde çocuklara musallat olmuş durumda. Her gün onlarca istismar vakası haberleri geliyor ülkenin dört bir yanından. Eğitim sistemi de maalesef öğretmiyor çocuklara bedenini ve kendini istismarcıdan korumanın yollarını. Bırakalım bunu öğretmeyi cinsiyet eğitiminin “c” sine bile tahammül yok okullarda.Bu çürümüş,yozlaşmış ve kokuşmuş düzen istismarları besleyen en büyük bataklıkltır.Sorunu polisiye ya da cezai tedbirlerle aşmak yeterli olmamaktadır. Başta eğitim sistemi olmak üzere yaşamın her alanında ve toplumda topyekün duyarlılık ve bilinçlenme çalışmaları/eylemleri örgütlemek, çocukları korumakla görevli kurumların sorumluluk alanlarını genişletmek,olanaklarını güçlendirmek gerekmektedir.
 
Devlet ve eğitimciler nerede konumlanmalı?
 
Bu eğitimin çocuklara verilmesinde ve duyarlılık oluşturulmasında özellikle biz eğitimcilere büyük görevler düşmektedir. Her bir çocuğu kendi çocuğumuz olarak görmek,sahiplenmek,bilinçlendirmek ve yetiştirmek zorundayız. Sadece çocukları değil ebeveynleride içine alan bir eğitim sürecini gerçekleştirmeliyiz.Aslında bu alanda öğrenci meclisleri çok önemli işleve görebilirdi.Ancak öğrenci meclislerini de yok ettik. Başka iyi örnekleri yok ettiğimiz gibi.Sessiz kalmak,susmak,elimizdeki olanakları kullanmamak ve tepki göstermemek suça ortak olmakla eş değerdir.Evet, çocukları korumak ve onlara güvennli bir yaşam,ortam ve gelecek sağlamak devletin görevi.Devletin görevi diyerek bir kenara çekilmek ya da seyirci kalmak yanlıştır. Gerektiğinde devleti de uyaracak,sivil oluşumları,platformları,insiyatifleri ve birliktelikleri kurmalı harekete geçirmeliyiz.
 
Hazır okullar açılmışken bu konuda son olarak neler söylersiniz?
 
9 Eylülde okullar eğitim öğretime başladı.Eğitimin,okulların,öğrencilerin ebeveynlerin ve eğitimcilerin pek çok sorunu olduğu bir gerçek. Bu sorunları salt eğitim sisteminden kaynaklanan sorunlar olarak görmemek gerekiyor.Toplum olarak ekonomik,sosyal, kültürel ve diğer alanlarda da yığınla sorunla karşı karşıya bulunuyoruz. Bütün alanlarda yaşanan sorunlar birbirini etkiliyor. O nedenle istismar meselesini de diğer alanlarda yaşanan sorunların sonucu,devamı ve etkisi ile ortaya çıkan bir sorun olarak görüp,bütünlüklü analizler yapıp çözümleri de ona göre üretmeliyiz.
 
Hocam ikimizde birer öğretmeniz. Birazda “eğitim demek öğretmen demektir” sözünden hareketle öğretmen problemlerini konuşalım. Öğtretmen açıklarında durum nedir?
 
Ücretli Öğretmmenler,Bahane Değil İcraat İstiyor!
 
 
MEB Ağustos ayında 20 bin öğretmenin sözleşmeli istihdam biçiminde atama işlemini gerçekleştirdi. Ancak bu atamalarında öğretmen açıklarını kapatmaya yetmeyeceği bir gerçek. Nitekim bu gerçek atama günü İnsan Kaynakları Genel Müdürü Hamza Aydoğdu’nun yaptığı açıklama ile doğrulandı. Aydoğdu açıklamasında; "Bugün yapılacak 20 bin öğretmen atamasıyla birlikte Türkiye geneli öğretmen doluluk oranı yüzde 89'dan yüzde 92'ye çıkacaktır. 20 bin öğretmen atamasıyla birlikte toplam öğretmen sayımız 924 bine ulaşmış olacak. Öğretmen arkadaşlarımız 2 Eylül itibarıyla okullarda görevlerine başlayacak." diye ifade etti. İfade edilen açıklamaya göre halen %8’lik (74 bin) açık bulunmaktadır ve bu açıklar ücretli öğretmenlik yoluyla kapatılmaya çalışılacaktır.74 bin öğretmen açığının yanı sıra idari görevlerde ve başka alanlarda görevlendirilip aktif olarak derse girmeyen, ancak eğitim öğretim hizmetleri sınıfında görülen öğretmen sayısı yaklaşık 90 bindir. MEB’te görev yapıp aktif olarak derse girmeyen 90 bin sayısını da öğretmen açığı olarak kabul ettiğimizde var olan ihtiyacın 74 bin değil 164 bin olduğu sonucuna ulaşıyoruz. Öğretmen istihdam planlarını kontenjan ihtiyacını, yönetsel işlerde ve başka alanlarda görev yapanları eğitim öğretim hizmetleri sınıfından çıkararak 164 bin sayısı üzerinden yapmak daha gerçekçi bir hesaplama yöntemi olacaktır.
 
Hocam öğretmen öğretmen değil midir?Yani öğretmenin kadrolu ve niteliklisi olur.Ücretli ve sözleşmeli öğretmenlik olur mu?
 
Ücretli Öğretmenlere Verilen Sözler Tutulmalıdır!
 
 
Ücretli öğretmenlik yıllardır uygulanan bir öğretmen istihdam biçimi. Hemen her yıl 70-80 bin öğretmen ek ders ücreti karşılığında ihtiyaç duyulan branş ve merkezlerde geçici istihdama tabi tutulmaktadır. Ücretli ve sözleşmeli öğretmen istihdam biçimini asla onaylamadığımızı ve kabul etmediğimizi, öğretmenlerin mutlaka kadrolu atanması gerektiğini sürekli dile getirdiğimizin bilinmesini istiyoruz. Yükseköğretim programlarından mezun olduktan sonra ataması yapılmayan ve işsiz kalan yüz binlerce öğretmen saat ücreti 16 lira olan ek ders ücreti karşılığında haftada 30 ayda 120 saat, ücreti içinden ödenen aylık 16 günlük sigorta prim kesintisini kabul etmek zorunda kalarak okullarda çalışmak için yarışmaktadır. İkinci yüz günlük eylem planı ile 2023 Eğitim Vizyon’unda ücretli öğretmenlerin alacakları ücretlerde artış yapılacağı sözü verilmesine ve aradan 10 ay geçmesine rağmen verili durumda herhangi bir değişiklik olmadığını görmekteyiz.Sürekli gündeme getirilen “ekonomik koşullar iyileştiğinde ve elverdiğinde” bahanesinin bir kenara bırakılarak soruna ivedi çözüm üretilmesi gerekiyor.
 
Ücretli öğretmenler de kadrolu öğretmenlerin yaptığı işin aynısını yapmıyor mu?
 
Ücretli öğretmenlerin öğrencilere yönelik gerçekleştirdikleri resmi ölçme ve değerlendirme sonucunda verilen notlar e-okul sistemine işlenmekte,öğrenciler bu notlara göre sınıf geçmekte ya da sınıf tekrarı yapmaktadırlar.Kısacası ücretli öğretmenler kadrolu öğretmenlerin yaptığı işlerin hemen hepsini yapmakta,aynı idari ve hukuksal yaptırımlara muhatap olmaktadırlar. Ancak aldıkları ücretler hem açlık hem de asgari ücret sınırının altında kalmaktadır. Öncelikli talebimiz, ücretli öğretmenlerin KPSS puan üstünlüğü esasına göre kadrolu atamalarının gerçekleştirilmesidir. An itibarıyla “bunun mümkün olmadığı” ifade ediliyorsa, o zaman kamuda göreve başlayan bir öğretmene sağlanan olanakların ücretli öğretmenlere sağlanması ve sigorta primlerinin 16 günden 30 güne çıkarılmasının zaman kaybetmeden gerçekleştirilmesi bir nebze de olsa rahatlatıcı işlev görecektir.
 
Size hükümetin eylem planlarının eğitimle ilgili projelerini de sormak istiyorum…
 
100 Günlük İcraat Planlarına Ne Oldu?
 
 
Yeni Hükümet sisteminin kuruluşunun ardından ilk 100 günlük(3.Ağustos 2018,daha sonrasında ise ikinci 100 günlük eylem planlanları toplumla paylaşıldı.İkinci 100 günlük eylem planı 23 mart 2019 da sona erdi.O günün üzerinden 170 gün geçti.170 günden bu yana ne bir eylem planı açıklandı ne de açıklanan eylem planlarında yer alan hedeflerin ne kadarının gerçekleştirildiğine ilişkin bir açıklama yapıldı.Sizin anlayacağınız ortada ne eylem kaldı ne de plan.Biz açıklanan planlarda yer alan vaatlerin yerel seçim odaklı vaatler olduğunu biliyorduk ve bunu o tarihlerde defalarca ifade ettik. Seçim bitti 100 günlük eylem+icraat planları da, vaatler ve verilen sözler de buharlaşıp gitti.Halk deyimi ile söyleyecek olursak “harç bitti yapı paydos oldu”
 
Hocam havada kalmasın söyledikleriniz, biraz somutlaştırır mısınız,örneğin hangi madddeler yapılmadı?
 
Sayın Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan ilk ve ikinci 100 günlük icraat programında, Milli Eğitim Bakanlığı kapsamında hayata geçirileceği söylenen projelerden hayata geçirileceği sözü verilen ancak akıbeti belli olmayan maddelerden bazıları aşağıda yer almaktadır.
 
Bu maddeler;
 
1-Okullarımızda tam gün eğitim gören öğrenci oranının artırılması 2-Öğretmenlerin mesleki ehliyet ve liyakatini güçlendirecek çalışmaların başlatılması 3-Profesyonel eğitim yöneticiliği sistemine geçilmesi 4-Öğrencilerimizin yabancı dili aktif bir şekilde kullanmasına imkân sağlayacak bir öğretim modeline geçilmesi 5-Her okulu kendi koşullarında değerlendirerek eğitim kurumlarının kapasitesini güçlendirmeye yönelik izleme değerlendirme sisteminin hayata geçirilmesi 6-Mesleki eğitimin Endüstri 4 anlayışı ile yeniden yapılandırılması 7-Ölçme ve Değerlendirme Sistemi’nin öğrencilerin eğitim hayatı sürecinde edindikleri bilgileri günlük yaşamlarında kullanma becerilerini de ölçecek şekilde genişletilmesi 8-Öğrencilerimize gelecekte ihtiyaç duyacakları becerileri kazandıracak disiplinler arası nitelikteki algoritmik düşünme, senaryo, kritik düşünme, robotik konularının derslere entegre edilmesi 9-Okul öncesi eğitimde derslik ihtiyacının karşılanması için 6 İlde 50 taşınabilir sınıf yapılması 10- Öğretmenlerin ek göstergelerinin 3600’e yükseltilmes 11-Ek Ders ücreti karşılığında görevlendirilenlerin ek ders ücretlerinin %100 arttırılması 12-Okuma kültürünü arttırmaya yönelik kalkınmada öncelikli yörelerdeki il ve ilçelerde 255 zenginleştirilmiş kütüphanenin açılması 13-Tekli eğitime geçilmesinin arttırılması için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile birlikte 6000 derslik yapılması 14- 54 ilde 648 okulun açılışının yapılması, 47 ilde 457 okulun temelinin atılması “ şeklindedir.
 
Hocam son olarak neler söylemek istersiniz?
 
Şimdi bütün kamuoyu,ebeveynler,öğrenciler,kadrolu, sözleşmeli ve ücretli öğretmenler ile diğer eğitim emekçileri durumlarının iyileştirilmesini,verilen sözlerin tutulmasını bekliyor. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin…
 
 


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları