Bu elçi daha usta çıktı

08 Mayıs 2015 Cuma

O sırada başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan, yeni atanmış olan ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis J. Ricciardone’yi, Şubat 2011’de, “Türkiye’yi tanımaz bilmez” diye aşağılayarak “acemi elçi” ilan etmişti.
Daha önce Ankara’da görev yaptığı için Türkiye’yi aslında tanıyan büyükelçinin suçu, Türk basınına karşı uygulanan baskıları açıkça ve isim vererek eleştirmesiydi. Kaldı ki Ricciardone bu eleştirisini Türkiye’deki basın özgürlüğü kuruluşlarının verilerine dayandırmıştı.
Ricciardone’nin yerine atanan ve kısa bir süre önce Ankara’daki görevine başlayan yeni ABD Büyükelçisi John R. Bass daha “ustaca” davranmayı tercih ediyor. Bunu basın özgürlüğünün Türkiye’deki acıklı durumu ve demokrasimize karşı beliren tehditler hakkında susmakla değil, fikirlerini daha diplomatça ifade ederek yapıyor. Yoksa Ricciardone’den farklı bir şey söylemiyor.
Bu arada Bass’ın, Ankara’ya atanmadan önce ABD Senatosu’ndaki geleneksel sorgulaması sırasında, Erdoğan’ın ve AKP’nin yönetimindeki Türkiye’nin otoriter rejimlere has özellikler taşıdığını teslim ettiğini anımsamakta da yarar var.
Bass, Diplomasi Muhabirleri Deneği’nin Ankara’da 4 Mayıs’ta düzenlediği toplantıda gazetecilerin çeşitli sorularını yanıtlamış. Sorulara geçmeden önce, Türkiye’nin adını zikretmeden ilk önce basın özgürlüğü meselesine değinmiş.
Diplomasi muhabirlerini “yaptıkları önemli işten dolayı” kutlamış ve “çok sayıdaki ülkede çok sayıda gazetecinin mesleklerini icra edememelerinden duydukları endişeyi” dile getirmiş. Başkan Obama’nın bu konudaki sözlerini de tekrarlayarak, özgür basının “sesi olmayanların sesi olduğunu, adaletsizlikleri ortaya çıkardığını ve hareketlerinden dolayı liderlerden hesap sorduğunu” vurgulamış.
Bass bir soruya cevaben de basının enformasyona eşitçe ulaşabilmesinin önemine işaret ederek hükümetlerin bilgi akışını belli medya organlarına yönlendirmelerinin ve kamuoyunu kendi perspektiflerine göre etkilemeye çalışmalarının sakıncalarını vurgulamış.
“Bilgiye dayanan kararlar insanların çeşitli görüş açılarına ve perspektiflere ulaşabilmelerini gerektirir” diye konuşan Büyükelçi, demokrasileri tehdit eden diğer konulara da değinmiş. Örneğin, başkanlık sistemiyle ilgili bir soruyu yanıtlarken Türkiye’de demokrasinin alacağı şeklin Türk milletine ait bir karar olduğunu belirtmiş.
Ancak, demokratik yönetim biçimleriyle ilgili “kendi perspektiflerini” dile getirerek mesajını şu şekilde vermiş:
“Bizim açımızdan sistemin kendisi önemli değil. Önemli olan temel özgürlüklerin korunmasıdır. Önemli olan tek bir kişinin veya yönetimin bir kanadının orantısız şekilde etki sergilemesine ve rıza olmadan yönetebilmesine karşı gerekli kontrol ve dengelerdir.”
Bass, “Umarım bu tartışma sürerken Türk vatandaşlarının da baktıkları hususlar bunlardır” diye eklemiş. Bass’ın, Türkiye’de birçok kişinin onaylayacağı bu mesajlarını genel ve ilkesel bir çerçeveye oturtmayı tercih ettiği görülüyor.
Ancak, sözlerinden dolayı Erdoğan ile hükümet kanadından bu elçiye de “zeval” gelir mi, bilemiyoruz. Belki Ankara’nın, sarışınları pek sevmediği anlaşılan, engin dünya görüşüne sahip belediye başkanı bir şeyler söylemek isteyecektir.
Bu arada, doğrudan Türkiye’den söz etmese de, Bass’ın neleri kastettiği ortada. Yoksa, konuşan İngiltere veya Fransa’daki ABD büyükelçisi olsaydı, herhalde diplomasi muhabirlerinin sorularını yanıtlarken bu meselelerle vakit kaybetmek istemezdi.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları