AKP’nin İçi; Kapalı Kutu

07 Haziran 2014 Cumartesi

CHP’nin Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak dünkü gelenekselleştirdiği ekonomik gidişe ilişkin raporunda, Başbakan Erdoğan’ın ekonomi yönetimini 3 ay içinde değiştirebileceğinin altını çiziyor. Zaten periyodik ekonomik duruma ilişkin genel değerlendirme raporları hep ilgimi çekiyordu, dünkünü daha da anlamlı buldum. Biliyorsunuz medyaya güncel en çok yansıyanı, üzerinde tartışma yapılanı, tek konu eksenli; Başbakan Erdoğan’ın Merkez Bankası Başkanı ve kararlarını ağır eleştirileri üzerinden...
Sadece özerklik kapsamında geçerli hukuksal düzenlemeler nedeniyle değil, Başbakan’ın fren tutmayan söylemlerine yansıttığı öfkesine karşın, istifası beklenen Başkan Başçı’nın görevden alınması ile ortaya çıkabilecek piyasalardaki güven bunalımı kaygılarıyla, Başçı’ya Bakanlar Kurulu’na sunulan savunması çerçevesinde süre tanındığı biliniyor. Ekonomiden sorumlu bakanlar Babacan ve Şimşek’in Başçı’nın yanında, daha doğrusu kararına ilişkin çok ölçülü desteklerinin haberlerini dinlediğimizde zaten Erdoğan ile ekonomi yönetiminin karşı karşıya geldiklerini düşünmüştük... Piyasa yorumlarında, Başbakan’ın “faiz indirimi isteminin reddedilmesi” tartışmasında, bakılan pencereye göre Cumhurbaşkanı adayı Erdoğan ile uzun soluklu ekonomik veriler üzerinden değerlendirme yapan bankanın, kendi pencerelerinden haklı oldukları vurgulamaları ile söz konusu tartışmanın tatlıya bağlanması, güncel gündemden düşürülmesi yeğlenmişti...

***

Demokrasinin işlediği her ülkede bu türden tartışmaların sağlıklılık işareti sayılması gerektiği, bizde mutlak otorite Başbakan Erdoğan’ın yönetim üslubu yüzünden sorun gibi algılandığı, İktidarlarının 12 yılı içinde çok az da olsa bu türden gelişmelerin görülebildiği anımsatmalarını duyar gibiyim... Özellikle Cumhurbaşkanı Gül ve partinin kurucu kıdemlilerinden Arınç için birden fazla örnek verilebilir... En dikkat çekici olanları kuşkusuz Gezi sonrası yaşanan örneklerdi... Ancak Başbakan Erdoğan’ın İktidarlarını yönetme üslubu içinde çok çarpıcı yanıtlarını da unutmamalıyız. Gezi sürecinde önce biraz sessiz kalmış, sonra yurtdışı dönüşünde bir güne, akşam saatlerine taşırarak sığdırdığı 4 ayrı halka seslenişte, parti içi çatlak seslere karşı öfkesini, tüm muhalefet ve Gezi kadrolarını asıl hedef almış olarak fazlası ile kusmuştu... Kuşkusuz bizler cemaatle bozulan ortaklık kutsal İktidar ittifakında gelinen boyutları, en yakın çevresi, parti kurucusu arkadaşlarının içinden yerine bir başkası getirilerek kendisine yönelik darbe kaygılarını henüz duymamıştık...

***

Diyebilirsiniz ki.. “Doğal ilişkileri nedeniyle en çok karşısında durabilenlerle Gezi sonrası da birden fazla konuda kendi siyasal raconlarına göre ‘edepli’ üslupta karşı karşıya gelişleri oldu. Bugün gelinen noktada Gül ya da Arınç gibi ağır top isimlerin Erdoğan’ın iradesi karşısında kesin bir duruşları asla beklenmemeli... Hele Babacan gibi uzun soluklu gözde velihatı sayılmış isimlerden asla...” AKP’ye en yakın çevrelerin yalancısıyız... Aslında işler sarpa sardıkça, Başbakan Erdoğan’ın fren tutmayan öfkesi, başına buyruk yönetim algılaması... Hele de cemaatle ortaklığın bozulması, 17 Aralık süreci sonrası yaşananlarla.. içerden bizim algılamalarımızın, saklananların ötesinde tahribatlar var...
Kirli, ele geçirilmiş sermaye-medya çıkar ilişkilerinin.. binlerce yargı, galiba on binlerce polis, kamu görevlisi temizliği sayesinde, ortaya saçılmış kirli çamaşırların suçlularının yargı önünde hesap vermeleri şimdilik gündemden düşmüş, dosyaları ortalıktan kaldırılmış olsa da kapalı kutu AKP içindeki deprem, tahribat öyle kamuoyuna yansıtılmaya çalışıldığı gibi hafif değil. İçerde tutulmaya çalışılan çatlaklar öyle dışardan sıvayla, badanalarla kapıtalabilecek gibi hiç değil...
AKP içinde yaşananları, daha doğrusu dile getirilemeyenleri, kaygı, tepkileri, parti içi demokrasi kültürü sıfır, biat kültürü, hele de kaderini, geleceğini Başbakan Erdoğan’a bağlamışlıkla sınırlı olarak algılamak çok yanlış olabilir... Elbette AKP’nin dağılmamasını duygusal taraf olmanın çok ötesinde, kendi çıkarları ile de bağlantılı olarak da isteyen bir çoğunluk ve de deneyimli siyasetçiler var... Ama Başbakan Erdoğan kimliği üzerinden öylesine bir güç, ağırlık, baskı gerçekliği, örülmüş kader bağları ağı var ki... Ağzını açanın hayatı kayacak. Siyaseten sonunun geleceği baskısı, korkusu öylesine egemen, belirleyici ki... Susmak bugün için yenilgi olsa da gelecekte var olma kapısı... Yine de bu haliyle AKP’nin, İktidarlarının ayakta tutulması sanılandan çok daha zor... 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bugün 23 Nisan... 23 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları