Alttakiler - Üsttekiler...

20 Mayıs 2014 Salı

“Altta kalanın canı çıksın” özdeyişinin geçerliliğini yitirmediği bir toplumsal düzende, İktidarlarının iktidarda büyümelerinin sihirli anahtarı; toplumu çatışmacı, en keskininden cepheleştirerek... Alttakilerle üsttekilerin gelir, kültür, inanç uçurumunu, çaresizliği, biadı, sadakaya muhtaç kılmayı... katlayan siyaset, icraatları sürecinde, kayıtlara 301 olarak geçen madencilerin ölümü... kirli çamaşırların ortalığa saçılmasında deprem etkisi yarattı...
İşçi sınıfı örgütlülüğünde dibe vurmuş bir süreçte yakalandığından, sol-siyasal dahası demokrasinin çarklarının işleyişinde anlamlı rolleri, işlevleri olan tüm kurumların örgütlülük ve etkinliklerinde, hukuk devleti düzeni, bağımsız yargının işletilebilmesinde en kötü günlerin yaşandığı... bir büyük dağınıklık, dağılma günlerinde... Çoğunluk, “ezikler”, “itilmiş-kakılmışlar” kavramlarıyla horlanmaya çalışılanların çaresizlik kültürünü, acımasız yaşam kurallarının öğretisiyle toplumsal patlamalarının dilini anlamak zordur... Türkiye işçi sınıfının “gazaba geldiği”tanıklıklarımdan örnekler vermeye kalkışırsam derdimi bu köşede hiç anlatamam... Bir iki cümle ile, gerçek demokrasi, hukuk devleti düzeni, sendikal hakların kalıcı, kurumsallaşmış, sürekli işletilemediği, en temel insan hakları için, yaşam koşullarına yönelik hak aramanın yollarının tıkandığı bir düzende... Yine de toplumsal birikim, deneyimle, dipten gelen dalganın gücü, birikimiyle bağlantılı, düzeni sarsan toplumsal büyük patlamalar söz konusudur...
Dünyanın işçi sınıfı tarihinde bilinen, yaşanmış kimi en sarsıcı işçi sınıfı eylemlerinin ülkemizde yazılmış olmasını algılayabilmiş değiliz... 17 yıl gibi kısa bir süreçte demokrasilerle uyumlu sendikal haklar kullanımı sürecinde, 1963-80, toplam sigortalı çalışanının yarısından fazlasının sendikalı olabildiği, toplu pazarlık düzeninden yararlandığı, üretici köylüsü dahil, emeğiyle geçinenlerin çalışma ve yaşam koşullarının bu süreç içinde sürekli geliştiği bir başka ülke yoktur... 12 Eylül yasaklı düzenin destek verilen, yeni küresel sömürü sürecinde, her şeyin tepetaklak geri gitmesi örneğini de göstermek kolay değildir. Sadece 15-16 Haziran direnişleri ile değil, bahar-yaz direnişleri, büyük Zonguldak madenci direnişleriyle de... Türkiye işçi sınıfının dünyada aynı çaplarda örnekleri olmamış, “gazaba gelme” patlamalarıyla, toplumsal, siyasal dengeleri ters-yüz etme başarısını da kendi öznel koşulları içinde verdiğinin altını çimeliyiz...

***

12 Eylül artı Özalizm’in liberalizmini kıran büyük Zonguldak direnişinde 36 bini bulan sendikalı maden işçisinin grevi, yüz binlerin katıldığı Zonguldak halkı başta, ülke çapında toplumsal desteğiyle, her gün sürdürülen, Ankara’ya doğru çıkılan 50 günlük yürüyüşünün gücü vardı... Bugün Zonguldak’ta örgütlü kalabilmiş işçi sayısı 10 binin altında... Soma’da tablo çok daha trajik, çünkü işletmeler hâlâ TKİ’nin malı, ama Başbakan Erdoğan dünkü söyleminde bile kamu, İktidarlarının sorumluluğunu bilincimizin dışında tutmaya yönelik, kendilerini savunurken “Sahibi kim bilmem, tanımam..” sözcüklerini kullanabiliyordu... “Fıtrat, kader” kavramlarıyla, inanmışların kandırılmaya çalışıldığı, bilerek adam öldürme suçlarından kaçışın arandığı noktadayız... Halkımızın, medyanın yeni bir şeymiş gibi şaşkınlıkla keşfettikleri kölelik, hukuksuzluk düzenlerindeki tabloyu özetlersek... Katliam içerikli patlamanın ilk saatlerinden bugüne sürekli “Soma patronu” olarak pazarladıkları, aslında İktidarlarının ihale yoluyla işletme hakkını devrettikleri taşeron şirketler... Çalışma hakkı, iş güvenliği, insan gibi ücretlerden kaçışın hilesinde, bağımlı milletvekillerinin kaldırdıkları parmaklarla çıkmış, içerikleri halkımız tarafından bilinmeyen yasa hükümleriyle; TKİ işletmesi sahiplik, sorumluluk da kamuda olmak üzere, en ucuza, kârlı işletmek üzere ihalelerle işletme hakkını kazanan şirketlere devrediliyor. Kazanın yaşandığı Soma örneğinde, “Devletin 130-140 dolara mal ettiğini, 6 katı farkla 23.80 dolara indirdim...” diye övgünün taşeron patron olgusu böylece yaşanıyor...
Siz, dünyanın bu çağda örneği olmayan en acımasız ölümlü kazasıyla öğrendiniz. Oysa aslında güçleri içten içe çürütülmüş sendikacılık hareketleri, en azından uzmanlık raporlarıyla bu sorunları hep gündeme getiriyor, ezilmişlik ya da biatla var olma nedeniyle seslerini gür çıkaramıyorlardı. İktidarlarının, sadece ve sadece kamuoyunu uyardıkları için düşman belledikleri meslek örgütlerinin, TMMOB, özel örnekte Maden Mühendisleri Odası başta, uzmanlık örgütlenmelerinin raporları çığlık veriyor, kulaklar hep tıkanıyordu...
Zonguldak TKİ’de kalmış madenlerdeki son büyük kazada bile içeride taşeron çalıştıran şirketin suçu ortaya çıkmamış mıydı? Meğerse Soma’da taşeron patron işletmeciliğiyle yetinilmemiş “dayı” sistemi içinde sınırsız iç taşeronluklar yaratılmıştı... İktidarları madenleri de yağma ederek, üretim alanlarını can pazarı haline getirerek kölelik düzeninde çalıştırmaktan ne kadar çok kömür çıkarsa o kadarını alma garantisi de vermişti... Kirli çamaşırların ortalığa çıkmasında henüz işin başındayız... İktidarlarının gücü, desteği, bu kez kirli çamaşırları saklamaya yetmeyecek gibi...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bugün 23 Nisan... 23 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları