Blöf-Rest...

01 Şubat 2009 Pazar

Tıpkı özgürlük-ayrımcılık sınırlarının belirlenmesinde olduğu gibi blöf-rest arasında da incecik, küçücük, koskocaman, aşılamaz farklar, sınırlar, duvarlar vardır.. Başbakan Erdoğan ülke çıkarlarını göz ardı ederek en ucuzundan medyatik şov, seçmeni kandırmaya dönük blöf yapmadıysa, gerçekten emperyal çıkarlar adına insan hakları ihlallerine yönelik duyduğu tepki ile Türkiyenin dış politika önceliklerini, dengelerini değiştirmeye karar verdiyse, dünyanın gözü önünde sahneye koyduğu bu büyük gösteriden sonra eyleminin arkasında durduğunu kanıtlayacak somut adımlar atmak zorundadır.

Gece yarısından sonra havaalanında görkemli karşılama töreni, kalabalıklara seslenişte bol alkış toplamaya yarayan parlak söylevlerdeki atıp tutmalar, kesmez. Seçmen çoğunluğu ile yakalanmış güçlü iktidarın önünü kesebilecek, elini tutabilecek siyasal güç olmadığına göre, çekilen blöf değil de rest ise, Başbakan-Cumhurbaşkanı ikilisinin ülkemiz ve dünya kamuoyuna yönelik ilk somut adımları, BOP projesi ve eşbaşkanlığından vazgeçtiklerini dünyaya ilan etmek olmalı değil mi?

Dünyanın gözü önünde, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peresin yüzüne, Sahilde çocuk vuran İsrail siyasetinin vahşetinihaykırabildiğine, Gazzede yapılanlara yüreklice karşı durabildiğine göre, bu söyleminin arkasından ilk anlamlı adım, yaptırım da herhalde İsrail ile yapılmış, içerikleri çok fazla gizli saklı duran ikili anlaşmaların iptal edilmesi olabilir.

Bu kadar yürekli bir rest çekmenin ardından, uzmanları ile kafa kafaya verip hazırlanmış yazılı metin üzerinden basın toplantısı, sonraki açıklamalarda, oturumu terk etme eyleminin İsraile değil, oturum yöneticisinin tarafsız olmayan tutumuna karşı olduğunu söylemek; dünyanın izlediği çıkışından çark edip, sıradan bir ABDli gazeteciyi hedef odağına oturtmak hiç yakışıyor mu? Sahi Davos defteri kapandı mı? Kulaklarımızla duyduğumuz sözlerinden dönülmeyeceğine, bir daha Davosa ayak basılmayacağına ilişkin, sonraki söylemlerde ima bile yok...

***

Siz, Emine Hanımın neden o kadar içten ağladığını anladınız mı? Gerçekten Gazzeli çocuklar üzerinden, eşine destek olma içerikli kadın etkinliklerinde üstlendiği role de uygun, bir anne olarak duyduğu acı ile, eşinin gösterdiği kahramanlıktan çok duygulandığı için mi? Televizyonların döne döne gösterdikleri sahnelerden etkilenmiş izlerken, benim izlenimim, Emine Hanımın sonraki açıklamasında sözünü ettiği gibi; eşinin kahramanlığı, Peresin gaddarca çıkışından etkilenmiş anne ağlaması hiç değildi. Olup bitenden korkmuş, olabileceklerden çok kaygılanmış gibiydi.

Dünya siyasetindeki, ülkemizdeki geleneklere de aykırı olarak, uysa da uymasa da her yerde, her etkinlikte Tayyip Erdoğanın yanından ayrılmayan Emine Erdoğan portresi bana göre bir yanı ile türban üzerinden yapılan siyasetin pazarlanması ise, diğer yanı ile zaman zaman diyemeyeceğim, her zaman aykırı çıkışlar karşısında kontrol edilemeyen Tayyip Erdoğanın Kasımpaşa raconu olarak bize pazarlanmış öfkesini kontrol altına almaya yönelik. Bu tezim size çok inandırıcı gelmiyorsa, ikilinin görüntülere de yansıyan ilişkileri, paslaşmalarını şöyle bir dikkatle gözleyin. Emine Erdoğanın sakinleştirici bir ilaç gibi, Tayyip Erdoğanın hep yanında, bu sahiplenme, destek çıkma görevini hiç aksatmadığını bir anlamda saygı ile izleyebilirsiniz...

İşte tam da bu nedenle, Emine Erdoğanın ağlarken yüz ifadesi, çaresizliği, istenmeyen olumsuz bir gelişmeyi, Türkçesi Erdoğanın kontrolden çıkmış öfkesinin sonuçlarına ilişki kaygıyı, üzüntüyü, bal gibi yüze yansımış paniği yansıtıyordu.. Dünya kamuoyu yutabilir, ama biz yıllardır Başbakan Erdoğanın öfkeli estirip gürlemeleri, sonra da çark etmelerine ilişkin öylesine çok olay yaşadık ki...

Başbakanın yine densiz bir üslupla monşerdiye genelleyip hakaret ettiği dış politika otoritelerinin olabileceklere ilişkin sıraladıkları birbirinden çok ciddi, kulak arkası edilemeyecek sonuçları, kaygılarını, duygusal bir yaklaşımla bir an için olsun kafamızdan çıkaralım; Bedeli ne olursa olsun, Başbakan ilk kez dünya devlerine, emperyal çıkarlara karşı yürekli bir çıkış yaptı, kafa tuttu. Mazlumdan, ezilenden yana, bugüne kadarki iktidarını borçlu olduğu teslimiyetçi poltikalarından çark etmiş olarak bir duruş sergiledidiyebiliyor muyuz?

Onun söylemiyle, Milyonları bulan Müslüman mazlumun ölümüne yol açan Irak işgalinden yana Meclise getirdiği tezkerelerden başlayarak özür dilemesi gereken o kadar çok iktidar icraatı var ki...

[email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bugün 23 Nisan... 23 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları