İktidarı, Devleti Ele Geçirip Çuvallamak...

04 Kasım 2014 Salı

Cumartesi gününün en çok satan gazeteleri, bir diğerinden habersiz, alt ya da üst başlıklarında neredeyse ortak bir cümleyle, gün gün başka gündemler üzerinden yaşadığımız trajediye duyulan isyanı dillendirmişlerdi... “Her gün yeni bir facia haberi ile uyanmak..” Üst üste çok sayıda insanımızın canlarına, yaralanmalarına yol açan, yaşamın çok farklı alanlarından gelen insani gelişmişlikte dibe vuruşumuzun, siyasetin, İktidar erkinin çuvallamasının, düzenin işleyiş çarklarının, toplumsal düzenin çöküşünün felaket haberleri toplumsal moral değerlerin de dibe vuruşuydu... Dün sabah yine birbirinden habersiz birkaç sunucu birden, “Neyse ki bu sabah yeni bir felaket olayının haberi ile uyanmadık..” cümlesini kurgulamışlardı ki... Geçen haftanın yaşanan olumsuzluklarını özetleyemeden gelen yeni haberi duyurmak zorunda kaldılar... Boğaz’dan balıkçılar çocuk, kadın, çoğu erkek onlarla ceset toplamışlardı. Akşama kadar edinilen bilgilere göre hâlâ daha onlarca cesedin bulunamadığı, 50’ye yaklaşması kesin görülen ölümün kaçak göçmenlere ait olduğu kesin olmayan bilgisine ulaşılmıştı...
Göreceli İktidarlarının en az sorumlu tutulacağı kaçak göçmenler felaketinde, İstanbul Boğazı’nın bile kolayca kullanılabildiği bir büyük kaçakçılık mafyası düzeninde İktidarlarının sorumluluğunu hafife alma lüksü olabilir mi? Hafta sonu Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın, İktidarlarında dünyayı yönetenlerden olma hırslarıyla yürüttükleri dış politikalarında ürettikleri bataklıktan sonra, karşı karşıya kaldığımız bataklık ve dev sorunların suçunu ABD, Batı dünyasına atma çabaları, dış politikadaki çuvallamanın, çaresizliğin siyaseten dışavurum biçimi... Elbette Ortadoğu, İslam dünyasının içine çekildiği bataklık, ülke halklarının ırklar, mezhepler eksenli, her gün bu bataklığın içinde, sıcak savaşlarda birbirlerini insanlık dışı yöntemlerle boğazlıyor oluşları emperyalizmin ayakta kalışının en geçerli, gündeminden hiç düşürmediği reçetelerinin en çok yazılanı...
                                                            ***
Irak işgalinde Türkiye’ye biçilen role evet deyip, gökten zembille İktidarlarının, liderliğinin partisi kuruluşunda destek alırlarken, stratejik ortaklıklara “evet” mührünü basarlarken, Libya bombardımanlarına üs verirken, Suriye projesinde ganimet düşleriyle başrol üstlenirlerken.. akılları neredeydi? Şimdi milyonlar can havliyle sınırlarımızdan ülkemize kaçtıklarında, onları yaşatmak, açlıktan öldürmemek sorumluluğu üzerimize kaldığında, sokaklara düşenlere nasıl bakacağımızın derdinde, Batı’nın, emperyalizmin çıkarlarının ikiyüzlülüğünü görmek, buna isyan etmek ne kadar işimize yarayabilir?
Büyük Ortadoğu Projesi’nin ABD’nin emperyal düzenin çıkarlarının kollanması adına Irak işgali öncesi yazılmasını, sağır sultanlar bile duymamış mıydı? ABD’nin Irak’ta stratejik ortak olarak istenen rolün gereğini yerine getirmeyen ülkelere pay verilmeyeceği havalarından sonra, evdeki hesapların çarşıya uymaması, Kuzey Irak projesi tamam da, öngörülemeyen Şii-Sünni çatışmasında kanlı petrolün fiyatının çok yükselmesi ile gelen krizle bağlantılı bölgeden askerini çekmesi, yarattığı radikal İslamcı terör örgütleri ile savaşı bölge ülkelerinin sırtına atmasından da ders almamak, İktidarlarının boylarından büyük tutkular, düşler peşinde koşmalarının bedelleri değil mi? Hafta sonu haberleri içinde Obama, ABD simgeleri ile var oluşlarını özdeşleştirmiş peşmergelerin Kobani’ye, savaşa, ölüme yürüyüşleri gerçekten ders alınası trajik bir görüntü...
İktidarları, yandaşları, bu tabloyu haklı eleştirirlerken, önce hayır deyip sonra kabul etmek zorunda kaldıkları 29 Ekim günü ile çakışan, aynı peşmergelerin ülkemiz topraklarından gösteriyle geçişlerini, apaçık bizim de onların arkasından aynı bataklığa çekilme çabalarını nasıl açıklayacaklar? Atatürk devrimleri, Cumhuriyet, laiklik, bu ülkenin eksikli gedikli de olsa insan hakları, demokraside aldığı yol, insan birikimimiz, toplumsal kazanımlarımıza düşman, eğitimli insan-işgücü yerine yandaş kayırmacılığında.. tersine icraatlarla nereye kadar yürünebilinir ki? Emperyal çıkarlara özel hizmetler sayesinde kesintisiz büyüyen ekonomi, kalkınan güçlü ülke olma düşü ne menem bir çelişki, önünü görmemek olabilir?
İktidarlarının yürüyüşünde, evrensel insan, emek, sendikal hakları, insanı odak yapan yaşam, çalışma koşulları, işçi sağlığı iş güvenliği önlemlerini değil de, hukuk devleti düzeninin çağdaş tüm düzenlemelerinden, hukukundan kaçarak yandaşları zengin eden kuralsız düzeni seçeceksiniz. Kamuda bile taşeron düzeni yaratıp, ülkeyi üretimin her alanında dayıbaşılar düzenine teslim edeceksiniz... Yandaşlarınızın kollanmasında kamu erkinin demokrasiye aykırı olarak elinizde tuttuğunuz tüm kurumları sayesinde, siyasi çıkarlar ittifak cephesini adım adım oturtacaksınız... Mitinglerinize yevmiye karşılığı işçisini gönderen maden patronu en büyük kâr vurgununun sahipleri arasına katılacaklar, işçilerinin iş cinayetlerinde katliamlarından sonra da o çarkın içinde paylarını alacaklar...
Bu ülkenin Cumhuriyet kazanımları, kurtuluş, kuruluş projelerindeki akılcı büyüme, insana yatırım, birlik, ülke bütünlüğünü koruma çabalarını, kazanımlarını yok ederek, tüketerek nereye kadar yürünebilirdi ki?..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bugün 23 Nisan... 23 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları