Sungu Çapan

Nazi genç kızın değişimi

23 Ağustos 2013 Cuma

Çiçeklerle börtüböcek kuş cıvıltılarından geçilmeyen, mavi göğün altındaki hayranlık verici, yeşilin her tonundan orman-doğa görüntüleriyle bezeli “Savaşın Gölgesinde”, çoluk çocuk üstündeki gücün alabildiğine kötüye kullanıldığı faşizm döneminde geçen hikâyesinden kanlı canlı kahramanlarına, akıcı montajından duygusal patlamaların sergilendiği kimi sahnelerine ve özenli, ustalıklı mizansenlerine kadar seyredilmeyi hak eden ve meraklısına şu eyyamı bahur sıcaklarında serin seyir keyifleri verecek nitelikte, iyi bir film özetle.

Hitler’in Führer’liğindeki Nazi Almanyası’nın sebep olduğu, geride korkunç bir şiddet-vahşetin eseri, acı, yıkım, toplama kampları, gaz odaları, idamlar, ölümler, milyonlarca ceset ve hayatları kararmış insanlar bırakıp yol açtığı siyasal-sosyal etkileriyle 70 yıl kadar öncesinde tüm Avrupa’nın (ve dünyanın) altını üstüne getirerek 20. yüzyıl uygarlığına bol kanlı bir çentik atan o korkunç 2. Dünya Savaşı üstüne çekilmiş, çoğu Amerikan yapımı filmlerin “kötü adamları” genelde hep Naziler olur, malum.
Geçen hafta gösterime giren Avustralya-Almanya-İngiltere ortak yapımı “Lore-Savaşın Gölgesinde” ise bu bildik yaklaşımı tersine çeviren, gerilimli ve sürükleyici bir yolculuk ve değişim hikâyesi. Katıldığı festivallerde çeşitli ödüller kazanan “Savaşın Gölgesinde”nin kahramanı, 1933’ten itibaren bütün Alman toplumunu adeta hipnotize edercesine egemenliği altına alan Nazizmin sonuçta 1945’te kaybettiği savaşın kurbanı olan, yüksek rütbeli bir Nazi subayının (kardeşlerine kol kanat geren) büyük kızı Lore (Saskia Rosendahl).
Kimliğini, yaptıklarını gösteren tüm belgelerini yakıp (köpeğini de hunharca öldürüp) kaçan Nazi babasıyla (Hans Jochen Wagner) yakalanmaktansa mecburen müttefik kuvvetlere teslim olmaya giden, hayranı olduğu Führer’inin intihar haberiyle fena halde sarsılan, sinirleri bozuk annesinin (Ursina Lardi) ardından, saklandıkları ücra çiftlik evinde sap gibi ortada kalıverince 1’i bebek 4 kardeşiyle Hamburg’daki büyükannelerinin evine doğru tabanvay yollara düşüyor, 15 yaşındaki (Hanna) Lore (Saskia Rosendahl), annesinin mücevherleriyle gümüş çatal-bıçaklarını da yanına alarak.
Savaşın feci kaotik atmosferinde bata çıka süregelen bu dehşetengiz yolculukta, Nazi ailenin kızı olmanın getirdiği kötü miras ve suçluluk duyguları içinde savaş yıkıntısına dönmüş tüm ülkede yaşanan derin değişimin anlamını çözmeye, masum kardeşlerini de korumaya çalışırken kendi köylülerince de iyice dışlandığını hisseden, bu arada genç kızlığını, cinselliğini de keşfeden, saf ve cesur Lore, yolda hep nefret etmeye koşullandırıldığı ve önceleri hor gördüğü, kardeşlerini ordan burdan çalıp getirdikleriyle doyuran, Amerikan askerleri belasından da kurtaran Thomas (Kai Malina) adındaki gizemli bir Yahudi gencinin destekleriyle ayakta kalıyor ve kendisine yıllarca aşağılık ırktan bir parazit ve düşman olduğu belletilmiş Thomas’a güven ve arzu da duyuyor sonuçta.
Bir büyüme hikâyesi anlatan “Somersault-Tepetaklak” (2004) adlı görmediğim ilk filminden sonra evlenip yönetmenliğe ara vermiş Avustralyalı yönetmen Cate Shortland’ın 10 yıl kadar sürmüş suskunluğunun ardından, İngiliz yazar Rachel Seiffert’in 3 bölümden oluşan The Dark Room adlı otantik romanının bir bölümünden uyarladığı ikinci filmi “Lore-Savaşın Gölgesinde”, karanlık ve dramatik bir savaş masalı havasında seyreden, iyi çekilmiş ve oynanmış bir dram ve mükemmel denebilecek bir dönem filmi aynı zamanda.
Hitler ve vatan sevgisi, ırkçılık, disiplin, vb. gibi kavramların yanlışlığını fark ederek ailesi ve çevresince yıllardır inandırıldığı o Nazizm rüyasından uyanan, korkunç antisemitik yaklaşımlarını da (Thomas sayesinde) gitgide törpüleyip değiştirecek genç kızın kendini sorgulaması ve (finalde de annesinin minik ceylan biblosunu kırmasıyla verilen sembolik) değişimi olarak özetlenebilecek “Savaşın Gölgesinde”, lirik ya da (beylik deyişle) şiirsel görselliği, kameraman Adam Arkapaw’ın nefis kadrajları, Max Richter imzalı, durum atmosferini yeterince yansıtan, gergin müzikleri, psikolojik derinliğe sahip sinematografisi ve başarılı oyunculuğuyla (özellikle Lore rolündeki Saskia Rosendahl çok iyi) seyirciyi baştan sona ele geçiriyor bir daha bırakmamacasına.
Çiçeklerle börtü böcek kuş cıvıltılarından geçilmeyen, mavi göğün altındaki hayranlık verici, yeşilin her tonundan orman-doğa görüntüleriyle bezeli “Savaşın Gölgesinde”, çoluk-çocuk üstündeki gücün alabildiğine kötüye kullanıldığı faşizm döneminde geçen hikâyesinden kanlı canlı kahramanlarına, akıcı montajından duygusal patlamaların sergilendiği kimi sahnelerine ve özenli, ustalıklı mizansenlerine kadar seyredilmeyi hak eden ve meraklısına şu eyyamı bahur sıcaklarında serin seyir keyifleri verecek nitelikte, iyi bir film özetle. Bizce yaz mevsiminin kaçırılmayacak filmlerinden biri “Lore.”
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları