‘Koçluğum Fener’e armağan olsun!’

29 Ocak 2018 Pazartesi

Fenerbahçe’nin önceki günkü Divan Kurulu Toplantısı’nda Ali Koç-Şefik Mosturoğlu “atışma”sının en can alıcı noktası, Mosturoğlu’nun Koç’a yönelik, “Şahsi sevdam aileme zarar verecek derken ne düşünüyordunuz” sorusu. Bununla Mosturoğlu, Koç grubunun “Küçük Prens”ini tam yerinden yakalamış.
Toplantı tablosuna geleceğiz. Ama önce Mosturoğlu’nun sorusunun altını kendimizce bir kazıyalım!..
Koç Ailesi’nin futbola ilgisi yeni değil ve Ali Koç’tan önce babası Rahmi Koç’un Beşiktaş sevdasıyla çıkar karşımıza. Lâkin mütevazı ve ölçülü kalmasını bilmiş bir sevdadır bu.
Beşiktaş’a ömrünü vermiş, divan kurulu üyesi olarak da vefat etmiş babamdan dolayı hasbelkader aşinalığım var bu sürece. Özellikle Süleyman Seba dönemine. O zaman sahne önünde Beşiktaşlılık tarihi, kültürü, geleneğinin taşıyıcısı olarak Seba varken, sahne gerisinde de Beşiktaş için elinden ne geliyorsa yapan bir Rahmi Koç vardı.
Böyle olmakla birlikte hiç kimse Rahmi Koç’u Kulüp’le alabildiğine hemhal görmedi. O, Beşiktaş’a elbette çok büyük olan katkısını hep geri plânda kalarak yaptı. Başkanlık arzusu, hedefi de olmadı. Seba-sonrasında aynı “çizgi” sürsün diye başkanlık açısından Hasan Arat’ı önerdiğini, desteklediğini biliyoruz ama Serdar Bilgili geldi. Bu Beşiktaş’ı ilgilendiren ayrı bir tartışma konusu, yeri burası değil.
Rahmi Koç’un takım sevdasını bu şekilde doğrudan değil “dolayımlı” dışa vuruşu, onun “kapitalist rasyonalite” ile taraftarlığın kaçınılamaz “irrasyonalite”si arasındaki tehlikeli karşıtlığı görmesinden, buna bağlı olarak birinciyi ikinciye kurban etmek istememesinden olsa gerektir.
İşte tam bu noktada Ali Koç’a dönersek onun hiç mi hiç “Babasının oğlu” olmadığını kaydedebiliriz.
Divan Kurulu Toplantısı’na dönelim!
Tabloya bakıldığında tek kazanan var orada: Aziz Yıldırım.
Fenerbahçe’nin eski ve yeni asbaşkanları, Koç ve Mosturoğlu, birbirlerinin sözlerine cevap yetiştirmek üzere ha babam de babam kürsüye çıkıp inerken Yıldırım, görebildiğimiz kadarıyla ağzını bıçak açmaz vaziyette adeta “sfenks” gibi oturmaktaydı.
Eski asbaşkan Ali Koç, yeni başkan adayı olarak kendini ifade etmeye çırpınırken şimdiki asbaşkan Mosturoğlu, mevcut başkanın, o “suskun sfenks”in adeta ağzı-dili olarak ha bire yüklendi muhatabına...
Evet, “muhatabına”!.. Ali Koç’u Mosturoğlu muhatap aldı. Aziz Yıldırım’ın toplantıda verdiği, burada benim muhatabım yok mesajıydı.
Ali Koç’u Mosturoğlu ile “dolayımladı” Aziz Yıldırım; onunla arasında, kendisinin lehine muazzam bir “asimetri” yaratarak...
Konuşmaların, tartışmaların, atışmaların içeriğine de bakıyorum, ortaya çıkan sonuç, Ali Koç’un gündem oluşturamadığı, bir akışa kapılıp gittiği, Mosturoğlu “proaktif” (ve elbette “provokatif”) olurken Koç’un sadece “reaktif” (tepkisel) kaldığı...
Ve bir “Suskun Sfenks”in kazandığı...
Tabloyu “Koç ve ailesi” açısından tahlil ediyoruz, o yüzden dönelim tekrar Baba Koç ve Beşiktaş’a...
Elbette Süleyman Seba, Beşiktaş’ın çocuğuydu ve o, başkan olmadan evvel de en azından futbolla ilgilenenler tarafından biliyordu.
Rahmi Koç’u da “Türkiye ortalaması”, bir Beşiktaş sevdalısı olmaktan önce “Koç” olarak biliniyordu. Şimdi oğulları, Ömer, Ali ve rahmetli Mustafa Koç’u bildiği gibi...
Dolayısıyla açık ki Ali Koç’un da “Ali Koç” olmak için Fenerbahçe’ye ihtiyacı yok.
Gelelim Aziz Yıldırım’a; tabii onun için ileri süreceklerimiz Şefik Mosturoğlu için de geçerli.
Kuşkusuz Yıldırım da Fener’e başkan olmadan önce bir çevre, kesim ya da “sınıf” için kıymeti harbiyesi olan biriydi. Ama eğri oturup doğru konuşmak gerekir, Aziz Yıldırım, “Türkiye ortalaması” açısından Fenerbahçe başkanı olmadan önce bir hiçti.
Onu başkan olmadan önce o milyonlarca Fener taraftarı tanıyor muydu, hayır.
Aziz Yıldırım, Fenerbahçe ile “Türkiye ortalaması”nın gözüne girdi.
Elbette Kulüp için yaptıklarını kimse inkâr edemez, ama esas Fenerbahçe Aziz Yıldırım’ı “yaptı”.
Tabii Ali Koç’un bir dönem birlikte de çalıştığı (kimse inkâr etmesin, 3 Temmuz sürecinde arkasında da durduğu) Aziz Yıldırım’a saygısı var, olacak. Tıpkı babasının da Seba’ya saygısı gibi... Ama Rahmi Koç, hiçbir zaman Beşiktaş Başkanı ile kendi temsil ettiği Koç Grubu açısından herhangi bir “asimetri” izlenimi bırakacak bir konum ve koşulda olmadı.
Ali Koç’u bekleyen tehlike, bunun tam tersi bir koşul ve konum içinde, bir “çılgın sevda” peşinde “rasyonalite”yi de kızağa çekmiş halde savrulmasıdır.
Mevcut yönetim, onu Yıldırım’a muhatap kılmıyor ve (sembolik açıdan) “rakiplik” platformuna yükselmesine dahi izin vermiyor.
Dolayısıyla Fenerli’lik sevdası, Koç’luğu teslim alıyor!..
Şimdi bu yazıyı okuyanlar arasında Fenerbahçe’nin başarısını istemeyen kötü niyetli bir Beşiktaşlının Ali Koç’un başkanlığını engelleme yollu bir algı operasyonu yaptığını düşünen çıkar mı, çıkar.
Eh, n’apalım, takım sevdası hepimizin çocukluk hastalığı...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları