Ölü yiyiciler!

15 Eylül 2017 Cuma

<video:823257>

Bir edebiyat ve sanat şaheseri olan “Batı Yakasının Hikâyesi”, insan denen varlığın mahiyetine dair çok çarpıcı, sarsıcı ve düşündürücü bir finalle noktalanır.

Öykü malûm: Etnik ayrılık ve düşmanlık nedeniyle New York sokaklarında kıran kırana çatışma içindeki iki gençlik çetesi, Beyaz “Jetler” ve Hispanik (Porto Rikolu) “Köpekbalıkları”;

Aralarındaki karşıtlığın “arabulucusu” denilebilecek “Maria-Tony” aşkının taraflarından Tony’nin talihsiz ölümü sonrasında, onun cesedinin başında;

Pişmanlık içinde, öfkelerini dindirip aralarındaki kavgaya son verdiklerinde;

Adeta bir cenaze merasimi gerçekleştirircesine Tony’nin cansız bedenini “birlikte” ve "barışık" taşırlar.

***

Hemen her kültürde cenaze töreni, sanılanın aksine, ölüme ve ölene değil, yaşama ve yaşayanlara değgindir.

Bir toplum ya da topluluk, kendi birlik, beraberlik ve sürekliliğine “iman”, yani güven duyma yolunda vefatı vesile yapar.

“Bir yakını, tanıdığı, ahbabı kaybettik, acımız büyük, ama işte bakın ‘Biz’ bir aradayız, onu kaybetsek de birbirimizi bulmaya, birbirimizle olmaya, birlikte yaşamaya devam ediyoruz, edeceğiz” mesajıdır verilen… Cenaze töreni budur, bundandır.

O yüzden hayatı sürdürürken küs, kavgalı, düşman olanlar bile cenazeyi vesile eder barışmaya, kucaklaşmaya, kardeşliğe…

Böyledir, böyle gelenek-görenektir.

Cenazenin hikmeti, barıştır!..

Aynen, “Batı Yakasının Hikâyesi”nin finalinde seyrimize sunulduğu gibi…

***

Gelelim “Doğu Yakası”na ve bugüne…

Bu topraklarda cenazenin birlik, beraberlik ve dayanışmaya değil de bölünme ve ayrışmaya, hatta, hadi artık söylemekten kaçınmayalım, “kopuş”a fırsat kılınışına şahit olduk önceki gün!..

HDP Eşbaşkan Yardımcısı Aysel Tuğluk’un annesi Hatun Tuğluk’un cenazesi korkunç, iğrenç, utanç verici bir saldırıya uğradı. Hepimizin, ama daha vahimi, devletin gözleri önünde…

Şehit cenazelerini kin, nefret ve düşmanlık dürtülerine bahane kılan gözü dönmüş insan müsveddeleri, Anne Tuğluk’un cenazesinin gömülmesini engellemeye, ona son görevlerini yerine getirmek için buluşmuş “cemaat”i de linç etmeye yeltendi.

Bu “arzu”ları tatmin de buldu! Defnedilmiş cenazeyi “menfâ” ettirdiler; yani “Hatun Anne”nin na’şı, gömüldüğü topraktan “sürgün edildi”!..

***

Olanlara birinci elden tanık, Sırrı Süreyya Önder dostumuzdan dinleyelim:

“Toprağın altında buluşmayı bile beceremiyorsak bu iklimi yaratan siyasetçilerin günahı yok mu? Evi İncek’te bir anne. Hep pencereden bakar ve ‘Beni bu mezara gömün’ dermiş. Onu vasiyeti gereği, istek ettiği mezarlığa gömmeye çalışırken ‘Buraya Kürdü, Alevi’yi, Ermeni’yi gömdürtmeyiz, gömerseniz de çıkarır parçalarız!’ diye bağırdılar. İnanabiliyor musunuz?! İçişleri Bakanı’nı aradım ve konuştum, durum çok vahim dedim. Ancak önce 20-30 kişi olan saldırganların sayısı 100’e çıktı. Takviye polis gelmedi. Saldırganlar polislere adıyla ve ‘……… Ağabey’ diye hitap ediyorlardı.”

***

Devleti geçin, ahlâkın çöktüğü, vicdanın donduğu, ama en önemlisi “imanın öldüğü” yerdeyiz!..

“Gömerseniz de çıkartır parçalarız” demişler!

Demek ki neredeyse Hz. Hamza’nın cansız bedenini deşip kalbini çıkartarak çiğneyen, Ebû Süfyan’ın karısı Hind gibiler; o derece yani!..

Hemen herkes Anne Tuğluk’un cenazesine yönelik bu tiksindirici saldırganlığın Türkiye’de Kürdü, Türkü, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni’si, Ateistiyle bir arada yaşama imkân ve ihtimalinin bittiği ânı işaret ettiği kanısında.

Haksız değiller ama daha da ötesi var bunun.

Sadece farklı insanla yaşama umudunun değil, başlı başına “insan” hüviyetiyle yaşama durumunun da bittiği noktaya delil bu.

“Batı Yakası”nın “Jetler”ine, “Köpekbalıkları”na rahmet okutacak bir noktaya!..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları