Müze Mezarlık

17 Ağustos 2011 Çarşamba
\n

\n

Dünyada başka örnekleri de var mı bilmiyorum ama Paristeki Père Lachaise Mezarlığı, bu kente gelen yabancıların, burada yatan ünlülerin gömütlerini ziyaret etmeleriyle bir tür müzeye dönüşmüş durumda.

\n

Giriş kapısında dağıtılan, hangi ünlünün nerede yattığını gösteren gezi planı da bu müze mezar düşüncesini pekiştiriyor.

\n

Bizler burayı iki ünlü sanatçımız; Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya nedeniyle biliyoruz.

\n

İlk müze yapısını (Louvre) 1200lerde yapmış, 1789 Devriminden sonra, müzeleri toplumun ortak bir değeri, gelecek kuşaklara miras olarak belirleyen Fransanın, yeni müzelerin oluşumunda dünyaya da öncülük ettiği söylenebilir.

\n

Louvre Müzesi, barındırdığı dünyanın her köşesinden toplanmış binlerce sanat eseriyle bir insanlık tarihi müzesi gibidir. Bütün dünyada en çok ziyaret edilen müze oluşuyla da simgesel bir değeri vardır. Bu müzede geçirilecek bir günde insan ancak gördükleri karşısında şaşırdığıyla kalır.

\n

Bizde ilk müze kurma girişimlerinin 1800lerin sonlarında başladığı, hele ilk modern sanat müzemizin daha on yaşını bile doldurmadığı düşünülürse aradaki fark daha da belirginleşir.

\n

Müze kurmak bir geçmiş bilincidir her şeyden önce. Tarihin ve sanatın buluşup, toplumsal ve insani bir kültüre dönüşmesidir.

\n

***

\n

Öte dünya ile çok da işi olmayanlar için, mezarı belirsiz Mozart ya da külleri okyanusa savrulmuş Engels ile, bir taşın altında toprağa gömülü yatanlar arasında bir fark olmasa gerek.

\n

Ama bir mezarlık, aynı zamanda o ülkenin tarihiyle, toplumsal olaylarıyla bütünleşmişse artık başka bir mekâna, bir müzeye dönüşüyor. Père Lachaise Mezarlığının da böyle bir geçmişi var: Bölge din adamlarının kullanım alanıymış. Adı da (Peder Laşez) etkili bir din adamından geliyor. 1789 Devrimi ülkede her şey gibi bu alanı da etkilemiş. Kent yönetimi bölgeyi kamulaştırıp mezarlığa dönüştürmüş.

\n

1871’de yeryüzünün ilk işçi devleti Paris Komünü yıkılıp, 147 komüncü Père Lachaisenin duvarları dibinde kurşuna dizilince, bu alan toplumsal belleğin silinmez sayfalarından biri olmuş. Bugün mezarlığın bu sol çizgisi kimi bölümlerde karşınıza çıkıyor: Fransız Komünist Partisinin Maurice Thorezden George Marchaise kadar genel sekreterleri ve Merkez Komite üyeleri yan yana, bir arada yatıyorlar. Aralarında partili bir de büyük ozan: Paul Eluard.

\n

Buraya gömülen ünlüler, mezarlık alanına gezgin kalabalıkları da çeken temel etmen: Tarihin ilk büyük trajik aşk kahramanları; Abelard ile Héloïse, büyük yazarlar, kahramanlar, sanatçılar ve onlar için yapılmış birer sanat eseri olan mezartaşları...

\n

Sanatı hayata yaklaştırmayı deneyen ve bir güzellik simgesi olarak kabul edilen Oscar Wilde, sanırım Père Lachaisede yatanlar arasında en çok ziyaret edileni. Sanatsal değeri pek de yüksek olmayan geniş yüzeyli bir yontu olan mezartaşının üzeri, rujunu alıp buraya koşan hayranlarının dudak izleriyle dolu.

\n

Sanatçıların kimi zamanlarda popüler kültürün birer unsuruna dönüşmesine insan sevinsin mi, üzülsün mü, bilemiyor.

\n

***

\n

Père Lachaiseye, Uğur Kökdenin yeni yayımlanan Paris Kahveler Atlası (Kavis Yayınları) adlı kitabında da rastladım. Ünlü deneme yazarımız, 1960lı yılların Parisini, daha doğrusu ora merkezli dünyasını anlattığı kitabında, bu ilginç müze mezarlık üstüne izlenimlerini de kaleme almış.

\n

Ticaret bulamacına batmış güncel edebiyat ürünlerinden sıkılanlar için, arı bir edebiyat penceresi açan bu kitap, umarım okurunu bulur.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yüz Yıl Önce Balkanlar 26 Aralık 2012

Günün Köşe Yazıları