Öykü Yazarlarımız

26 Ekim 2011 Çarşamba
\n

Bu yılın Haldun Taner Öykü ÖdülüBehçet Çelikin Diken Ucu (Can Yayınları) adlı kitabıyla kazandığını duyunca içim sevinçle doldu.

\n

Neden derseniz, öykü türünün günümüz edebiyat dünyasında önemli bir savaş verdiğini düşündüğümden. Romanın yaygın biçimde ticaret batağına saplanmasından sonra, edebiyatın namusunu korumak neredeyse öyküye kaldı.

\n

Öykücülerimiz ticari dayatmalara boyun eğmeden, has edebiyat örnekleri vermeyi sürdürüyorlar.

\n

Behçet Çelik de son yılların bu has edebiyatçı kuşağından. 2008de de Gün Ortasında Arzu kitabıyla Sait Faik Hikâye Armağanına değer bulunmuştu.

\n

Daha ilk öykülerinde belirginleşen anlatım çizgisi giderek kıvamını, yoğunluğunu buldu. Tıpkı çağdaş öykücülüğümüzün çıkış noktalarından birini oluşturan Sait Faik gibi, Behçet Çelik de sıradan insanın hayatından yola çıkıyor. Anlatım biçimi olarak da ustayı andıran yalın, içten, akıcı söyleyişiyle... Sessizce, sanki bir şey söylemeden anlatıyor derdini. Öylesine bir içtenlik yaratıyor ki bu anlatım, parlak sözlerin yaratamayacağı bir etkiyle sarmalıyor okurunu.

\n

Behçet Çelikin öykülerindeki ana temanın günlük hayat olduğunu söyleyebiliriz rahatça. Günlük hayatın sıradan bin bir ayrıntısı içinden bir ipliğin ucunu tutup çeker gibi seçiyor konularını. Sonra da çektikçe gelişen bu iplerden önce çileler, sonra örgüler ortaya çıkıyor. Sonunda okuduğumuz öykünün nasıl bir bütünlüğe kavuşuverdiğine siz de şaşıyorsunuz.

\n

Milliyet gazetesinde ödüle ilişkin yapılan konuşmada kendisi de konularını şöyle anlatmış: “Bireyin bir sıkışmışlığı var. Günümüz toplumu içerisinde toplumsal baskılar altında kendini ifade edememe, kendini geliştirememe ve arzularının ilerleyen yaşlarda hayata geçemediğini gördüğünde yaşadığı hayıflanmalar... Fakat bir yandan kendisine ve geçmişine bakarken de olabildiğince dürüst olma çabası... Bir tür, kendini acıtacak diken uçlarından sakınmadan insanın kendi kendini tartması; bir iç muhasebenin ifadesi gibi.

\n

***

\n

Behçet Çelikin sakin söyleyişi, ardındaki incelikli insanın da bir göstergesi. Diken Ucu, bu incelikli dünyanın en olgun ürünlerini getiriyor bizlere. Yazarken koşturan, Aman şunu da söyleyeyim eksik kalmasın diyen yazarlar gibi değil. Okurunu koşturtmuyor, tersine onunla sakin bir köşede çay içip konuşur gibi karşısında bütün açıkyürekliliğiyle bir içdökümüne girişiyor. Bu sakinlik okura aslında günümüz yaşam biçiminin ne denli büyük bir ahmaklık çemberi oluşturduğunu, insanları bu çemberin ne denli boğduğunu gösteriyor.

\n

Diken Ucundaki öyküler çok güzel anlatabilmiş bu sıkışmışlık ve hesaplaşma halini. Birer şiir dizesine benzeyen kimi cümlelerde bakın bu anlatım nasıl yoğun bir kıvama ulaşıyor:

\n

Gelmeden biten yazlar”. (s. 17)

\n

Kelimelerimizi bırakmadınız bize”. (s. 33)

\n

Aman, dikkat edin, iyi bilirim bu bakışları, canınız yanar sonra, giderken çok şey götürebilir sizden.(s. 33)

\n

İnsan yirmi yıl bir başkasını diken ucu gibi taşır mı içinde? Görmese, aramasa bile...(s. 52)

\n

Bu sabah anladım ki sonsuz bir şimdiymiş zaman”. (s. 101).

\n

Diken Ucundaki öyküler, görünen bütün bu yalınlığın ötesine geçip yaşadığımız günlerle yaşamsal bir hesaplaşmaya çağırıyor okurunu.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yüz Yıl Önce Balkanlar 26 Aralık 2012

Günün Köşe Yazıları