CHP çekim merkezi oldu

12 Temmuz 2010 Pazartesi

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Kemal Kılıçdaroğlu’nun liderliğe gelişiyle CHP’nin hız kazanarak, çekim merkezi haline geldiğinin AKP’de de hissedildiğini belirtti. Kılıçdaroğlu’nun anayasa paketi konusunda “hayır” kampanyası başlatmasını “Baykal çizgisinde kaldı” diye değerlendiren Arınç, mensubu olduğu AKP dahil tüm siyasi partilere referandumda kararı halka bırakan bir tavır izlemeleri çağrısında bulundu. Liderlerin referandumu güven oylamasına dönüştürmesinin AKP’ye üçüncü dönem iktidarını getireceğini ileri süren Arınç, “hayır” kampanyası yapacak CHP ile MHP genel başkanlarının sonuç ortaya çıktığında liderliklerinin tartışmaya açılabileceği uyarısında bulundu. Arınç, “‘Hayırda hayır vardır’ sözleriyle bir kampanya yürütmek mümkün değil” dedi. Arınç, kendisine suikast girişimi iddialarıyla başlatılan soruşturmanın yedi aydır tamamlanmamış olmasından kendisinin de rahatsız olduğunu “Ben de Genelkurmay Başkanımız kadar merak içindeyim. Soruşturma sonuca ulaşsa çok iyi olur” sözleriyle dile getirdi.

Terörle mücadelede hükümetin başarılı olduğunu savunan Arınç, Kuzey Irak’taki bölgesel Kürt yönetiminin lideri Mesut Barzani’nin de Türkiye’nin taleplerine karşı “olumlu jestler içinde olduğunu” açıkladı.

Cumhuriyet’in gündemdeki konulara ilişkin sorularını yanıtlayan Arınç şu mesajları verdi:

‘Liderler kararı halka bırakmalı’

- Referandum sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Halkımızın rahat olacağını düşünüyorum. Bu paketin yaklaşık 20 maddesi memurlar, engelliler ve değişik toplum kesimlerine hitap ediyor. Ben siyasi partilerin “evet” ya da “hayır” demesi yönünde alacağı kararların halk kesimlerini çok fazla bağlamayacağını, 45 milyon seçmenin paketin içindekiler konusunda kendi irade ve vicdani kanaatleriyle karar vereceklerini düşünüyorum.

- AKP’nin ‘evet’ çağrısı da mı bağlamayacak seçmeni?

- Şüphesiz bağlamayacak. Bu bir seçim değil. Bir iktidar değişikliği yok. Biz pakette ileri düzenlemeler olduğunu düşünüyoruz, “evet” taraftarıyız. Ancak AK Parti’nin “evet”ine bakarak partililerimizin yüzde yüz “evet” oyu kullanması nasıl beklenemeyecekse; CHP, MHP ve BDP’lilerin de liderlerinin “hayır” çağrısına rağmen yüzde yüz “hayır” kullanacaklarına inanmıyorum. Hâlâ referandumda yüzde 60 “evet” çıkacağını düşünüyorum. CHP, MHP, BDP tabanlarının da en az yüzde 20-25’inin farklı oy kullanacağını düşünüyorum. Aslında tüm liderler şunu yapabilirdi. “Biz ‘evet’ denmesini istiyoruz şu sebepten, ‘hayır’ denmesini istiyoruz ama şu sebepten” deyip ondan sonra “karar sizin” diyerek halkın demokratik tercihine bırakılabilirdi. Bunu vatanın bölünmesi, parçalanması, yargının siyasallaşması gibi görülmesi bence yanlış.
 

Güven oylamasına çevirirlerse kaybederler

- Muhalefet bu referandumu aleyhinizde güven oylamasına dönüştürecektir..

- Biz öyle görmüyoruz ama eğer onlar bunu yaparlarsa kaybederler. O durumda bütün “evet” oyları AK Parti tarafında yer alır. Genel seçimdeki oyumuz olan yüzde 47 çıta kabul edilirse, evetlerin fazla çıktığı bir oylama, üçüncü dönem iktidarımızın habercisi olur. Bütün “hayır” oyları ise hayır cephesinin sayılacak ve her birine buradan çok az pay düşecektir. Kendi tabanlarıyla çelişen parti liderleri güçlerini de tartışmaya açmış olur. Ben Kılıçdaroğlu olacağım, “hayır kullanın” diyeceğim ve CHP tabanının yüzde 20’si evet kullanacak. Bu çelişki parti içinde derin yara açar. Ya da Bahçeli olacağım “hayır kullanın” diyeceğim, MHP tabanı yüzde 30 evet kullanacak. Bu MHP Genel Başkanlığı’nı da tartışmaya açar. Selahattin Demirtaş için de öyle. Bu, partilerin kendi tabanlarına bile etki edemediğini gösteren bir ayraç haline gelirse liderler kaybeder. Kendimizi çok bağlayıcı hareket edersek bundan çok zarar görürüz.



'CHP'deki lider değişimini olumlu karşılıyorum'

- CHP’deki lider değişimi siyaseti nasıl etkileyecek?

- CHP’deki lider değişmini çok olumlu buluyorum. Kılıçdaroğlu ile CHP hız kazandı, çekim merkezi haline geldi. Ama bu kişisel bir genel başkan değişimiyle sınırlı kalmamalı. Çünkü Kılıçdaroğlu’na duyulan güven, CHP’nin bundan sonra ne yapacağı ile de ilgilidir. Yani tamamen olumsuz, negatif siyaset mi yapılacak, yoksa Türkiye gerçekleri doğrultusunda iyi bir üslupla, iyi bir sosyal demokrat parti olmanın gereğiyle mi hareket edilecektir. Ben kendisine yön vermek iddiasında değilim.

Ama anayasa değişikliğinin iptali konusunda Baykal çizgisinde sabit kaldı. Anayasa Mahkemesi’ne madem bu kadar güveniyordunuz. Anayasa Mahkemesi de sizin endişelerinizi kısmen gideren bir karar aldı. O zaman şunu söyleyebilirdiniz:

“Biz başvurduk ama Anayasa Mahkemesi böyle bir karar verdi. Ey millet bu konuda sen karar ver.” Öyle dese Baykal’ın gidip, Kılıçdaroğlu’nun geldiğini anlayabilirdik. Ama şimdi çok basit bir “Hayırda hayır vardır” sözleriyle bir kampanya yürütmek mümkün değil.

Baykal meydanlarda ne söyleyecekse bugün aynısını Kılıçdaroğlu’nun söylemesi CHP’de hiçbir şeyin değişmediğini gösterir. Ben iyi bir imtihan vermesini temenni ederdim.
     

‘Herkes sandığa gitmeli’

- CHP’deki güçlenme AKP’de hissediliyor mu?

- Tabii ki. Ben AK Partili, sözüne dikkat edilen bir insan olmama rağmen, hem Sayın Kılıçdaroğlu hem de genel başkanlık değişimiyle ilgili kıpırdanma, heyecan var. Onların dediği yüzde 30’lar hayal ama Sayın Baykal ile yüzde 20-22 bandı arasına sıkışmış CHP’nin bu rakamın üzerine çıktığını herkes hissediyor.

- İktidar partisi için zayıf bir muhalefet daha tercih edilir değil mi?

- Rakibimin güçlü olmasını isterim. O, bizi de güçlü yapar. Kendi kendimize, üslubumuza, programımıza, halkla ilişkilerimize dikkat etmemizi sağlar. Biz birbirimizin düşmanı değil rakibiyiz ve rekabet daha güçlü yaşanır. CHP köklü geleneği olan bir parti. İktidarın güçlü olması yetmez muhalefetin de güçlü olması lazım. Yol gösterici, öneri getirici, teklifleriyle sizi güçlendiren bir muhalefet olsa biz fayda görürüz. Kılıçdaroğlu bu niteliklere sahip mi değil mi? Onu bir kenara koyalım. Ama bir değişiklik bile bir kıpırdanma heyecan meydana getirdi. Onu gözlüyorum.

- BDP sandığa gitmemeyi düşünüyor...

- Halk onları dinlemeyecektir. Bir önceki referandumu unutmayın. CHP “sandığa gitmeyin” dedi. Yüzde 70 sandığa gitti.
 

Barzani’nin olumlu jestleri

- Terörle mücadelede sekiz yıldır iktidarsınız. Tırmanan eylemlerin sorumluluğu sizde değil mi?


- Terörle mücadele en önemli konumuz. Bu konu şu gücün ya da şu kurumun değil. Anayasa gereği sorumluluğu da hükümetimize aittir. Bunun için silahlı güçleri kullanabilir, ekonomik yaptırımlar, toplumsal, siyasi kararlar alabilir, diplomasiyi kullanabilir. Bu mesele yeni değil. 30 yıldan beri var. AK Parti’ye sorulması gerekenleri o zamandan beri herkese sormak mümkün. Bizim dönemimizde çok iyi neticeler alındı. Terör bitti diyemeyiz çünkü eylemler ortada. Ama terör örgütünün giderek zorlandığını ve kendisi için belki son noktalara gelindiği için bu tür eylemlerle belli noktaları zorlamak ihtiyacını duyduğunu düşünüyorum.

- Bu çerçevede Kuzey Irak’taki bölgesel yönetimden talepleriniz var mı?

- Irak merkezi yönetimiyle olduğu gibi Irak’ın kuzeyindeki yönetim ile de PKK’ye karşı yaptığı açıklamalar ve Türkiye’nin taleplerine verdiği olumlu jestlerle iyi ilişkiler içindeyiz. Ama o yönetimin de imkânları ve şartları da bellidir. Bu konuda taleplerimizi imkânları neyi gerektiriyorsa ancak o kadarını yapabiliyorlar. Ancak bizim üçlü bir mekanizmamız var. Zaman zaman bir araya geliyorlar. Barzani’ye karşı “Senin de sonun Esad’ın sonu gibi olur” türü aba altından sopa gösterici haberler, başlıklar çıkarsa bu bizim oradaki yönetimle PKK’ye karşı duruşumuzla ilgili tavrımızdan olumsuz neticeler çıkarabilir.

- TBMM’nin verdiği sınır ötesi operasyon yetkisi ekimde dolacak...

- Dolarsa yenilenir. O konularda hiçbir tereddüdümüz yok. Ona bağlı ya da bağlı olmadan biz sınır ötesine zaten geçiyoruz. Hem karadan hem de uçaklarla. Sivilleri de hedef almıyoruz. Kuzey Irak tarafında bizim arzu ettiğimiz somut neticeleri alacak çok daha büyük beraberliği, somut operasyonları henüz görmüyoruz. Ama en azından Barzani’nin buraya geldiğinde verdiği beyanlar olumludur. Geçmişe göre çok daha iyi ve anlayışlı bir noktaya geldiler. Yeterli sonucu verir ya da vermez ama görebildiğimiz kadarıyla bu ülkelerle aramızdaki ilişkileri zora sokacak davranışın hiç faydası yok.

- ABD yönetimi sınır ötesi operasyona nasıl bakıyor?

- Şu anda zaten yapılıyor. Karşı olsa tepkisini gösterirdi.

- Tampon bölge kurulması ya da uzun süreli yerleşme önerileri var...

- Emekli subayların konuşmalarına bakarak söylemeyin. Onların reel politika ile ilgisi yok. O bölgeyi görmemiş insanlar anlatıyor.
 

‘Uzamasından ben de rahatsızım’

- Size suikast hazırlığı iddiasıyla başlatılan soruşturmanın uzamasından siz de rahatsız mısınız?

- Konu henüz soruşturma safhasında. Takipsizlik verildiğini duymadım. Dava açıldığını da duymadım. Ben de merak ediyorum sonucun ne olacağını. Ancak özel olarak savcı, hâkimi arayarak ne yaptınız deme durumunda değilim. Tutuklananların hepsini mahkeme serbest bıraktı. İtiraz reddedildi. Sonra Kozmik odada incelemeler yapıldı. O incelemeler çok uzun sürdü. Orada edinilen bilgi ve belgelerin deşifresi mi gerekiyor? Onunla bizim olay arasında bir bağlantı kurulmaya mı çalışılıyor? Farkında değilim. Ama Sayın Genelkurmay Başkanımız Orgeneral Başbuğ bu konuyu ne kadar merak ediyorsa ben de o kadar merak ediyorum.

- Siz de sürecin uzamasından rahatsız mısınız?

- Şüphesiz. Sonuca ulaşsa çok daha iyi olur. Yasal haklar kullanılabilir o zaman. Ama bu olay birilerinin karikatürize ettiği gibi çok basit, eften püften lokal bir olay değil.

- Adalet Bakanlığı’nın TSK’nin yaptığı yaklaşık 800 suç duyurusuna izin vermemesi de eleştiri konusu.

- Adalet Bakanı ile konuştum. Onlar TSK’yi aşağılamaktan tutun komutanların şahıslarına yapılan hakaret kabul edilen sözlerle ilgili suç duyurusu rakamının 800 değil, 300 olduğunu söylüyor. Ben kendi başımdan geçeni söyleyeyim. TBMM Bşkanı olarak Manisa’da bir şehit cenazesinde beni yuhalayanlar hakkında suç duyurusunda bulundum. 301. maddeyi hükümetimiz değiştirince Adalet Bakanı bana “Devam edecek miyiz etmeyecek miyiz” diye sordu. “Gereğini yapın” dedim. O da AİHM içtihatları nedeniyle davaya izin vermedi. Doğruyu da yaptı. O izin vermediği için beni haksız yere üzen insanların davaları düştü. Şimdi ben bundan dolayı şikâyetçi değilim. TSK’nin görevlendirdiği insanlar da suç duyurusunda bulunmuşlar. 300’ün belki de 250’si 301. madde ile ilgilidir. Adalet Bakanı benim hakkımda izin vermezken orada basit şeylerin konuşulması konusunda nasıl izin verebilir? 301’i uygulamak zorundayız. Dolayısıyla izin verilmemesi sebebiyle takipsiz kaldıysa, şikâyet etmemek gerekir. Orada oturan üniformalı ve apoletli bir insanın zararlı gördüğü bir şey yasa veya uygulamalar bakımından dava açılmasını gerektirmeyecek bir şey de olabilir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Büyü Bozuluyor 26 Ocak 2015

Günün Köşe Yazıları