ABD’den beklentiler haftası

04 Nisan 2016 Pazartesi

Geçen hafta Türkiye kamuoyu kendinden geçercesine ABD’den gelecek haberleri bekledi.
Üst üste gelen iki nedenle. Birincisi, Türkiye, İran ve ABD üçlüsünde adı yolsuzluklara karışmış bulunan bir kişinin ABD’de tutuklanması; ikincisi de aynı günlerde gerçekleşen Cumhurbaşkanı’nın ABD ziyaretiydi.

Umudumuz tutuklu mu?
Yargılanacak kişi konuşur ve kimi AKP’li siyasetçileri suçlar mıydı? Bu durum AKP iktidarını derinden sarsar mıydı?
AKP yandaşları ya konuşursa korkusu yaşarken, AKP karşıtları arasında da tutuklunun konuşacağı umutları tavan yaptı. CHP genel başkanı tutuklunun şakıyacağını öne sürdü; yargılamayı izlemek üzere bir milletvekili heyeti gönderileceği açıklandı.
Yalnız AKP iktidarı yolsuzluklar konusunda seçmenin gözünde bağışıklık kazanmış olduğundan yargılamanın AKP iktidarının yıkacağı beklentisi tümüyle boştur.
Daha da önemlisi Türkiye’de yapılan yolsuzlukların yargıya taşınması gereken yer bu ülkenin mahkemeleridir. Gerçekleştirilmesi gereken de budur!

‘Görüşmeyecek’ dileği!
Geçen hafta Cumhurbaşkanı’nın ABD Başkanı ile görüşüp görüşmeyeceği kamuoyunda yoğun bir papatya falı konusu oldu.
Oysa fala gerek yoktu, tarihin gerçekleri görüşmenin olacağını; görüşme gerçekleşmezse de bunun önemsiz olduğunu söylemekteydi.
Kurtuluş Savaşı, bu ülkenin kimi okumuşlarından gelen Türkiye ABD mandası altına girmeli önerileri reddedilerek başarıldı. ABD Senatosu’nun Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş belgesi olan Lozan Barış Antlaşması’nı onaylamaması nedeniyle iki ülkenin ilişkileri II. Dünya Savaşı sonuna kadar hiç de yakın olmadı.
Aşırı yakınlaşma, 1945 sonrasının Soğuk Savaş yıllarıyla başladı. ABD, komünizmden korumak gerekçesiyle, CIA’sı, IMF’si ve Dünya Bankası’yla Türkiye’ye bir girdi ki, giriş o giriş. Ülkenin siyaseti, ekonomi politikaları ve askeriyesi ABD’ye bağımlı kılındı; eğitimi ve kültürü etkilendi; yaşanılan üç askeri darbenin, kapalı ya da açık, tetikleyicisi oldu.
Kimi zaman inişli-çıkışlı olsa da bu sımsıkı ilişki sürecinde her zaman bu ülkenin solcuları ve Cumhuriyetçileri ezildi. ABD’nin Türkiye’deki en büyük destekçileri ise her zaman sağcılar oldu.
Soğuk Savaş 1990’da sona ererken dünyada ve Türkiye’de ABD’nin komünizmi durdurmak amacıyla besleyip büyüttüğü siyasal İslam yükseliyordu.
Şimdilerde Türkiye’de siyasal İslamcı AKP iktidarı işbaşındadır. ABD de komünizmle değil İslamcı terörle savaşıyor.
İslamcı terörle savaşında yanında yer aldığı ve küresel sermayenin çıkarlarına dokunmadığı sürece Cumhurbaşkanı ve ona yapışık siyasal İslamcı AKP iktidarıyla ABD’nin bir sorunu olmaz; hele de seçeneği yoksa!
Geçen hafta gözlerini ABD’ye çeviren ve giderek ağırlaşan iç sorunlarını iyice unutan Türkiye’de hukukun üstünlüğü ve düşünce özgürlüğü yerlerde sürünüyor. Bu durum karşısında ABD ve AB yönetimleri ve dış basında özellikle de Can ve Erdem bağlamında sergilenen güçlü küresel duyarlılık kuşkusuz çok değerlidir. Ancak bunlar o ülkelerin siyasetlerinin ana eksenini değiştirmeye en azından kısa dönemde yetmiyor.
Türkiye’yi hukuk ve özgürlük alanlarında daha fazla karanlığa yuvarlanmaktan kurtaracak ve demokratikleşmesini sağlayacak olan ABD’den beklenen ve hiç gelmeyecek olan iyi haberler değildir.
İyi ki de değildir!
Başkalarının eliyle kurtuluş olmaz olsun!
Çünkü o kurtuluş ne güçlü, ne de kalıcı olur! Türkiye’yi demokrasi düzlüğüne çıkaracak olan er ya da geç yine bu ülkenin özgürlükçülerinin vereceği uğraştır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları