İnanç Adına mı?

03 Ekim 2013 Perşembe

Toplum aylardır tırmanan gerginlikler yaşıyor. Gezi’de başlayan, ölü ve yaralı sayılarının; mala verilen zararın sayısal büyüklüğünün çok çok ötesinde ayrı bir yaygınlık ve derinlik kazanan olaylar, giderek inanç temelinde iç çatışmaya uzanacak bir boyut kazanıyor.
Ancak,
 bu gidiş ülkenin kamuoyu oluşturan çevrelerince çok yanlış yorumlanıyor; siyaset tarafından da akıl almaz bir duyarsızlıkla, yeterli önemde görülmüyor.

 

***

Toplantı ve gösteri hakkını kullananlar karşılarında polisin yerini alan sivil vurucu güçleri buluyor. 
Burada iki büyük sorun var. 
Birincisi, demokratik bir ülkede hükümetin ve emrindeki 
polisin görevi,öncelikle hakların kullanımını güvence altına almaktır. Polis, hakkını kullananlara kendisi kesinlikle şiddet uygulamamalı; hak sahiplerini dışarıdan gelecek saldırılara karşı korumalıdır. Oysa olaylar kanıtlıyor ki; AKP hükümeti ve polis, hak sahiplerini ve hakkı koruma görevlerini yeterince yapmıyor; tersine şiddet uyguluyor.
İkincisi, şiddet şiddettir; hiçbir biçimde onaylanamaz. Ancak toplantı ve gösteri haklarını kullananlara 
karşı çıkanların giderek belirginleşen çok önemli bir özelliği var. Geçen hafta sonu Beşiktaş-Galatasaray futbol karşılaşmasının sonunda korkuyla yaşandığı gibi, bu saldırılar çok büyük ölçüde tekbir getirerek gerçekleştiriliyor.
Böylece toplum, 
inanç adına başvurulan şiddetin kitleselleşmesine tanık oluyor. 

 

***

Türkiye dış politikada çok büyük bir yanlış yaparak Suriye ve Mısır’da inanç adına şiddete başvuranların etkili olduğu siyasi kesimleri destekleme yoluna gidiyor. Suriye’de desteklenen muhalefetin şeriatta birleştiği ve o ülkede şiddete başvuranların ülkemize de kolayca girip çıktıkları öne sürülüyor. Ülke dışında, Pakistan’dan Kenya’ya uzanan bir coğrafyada yaşanan inanç adına şiddete hükümet güçlü bir biçimde karşı çıkmıyor. 
Dinselliğinin derecesini giderek artıran AKP iktidarı, özellikle Başbakan’ın Gezi’den ODTÜ’ye uzanan tüm noktalarda haklarını kullananlara karşı sergilediği aşırı
 hiddet içeren söylemleriyle, inanç ekseninde toplumsalçatışmaya çağrı çıkarır bir tutum sergiliyor. 
Olimpiyat Stadyumu’nda olanlar, aslında iç ve dış politikada izlenen AKP çizgisinin 
bileşkesidir. Bu nedenle spor takımı taraftarlarına yönelik polisiye işlemler asıl sorunu görmezlikten gelmektir. Bu durumda, toplum inanç adına şiddetin ateş çemberine mi sürükleniyor sorusu haklılık kazanıyor.

 

***

Ya bu gidiş karşısındaki duyarsızlığa ne demeli?
AKP iktidarının iyice törpülediği 
basın-yayın, köşe yazarı ve TV yorumcuları bu olayı çok yüzeysel ve anlamsız yorumlarla geçiştirdi ve geçiştiriyor.Sermaye ve sendika örgütlerinin üzerine iktidardan korkunun örtüsü kapanıyor. Muhalefet partileri, bu arada CHP’nin İslamcı danışmanları, toplumu uyarı görevini yeterince yapmıyor. Örneğin TBMM bu konuyu görüşmek için olağanüstü toplantıya çağrılmıyor. ODTÜ dışında tüm üniversiteler susuyor! 
İslam adına söz söylemeyi iş edinenler, örneğin, 
bakanlıklar üstü bir konuma yükseltilen, Gezi olaylarıyla ilgili olarak doğruları söylemekten korkmayan müftü, imam ve müezzini sürgün eden Diyanet İşleri Başkanlığı inanç odaklı şiddeti şiddete güçlü bir biçimde karşı çıkmıyor. Şiddetekarşı olduklarını dillerinden düşürmeyen cemaat ve tarikatlar; kendilerini Müslüman sol olarak adlandıranlar da bu ülkede inanç adına şiddete kapı aralanmasına güçlü bir biçimde karşı çıkmıyor.
Kamuoyunu 
uyarması gerekenler yazın sıcağında yaptığını sonbaharda da yapıyor; başını kuma gömüyor.

 

***

Her yönüyle toplumsal yıkıma yol açabilecek bu gidiş, eğer hemen durdurulmaz ve toplumsal barış temelinde tersine çevrilmez ise ülkeyi karanlık bir şiddet sarmalının kollarına atacak özellikler taşıyor. 
Kim bilir maç sonrasının 
ilkel görüntüleri birilerini sevindirmiştir.
Anlaşılan 
ülkenin güleni var, ancak ağlayanı yok!

30 Eylül 2013 - Cumhuriyet



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları