Yazma aşkı

13 Şubat 2024 Salı

Kimimizin ticari bir kurgu olarak görüp yüz vermediği, kimimizin de sıcak hislerle kutlamaya değer verdiği “Sevgililer Günü” bu yıl da kendini gösterdi. Tam da bugünlerde bir yazar olarak benim de siz değerli okurlarımıza “Yazma Aşkından” söz etmem anlamlı olur diye düşündüm.

Kimilerimiz çocukluğundan beri çeşitli defterlere, renkli kalemlere, not kağıtlarına hatta ajandalara romantik bir ilgi duyar.  Bu kırtasiyelerle yazma tutkusu ilk günlerde çok büyükse de insanların çoğu, yazmayı önce ihmal eder, sonra da tümüyle bırakırlar.

İçlerindeki yazma hevesi ile ilgili insanları durduran en önemli engel: “Bu yazdıklarımı kim okur ki?” sorusudur. Bu soru aklınıza geldiğinde hemen mağara duvarlarına gayretle yazıp çizen ilk insanları düşünün. Onların olanca imkansızlık içinde kendilerini ifade ettikleri tüm yazılar, üstelik üzerinden binlerce yıl geçmesine rağmen tek tek okundular. Çünkü yazmak, kayıt altına almak demektir. İnsan ölümlüdür ancak yazı ölümsüzdür.

Kayda alınan her şey insan soyu sürse ya da tükense bile bizden sonraki olası medeniyetler için, gerek kendi gezegenimizde gerek tüm evrende, nasıl yaşadığımız, nasıl düşünce ve duygulara sahip olduğumuz için birer belgedir. Bugün için sıradan sayılabilecek hayatlarımıza dair her tür detay bir başka zaman geldiğinde, bir zamanlar insanların ne şartlar altında yaşadığına dair son derece ilgi çekici birer bilgi kaynağına dönüşür.

Yazmanın uzun vadeli katkısını umursamayanlar için, yaşarken bize olan faydasından söz etmekte de yarar var. Yazılarımı okuyanlar, çoğu zaman “daha önce hiç böyle düşünmemiştik” itiraflarıyla dolu mesajlar gönderirler. Burada anahtar kelime “düşünmemektir”. Yazmayan insanlar da düşünürler ama bu düşüncelerin tutarlı olup olmadığı ancak kağıt üzerine geçirildiğinde ortaya çıkar.

İnsan, hayalinde kurduklarını kayda geçirdiği anda, söylemde kusursuz görünenler belirginleşir ve noksanları açığa çıkar. Yazdığımız vakit görürüz ki pratikte işlevsel görünen fikirler, kağıt üzerine geçtiğinde umulduğu kadar etkileyici olmayabilir. Bu yönüyle yazma eylemi, hayallerinize bir gerçeklik boyutu katar ve sizi hayal kırıklıklarından korur.

Yazdığımız zaman zihnimizde ürettiklerimizin mantıklı ve tutarlı olup olmadığı açığa çıkar. İnsanlar bir gün öyle bir gün böyle konuşabilir. Bugün konuştuklarını yarın hiç söylememiş gibi davranabilirler. Bu açıkça bir manipülasyondur ve sağlıksız bir karakterin en belirgin özelliğidir. Yazıdan kaçınan kişiler sözün uçtuğunu ama yazının kalıcı olduğunu bilirler. Niyetleri sizi istismar etmekse yazışmanın sorumluluk ve bağlayıcılığından uzak dururlar. Bu yüzden yazılı iletişim başta toplum olmak üzere makro ve mikro boyutta her türlü organizasyonu, dialogu emniyetli kılar.

Söylemleri sürekli farklılık gösteren, bugünkü sözünü yarın inkar eden siyasetçileri düşündüğümüzde, Bülent Ecevit’in en aklı başında ve dürüst siyaset insanlarından biri olarak anılmasının en önemli nedenlerinden birisi kendinin de bir gazeteci ve yazar olmasıdır. Sağlıklı bir kişiliğin temeli olan mantık ile tutarlılık, önce kendimize sonra da çevremize bir namus borcudur. Bu yüzden toplumda önemli görevlerde bulunan insanların okur yazar olmasında, çevrenizde de okur yazar insanların bulunmasında şüphesiz bir yarar vardır. “Hiç okuyanla okumayan bir olur mu?” sözünün doğruluğu kadar yazanla yazmayanın da bir olmadığı detayı da bir hakikattir.

Son yıllarda artarak yaygınlaşan meditasyon ve yoga gibi yönelimlere çok sık rastlıyoruz. Ya da dönem dönem revaçta olan dalış, dağcılık, yamaç paraşütü gibi sayısız doğa sporu ve hobiyi çevremizde sıkça görüyoruz. Bu aktivitelere tutkuyla bağlı insanlar bana “neden sen de yapmıyorsun?” diye sorarlar. Artık ben de onlara “neden yazmıyorsun, sen de yazsana?” diye soruyorum. Bir durup düşünüyorlar. Çünkü yazmak da meditatif bir eylemdir ve eğer isterse her insan yazabilir. Kafamızın içindeki karmaşayı yazarak da dindirebiliriz. Yazı; duygu ve düşüncelerimizi, bir diğer anlamda bilinç akışımızı bir hizaya sokar. Sağlıklı bir mental yaşam için önemli ölçüde disiplin ve konsantrasyon sağlar. Bedenimiz kadar zihnimizin de işlemesi önemlidir. Bilim dünyasının yayınlarına bakılırsa, yazı yazarken de kalori yaktığımızın tespit edilmesi, yazının da bir tür spor olduğunun göstergesidir.

Önceki yıllarda yazdıklarımıza geri dönüp baktığımızda duygu ve düşüncelerimizin geliştiğini görürüz. Bu gelişim yazma yoluyla kat edilmiştir. Aynı şekilde bir zamanlar yazdıklarımızın bugüne göre daha saf ve doğru olduğunu da görebiliriz. Yazmak, mihenk taşlarımızı da kayda alışımızdır. Hayat içinde yolumuzu kaybettiğimizde geriye dönüp bakabileceğimiz silinmez bir rotadır. Kalıcılık en önemli ödül, zaman ise bu ödülde tek otoritedir.

Son olarak şunu söylemeliyim ki, kendini ifade etmek insan olmanın gereğidir, bir ihtiyaçtır ve belki de bu ihtiyacı karşılayan en kıymetli eylem yazmak olduğu için insanlık tarihinin başlangıcı olarak yazının icadı kabul edilir. Her insan anlatmak, anlaşılmak ve değer görmek ister. Size en çok kim değer verir diye merak ediyorsanız; yazdıklarınızı okuyanlardır. Hele insanlar yazdıklarınız üzerine düşündüklerini size geri bildiriyorlar yani onlar da size geri yazacak zaman ayırıyorlarsa o insanlarla aranızda korunması gereken bir bağ vardır. Günümüzde artık kalmayan mektup aşklarının bugünün yüzeysel romantik ilişkilerine göre kıymeti de burada ortaya çıkıyor. Birbirine olan hislerini bir kere de olsun mektupla ifade edebilmiş tüm sevgililerin sevgililer günü kutlu olsun.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sırası mı şimdi? 26 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları