Yüksel Pazarkaya

Seçim Savaşının Ardından

14 Haziran 2011 Salı

Türkiyedeki seçim kampanyasını izleyenlerin belleğinde özellikle parti genel başkanlarının birbirlerini karşılıklı hedef aldıkları kalacaktır. Bu hedeflere yönelik salvoların niteliği ve bunların hedefi ne denli tutturduğu sorusu bir yana, böylesine bir seçim savaşının demokrasiyle bağdaşıklığı sorusu tortu olarak uslarda kalacak.

Demokratik bir seçime katılan partilerin ve onların temsilcilerinin, birbiriyle kıyasıya, giderek erdem dışı savaşının demokrasiyle, demokratik bir seçimle ilgisi nedir?

Yasamayı ve yürütmeyi temsil yoluyla oluşturmanın bir aracı olan seçim sürecinde, değil partiler ve genel başkanlar savaşının, bunların birbiriyle yarışının bile yeri olmaması gerekir. Çünkü, yurttaş katılımının yöntemi demek olan temsili demokraside yönetime talip olmanın hedefleri partiler ve kişiler arasında bir yarışa gerekçe olmayacak denli herkes için açık ve bir olmak gerekir. Hedef iş, aş, eğitim, temel hak ve özgürlükler, adaleti gerçekleştiren hukuk, kültür, sağlık, güvenlik, huzur, refah, mutluluk ve bu hedeflere yönelik sürdürülebilir bir gelişme yolundan başka ne olabilir?

O zaman, partilerin ve temsilcilerinin seçmen karşısında birbirlerini kötülemenin, karalamanın, daha da öteye yasadışılıkla suçlamanın ne anlama geldiğini anlamak güç. Bunun demokrasiyle ve demokratik seçimle ilişkisini bulmak olanaksız.

Milletvekilliğine ve yürütmeye talip olan parti ve kişinin seçmen karşısında yapacağı tek iş olmalı: O da ülke ve toplum açısından herkes için aynı olması gereken hedeflere ulaşmanın yol ve yönteminin dile getirildiği programları açıklamaktır. Somut ve arı duru açıklanan programları dinleyen seçmen de bunlardan anlayışına uygun olanı yeğleyecek ve seçecektir. Seçim kampanyasında partilerin ve adayların programları dışında seçmene anlatacağı bir konu yoktur aslında. Parti başkanlarının ve diğer adayların karşılıklı birbirlerini hedef tahtası yapmaları, asıl hedefler için programlarının olmadığı ya da kendi programlarına güvenmedikleri anlamına gelir.

Yeniden iktidara talip olan bir iktidar partisiyle muhalefet partileri arasında bir fark var doğallıkla. İktidar partisi, iktidar yılları boyunca uyguladığı politikayla programını göstermiştir. Bu programın ve uygulamasının eleştirisi, muhalefet partilerinin hakkı ve görevidir. Kendi seçeneklerini de somut olarak açıklamak koşuluyla. İktidarın, muhalefet partilerinin hepsi beni hedef almış diye yakınması, sahte bir mağduriyet yaratma denemesinden başka bir şey değildir. 1950 öncesine dönüp ana muhalefeti yermek de kendi programına güvenmemek anlamına gelmez mi? İktidarın soruşturma ve ortaya çıkarma görevini unutup yasadışı kaydedilen görüntüleri kullanmak da demokratik bir kampanya olmasa gerek.

Seçim kampanyası ve seçim bitti. Gerçekten demokratik, özgürlükçü ve adaleti güvence altına alacak yeni bir anayasanın gerçekleştirilmesi ve gelecek seçim kampanyalarının yalnızca yol, yöntem ve programlar üzerinden yapılması umudunu koruyoruz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kaygan Mantık 7 Şubat 2014
Yargı ve Demokrasi 30 Ocak 2014

Günün Köşe Yazıları