Yine AKM üzerine

03 Eylül 2023 Pazar

Sevgili okurlar, 

Geçen pazar “Uygarlık ve rezillik bir arada” başlıklı yazımda hem Cem Mansur yönetiminde Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası’nın çok başarılı konserini paylaşmış hem de Atatürk Kültür Merkezi’nin (AKM) “ruhunu yitirdiğine” ilişkin eleştirilerimi sıralamıştım. Ben bir dokundum, binlerce “ah” işittim. Okurların çoğu yakınmalarını, eleştirilerini söyledikten sonra, “Zaten ben artık oraya adımımı atmıyorum”, “Artık gitmiyorum” diye bitiriyordu mektuplarını. Yanlış. 

Son zamanlarda çok revaçta: Kurumlara yönelik eleştiriler, “Kahrolsun, lanet olsun, ben yokum, ben küstüm” diye sonlanıyor. Buna bir pire için yorgan yakmak denir bizim kültürümüzde. Tam tersine, beğenmediğimizi değiştirmeye çalışıp daha çok sahip çıkmalıyız kültür ve sanat kurumlarına. Unutmayın: Sizin terk ettiğiniz alanı, hiç istemediğiniz başka güçler dolduracaktır.

Amacım bağcı dövmek değil, üzüm yemek olduğu için derhal iki değerli insanı aradım. AKM’nin mimarı Murat Tabanlıoğlu ve AKM’nin Genel Sanat Yönetmeni Remzi Buharalı. Onlarla görüştüm, olumsuzlukları nasıl giderebiliriz sohbetleri yaptık. İkisi de sevdiğim, saygı duyduğum, işlerinin ustası insanlar... Her ikisinin de eleştirilerim için bana teşekkür etmeleri, ciddiye alıp üzerinde düşünmeleri hoşuma gitti. Benim anladığım, sorunlar çok başlılıktan kaynaklanıyor...

Bugün AKM üç müdürlük tarafından yönetiliyor: işletme müdürlüğü, genel sanat müdürlüğü ve teknik işler müdürlüğü. Yani üç farklı otorite var. Ve bence bunlar arasında sağlıklı bir iletişim yok! Dünyanın her yanında böyle kurumlar tek otoriteyle yürütülüyor. Bu üç müdürlüğün yani yetkilinin üzerinde liyakat ve donanım sahibi son sözü söyleyecek kişiyle! Ama öyle biri var mı? (Devlet Tiyatroları’nın başına Tamer Karadağlı’nın atandığını unutmadık!) 

(Remzi Buharalı)

İŞTE SOHBETİN AYRINTILARI

REMZİ BUHARALI, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’nden gelme, onu katkıda bulunduğu, kurucuları arasında olduğu uluslararası Side, Aspendos, Mersin ve Bodrum festivallerinden beri izliyorum. Yazım üzerine elbette üzülmüştü ama eleştirilerimi tek tek yanıtlamaktan geri kalmadı... İnsan ve hijyen odaklı alanlarda istenmeyen sonuçlar evet olabiliyordu. Şimdiye dek bu konuda çok şikâyet gelmemişti. (İçimden geçirdim ama ona söylemedim. “Eyvah, insanlar pisliğe mi alışmaya başladı” demedim.) Çalışanları temizlik konularında, kullandıkları dil konusunda da uyarmışlardı.

Konser sırasında salon ışıklarının yanmasının nedeni Gümüşsuyu bölgesinde elektrik kesintisi olması nedeniyle UPS’nin devreye girmesi ve ışık kontrol masasında iki adet tavan ışığının yanmasıydı. Yürüyen merdivenin yürümemesi de genel elektrik kesintisine bağlıymış. Düşük voltaj nedeniyle yürüyen merdivenler kendini korumaya almış, devre dışı kalmış. Tamam, her şeyin bir teknik açıklaması var ama günümüzde elbette bunların çareleri de var! Yeter ki işin ehli kişiler sorumlu olsun. 

Dinleyiciyi eğitmek konusu ise sadece bir eğitim ve birikim meselesiydi.

Sohbetimiz sırasında Buharalı’dan Murat Tabanlıoğlu’yla sürekli işbirliğinde olduklarını öğreniyorum. Bu elbette çok olumlu. Ancak her ikisi de çok başlılık konusunu gündeme getiriyor...

(Murat Tabanlıoğlu)

MURAT TABANLIOĞLU, babası Hayati Tabanlıoğlu’ndan aldığı mirası bence en iyi biçimde yineledi ancak şunu söylemekten geri kalmıyor:

“Hayati Bey döneminde AKM’nin tek bir müdürü vardı ve piramit hiyerarşisinde bu kişinin sözü ile bina yönetiliyor, kullanılıyor ya da kullanılamıyordu. Yeni proje gelişirken Kültür ve Turizm Bakanlığı bir işletme modeli oluşturdu. Biz bu düzenlemeye uygun teknik desteğimizi sunduk; yani dünyadaki ideal kültür merkezlerinde olduğu gibi, ilgili birimler ve müdürlükleri var. Hatta bu çerçevede, AKM’nin işletme giderleri için Türk Telekom sponsor oldu. Sporda yaygın ama bildiğim kadarıyla bir kültür merkezi için ilk örnek.”

AKM’de opera, bale, konser salonu, tiyatro salonu, sanat galerileri, müzik platformu, müzik kayıt stüdyosu, çok amaçlı salonu, sinema salonu, kütüphanesi, çocuk sanat merkezi, tasarım ve hediyelik ürün mağazası, kırtasiye ve kitapevinin yanı sıra restoranlar, kafeler var... 

Murat Tabanlıoğlu, AKM’nin İstanbullular tarafından her gün daha çok sahiplenildiğini vurgularken bir de şu ilginç deneyimini ve heyecanını paylaşıyor:

“Geçen hafta Salzburg Festivali’nde, Festspielhaus’taydım. Yapı -babamın da hocası, özellikle Cumhuriyet Ankara’sına birçok eser vermiş olan- Clemens Holzmeister’ın eseri. Babam Hayati Tabanlıoğlu’nun ilk yaptığı ama uygulanmayan ve bugün bizim gerçekleştirdiğimiz, özellikle tavandaki aydınlatma/akustik tasarımına çok benziyor olması beni çok heyecanlandırdı. Dönüşte festivalin internet sayfasına baktığımda personel listesinde, tek tek temizlikçilerin ismine varana kadar, her bir çalışanın dahil edilmiş olduğunu gördüm. Bu tutum tabii ki sorumluluğun üstlenilmesi bağlamında çok anlamlı.”

Evet neymiş... Eleştirelim ama sahip çıkmaktan da vazgeçmeyelim!

SEVİNÇ VE GURUR

Hiç ama hiçbir şey söylemeden önce, “Atatürk’ün Kızları” diye nitelediğim “Filenin Sultanları”na, A Milli Kadın Voleybol Takımımıza Avrupa Şampiyonası’nda gösterdikleri üstün başarı ve en karanlık günlerde bile bize yaşattıkları bu sonsuz sevinç, gurur, coşku ve geleceğe dair verdikleri umut için sonsuz teşekkürler. Her birini tek tek ve onlara katkıda bulunan herkesi kucaklıyorum. 

Hemen bir başka sevincimi de paylaşmalıyım: Cumhuriyet gazetesinin genel yayın yönetmenliğine Mine Esen’in getirilmesine çok sevindim. Sadece kadın olduğu için değil elbette; bu işi en iyi yapabilecek niteliğe sahip olduğu için, birikimi, bilgisi ve bugüne dek gerçekleştirdikleri için de. Ama en çok, en çok, ne zamandır tüm Cumhuriyet çalışanlarının istediği, dilediği, özlediği, umduğu bir genel yayın yönetmeni olduğu için...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları