Devlet çürümüştür, erken seçim şarttır!

26 Mayıs 2024 Pazar

Son yıllarda ardı ardına ortaya saçılan mafya ve çete olaylarını gördükçe 1990’lar geliyor aklımıza. O dönemleri yaşamayanlar, Prof. Dr. Emre Kongar hocamla birlikte hazırladığımız “Devrimin ve Karşı Devrimin Yüz Yılı” adlı üç kitaplık seriye bakarlarsa, mafya, siyaset, bürokrasi ve Emniyet mensupları arasındaki dehşet verici ilişkiler ağını görebilirler.

Organize suç örgütleri ile siyasetçiler ve devlet bürokrasisi arasındaki karmaşık ilişkileri ortaya döken en sarsıcı olay, 3 Kasım 1996’da Susurluk kazası ile yaşandı. Devletteki çürümenin tüm açıklığıyla gözler önüne serildiği o olaydan bir süre sonra dönemin içişleri bakanı olan Mehmet Ağar istifa etmek zorunda kaldı.

Ardından olayda adları geçen Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak ile Mehmet Ağar’ın dokunulmazlıkları kaldırıldı, haklarında soruşturma başlatıldı ve yargılandılar. Kuşkusuz cezalar göstermelikti. 1 yıl 15 gün hapis cezasına çarptırılan Bucak’ın cezası iki yıl denetim altında tutulması koşuluyla ertelendi. Mehmet Ağar ise 5 yıl hapis cezası alsa da sadece bir yıl yatıp çıktı. Ama göstermelik cezalar verilmiş olsa da milletvekilleri o dönemde böyle bir olaydan sonra yargılanabiliyordu.

ÖRGÜTLÜ TOPLUMSAL TEPKİNİN ÖNEMİ

O yıllarda bu olayla ilgili olarak üç ayrı MİT raporu hazırlanmış, Başbakan Mesut Yılmaz’a bağlı olan Teftiş Kurulu’nun başkanı Kutlu Savaş rapor sunmuş, TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu da ayrı bir rapor yazmıştı.

Bütün bunlar olurken demokratik kitle örgütleri, mafya ile ilişkisi olan milletvekilleri yargı önüne çıkana kadar tüm yurttaşları her akşam saat 21.00’de evlerindeki ışıkları bir dakikalığına kapatmaya çağırmıştı.

Böylece “Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık” eylemleri, bir sivil itaatsizlik eylemi olarak örgütlendi. Ayrıca birçok ilde sokak protestoları da yapılarak toplumsal tepki canlı tutuldu.

TEMİZ ELLER OPERASYONU AKP İLE OLMAZ

2010’lu yıllardan itibaren ise Rıza Sarraf (Reza Zarrab), Sezgin Baran Korkmaz, Sedat Peker, Muhammet Yakut, Ayhan Bora Kaplan gibi organize suç örgütü liderlerinin ve birtakım dolandırıcı fenomenlerin devlet yetkilileri, yargı ve Emniyet mensupları ile ilişkilerinin ortaya çıktığı, iktidar içi iktidar savaşlarının yaşandığı olaylar gündeme geldi.

Fakat bugünkü ortama baktığımızda, önceki yıllarda devlet sisteminin zorlanarak da olsa bir şekilde işletilmeye çalışıldığı döneme göre tümüyle çöktüğünü, parlamenter sistemin ve yargı bağımsızlığının tamamen yok olduğunu ve adına ister neopatrimonyal sultanizm deyin, ister İslamofaşizm ya da “Şahsım Devleti” deyin, bugünkü sistemin sadece bir kişinin iki dudağı arasından çıkacak kararlara bağlandığını görüyoruz.

1990’lara kıyasla çok önemli bir eksik daha var: O da demokratik toplum kuruluşlarının örgütlediği yaygın toplumsal tepki! Bugün birçok kişi, medyadaki yoğun iktidar baskısının da etkisiyle, tepki göstermesini sağlayacak bilgilerden yoksun ve daha kötüsü, AKP iktidarında yargının çalıştırılmayacağından neredeyse emin...

Ayhan Bora Kaplan olayında belli ki devlet bürokrasisi ve yargı, Erdoğan’ın kimi hain, kimi kahraman ilan edeceğini bekliyor. Erdoğan ise iktidarın küçük ortağı MHP ile ilişkileri ve kendi iktidarını düşünerek pozisyon alıyor.

Devletin en ince kılcal damarlarına kadar işleyen öyle bir çürüme söz konusu ki İtalya’da 1990’larda yapılan “Temiz Eller” operasyonu gibi ulusal çapta bir yargı soruşturması olmazsa buradan bir çıkış olanaklı olmayacak.

Kirli ilişkiler ağının ortaya çıkarılması, Sinan Ateş cinayetini ve birçok gizli kapaklı olayı da aydınlatacak bilgileri sağlayabilir. Ancak kesin olan şu ki tüm bu gelişmelerin yaşanması için AKP iktidarının sonlanması gerekir.

Erken seçim bu nedenle de şarttır!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İdam mahkûmu masumlar... 14 Haziran 2024

Günün Köşe Yazıları