Karartma yılları

01 Mart 2020 Pazar

Suriye’de yaşanan kahredici İdlib saldırısından sonra bizi yine karanlığa gömdüler.

Her toplumsal olaydan sonra olduğu gibi, yine interneti yavaşlattılar. Sosyal medyayı yine ulaşılmaz hale getirdiler. 

İnternet servis sağlayıcıları, herhalde hükümetin talebi ile en önemli bilgi edinme kanalımızı elimizden aldı. 

Sonuçta yine VPN’ler açıldı; internete Avrupa, Amerika üzerinden bağlanmaya başladık.

Resmi kaynaklar sessizliğe gömülünce birtakım yerlerden hızla dezenformasyon yayıldı. 

Kriz dönemlerinde devlet kurumları doğru bilgi vermiyorsa, bir de üstüne sosyal medyayı engelliyorsa, kara propagandanın önünü isteyerek açıyor demektir.

Demokratik ve şeffaf yönetimlerde devlet kurumları, vatandaşları bilgilendirmek zorundadır. AKP iktidarının dinci totaliter rejiminde ise elimizden alınan en temel haklardan biri oldu, bilgi edinme hakkı!

Yetkililer bilgi vermediği gibi, “Bilişim/İletişim Çağı”nda bilgiye ulaşma olanağımızı da yok ediyor.

Halkın oylarıyla seçilen siyasetçiler, bizim adımıza hayatımızı etkileyen kararlar alıp o kararların sonucunu bizden gizliyor! 

Bütün bunları kendi yarattıkları sahte haberleri yutturmak için yapıyorlar.

18 yıldır en katı şekilde uygulanan obskürantist (bilmesinlerci) yaklaşımın sonucu olarak, karanlık çağ, Türkiye’nin üzerine karabasan gibi çöktü. 

Gerçeklik sonrası dönemde yalanlar böylelikle gerçeklerin yerini alırken, totaliterlik, otoriterlik, dayatmacılık, tahammülsüzlük ve tek seslilik, ülkenin en ücra köşelerine kadar sızdı. 

Türkiye, AKP döneminin “Karartma Yılları”nı tüm ağırlığıyla yaşıyor...

Şeriat soslu neo-faşizm yükseliyor!

ADALAR’DAKİ ATLAR... 

Adalar’da atlı faytonların kaldırılmasından sonra süreç devam ediyor. Ancak bir süredir bazı kesimler, sosyal medyada şahsımı da hedef göstererek karantina altındaki atların içinde bulunduğu koşullara dair paylaşımlar yapıyor. 

Atların kapalı alanlarda tutulup dolaştırılmadığı için hastalandığını, çok sayıda atın bu yüzden öldüğünü iddia edip korkunç görüntüler yayıyorlar. Durumu yerinde görmek için geçen cuma günü Büyükada’ya gittim. 

Adalar Belediye Başkanı Erdem Gül ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkan Danışmanı Tonguç Çoban’ın verdikleri bilgiye göre; 

1225 atın 950’si, 226 faytonun 160 tanesi İBB’ye geçti.

Kalanların geçişi de 10 günde tamamlanacak. 

Sonrasında uygun yer bulunup hazırlanana kadar atlar Adalar’da kalmaya devam edecek. 

Bazı Adalılar, atların bir kısmının Adalar’da bırakılmasını ve belli bir alanda çocukların terapi amaçlı at binmesini istiyor! Bunun hayvan hakları savunucuları için kabul edilemez olduğunu yetkililere tekrar ilettim; bu konunun gündemlerinde olmadığını belirttiler. 

Ahırların bulunduğu İSPARK’taki yetkililer ve atların bakımını üstlenen veteriner ile konuştum. Bunları söylediler:

Atların durumu fayton dönemindekine göre daha iyi. 

İBB’ye geçişlerin başladığı günden beri açık alanda da dolaştırılıyorlar.

Seyisler göreve alındı, İSPARK ahırlarında temizlik ve düzeltmeler yapılıyor.

İBB’ye geçişin sürdüğü son iki haftada üç at yaşamını yitirdi ancak bu, iddia edildiği gibi, faytonda çalıştırılmamaktan kaynaklanmadı.

***

Bazı Adalılar ve faytoncular, karantina başladığından beri çok sayıda atın öldüğünü iddia ettiğinden bunu da netleştirmek istedim. 

Karantina altındaki atlar, İlçe Tarım Müdürlüğü ve İstanbul Valiliği’nin sorumluluğunda. O nedenle İlçe ve İl Tarım Müdürlerini ziyaret ettim fakat soruma yanıt vermediler ve Tarım Bakanı’na sormam gerektiğini söylediler... 

Erdem Gül, ruam nedeniyle aralık ayında 105 atın öldürülmesinden sonra kendisine de bu konuda bilgi verilmediğini belirtti. 

Ayrıca Adalar Kaymakamı, İBB’nin onayı olmasına karşın, ahırlarda gözlem yapmama izin vermedi. Acaba bunun nedeni, daha önce hepsi hakkında ruam ve fayton ile ilgili olarak suç duyurusunda bulunmuş olmam mı diye düşünüyor insan... 

Yetkililerin yanıt vermediği sorumu bir kez de buradan yöneltiyorum:

Adalar’da karantina başladığından bu yana kaç at, hangi nedenle yaşamını kaybetti? 

Bu bilgiyi bir gazeteci ve vatandaş olarak talep ediyorum. Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’na göre ilgili kurumların bilgi verme yükümlülüğü bulunduğunu hatırlatırım. Doğru bilgiyi paylaşmazlarsa, dezenformasyonun birilerinin işine geldiğini düşüneceğim.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları