Fareler, insanlar ve yalnız bir kedi

İnsanlara özgü düşünsel yetileri farelere atfederek toplumsal normları sorgulayan bir metne imza atan Terry Pratchett, Muhteşem Maurice ve Değişmiş Fareleri (Çeviren: Niran Elçi, Delidolu Yayınları) adlı kitabında yaşam ve varoluş gibi felsefi konuları hicvediyor. David Wyatt’ın desenleriyle yayımlanan Diskdünya serisinin en özel kitaplarından, bol ödüllü Muhteşem Maurice ve Değişmiş Fareleri, hayvanların “insanlaşma” çabasını mizahi dille ve sıra dışı bir kurguyla anlatıyor.

Ümit Mutlu

“Fareli Köyün Kavalcısı” masalını bilmeyen yoktur. Grimm Kardeşler sayesinde tüm dünyaya yayılan, aslen “hakiki bir efsaneye” dayanan, finalinde pek çok çocuğun ortadan yok olduğu ibretlik bir hikâyedir. İbretlik kısmı elbette kişiden kişiye değişir; kimi, kasabalıların yalancılığını eleştirir, kimi de günahsız çocukları alıp götürdüğü için Kavalcı’yı.

Fakat Terry Pratchett herkesi eleştirir. Hatta hem eleştirir, hem dalga geçer hem de sonunda, dalga geçtiklerine ilişkin çözüm önerileriyle gelir. Eleştirilerini göze de sokmaz; Pratchett romanlarının özünde hikâye vardır çünkü ve anlattığı şeyi mizah kurallarını o kadar iyi kullanarak, o kadar başarıyla anlatır ki gülerken bir yandan da “yahu hakikaten be” diye düşünür insan.

DİSKDÜNYA’NIN 28.’Sİ

İşte Muhteşem Maurice ve Değişmiş Fareleri de tam olarak böyle bir kitap. Üstelik, tüm o derin ve yetkin satırlarıyla birlikte, Diskdünya’nın kapılarını genç okurlara açmak gibi bir misyonu da var: Serinin 28.’si olmasına karşın gençler için yazılan ilk kitabı. (Ve Pratchett bunu da o kadar iyi başardı ki, bu eserle İngiltere’nin en saygın çocuk edebiyatı ödülü Carnegie Madalyası’nı kazandı.) Bu tam anlamıyla “yaşsız” roman, Maurice adındaki –daha doğrusu Muhteşem Maurice adındaki– düzenbaz kedinin, vicdani bir yolculuğa çıkarak tam bir kahramana dönüşümünü konu ediniyor.

Tabii Diskdünya’nın sıkı okurları tüm bunların farkında.

Türkiye’de 20 Ocak’ta, Muhteşem Kedi Maurice adıyla gösterime giren uyarlama oldukça başarılı. Sadık Diskdünya okurları, kitaplardan uyarlanan dizi veya filmleri pek beğenmezler genellikle; Diskdünya, uyarlaması zaten zor bir seridir ve uyarlamalar kitapların ruhunu asla eksiksizce yansıtamaz. Fakat bu filmin, hayranları tatmin edeceğine inanıyorum.

Her şeyden evvel, hikâyeyi doğru düzgün, orijinaline uygun şekilde anlatabilmiş senaristler. Elbette kaynak metinden farklılaşan uyarlamalar da yapılabiliyor ve çok güzel de olabiliyorlar ama Diskdünya özelinde, okurlar ilk olarak aslına uygun uyarlamaları tercih ediyor. Bu filmde de tabii ki, süreye sığmayacağı, küçük sinemaseverleri zorlayacağı ya da sinematik açıdan daha çarpıcı sonuçlar doğuracağı için birtakım ufak değişiklikler ve eksiltmeler söz konusu fakat film genel anlamda, çoğu yerde de cümle cümle, kitapla bire bir ilerliyor. Bir tek, Domuzpastırması isimli lider farenin filmde olmayışı üzdü beni; kendisi yaşlılık ile gençlik arasındaki, yani gelenekçilik ile değişim arasındaki çatışmayı yaratıyordu ve kitapta müthiş şekilde işlenmişti. Ama film, odağını buraya koymuyor.

Fotoğraf: Kirsty Wigglesworth-AP

AHLAK, ETİK VE VİCDANİ SORUMLULUK GİBİ KAVRAMLAR

Filmin odağında, daha çok çocuklar hedeflendiğinden, ahlak, etik ve vicdani sorumluluk gibi kavramlar var. Maurice sağlam bir dolandırıcı başta; köy köy gezip insanları soyuyor ve hatta, işine öyle geldiği için, yoldaş farelerine bile yalan söylüyor. (Yeri gelmişken, kitaptaki en bayıldığım alıntının filmde de yer almasına çok sevindim: “Kandırmaca, insanların hep yaptığı şeydir,” dedi Maurice. “İnsanlar birbirlerini kandırmayı o kadar severler ki bunu yapsın diye hükümetler seçerler.” Tipik Pratchett: ironi, komedi, hiciv.) Oysa, akıllandıktan sonra türlü içsesler kazanan fareler gibi Maurice’in de içinde yeni bir nida doğuyor: vicdan. Yani Maurice ile Değişmiş Fareleri, insan olmanın anlamını insanlardan daha iyi kavrıyor.

Şu içses olayını biraz daha irdeleyelim; filmin yer veremediği unsurlardan biri bu çünkü. Kitapta, gerek Maurice gerekse fareler daimi bir sorgulama, hesaplaşma hâlinde. Özellikle fareler yoğun bir varoluş sancısı çekiyorlar; bir anda akıllandıkları için hayatta ne yapmaları gerektiğini bilemiyorlar. Yardımlarına, çöpte buldukları bir çocuk kitabı yetişiyor. Bu kitap önemli, bu kitap onlar için “anlam” demek. Her şeyin anlamı. Hayatın anlamı. Hatta ölümün –ve dolayısıyla dinlerin– anlamı. Öldükten sonra ne olacağını, nereye gideceklerini bilmeyen, hatta ölümün farkındalığını yeni kazanan fareler için elbette yaşam çok daha değerli hâle geliyor. İnsanlarla bir arada, barış içinde yaşamanın düşünü kuruyorlar.

Sürekli zehirlenmekten yorgun düşmüş bir ahali için hiç de fena fikir değil bu; hele de intikamın peşinde sürüklenen Fare Kral’ın yanında...

 Fotoğraf: Mark Kehoe, Express Newspapers, AP

HEM YETİŞKİNLER HEM DE ÇOCUKLAR İÇİN

Son olarak, kitapta da Grim Kardeşlerin (evet, tek m ile) akrabası olarak tanıtılan, Malicia Grim’den bahsetmeli: Senaristler bu karakteri hem anlatıcı hem de kahraman olarak tasarlayıp uyarlamanın getireceği sorunları zekice aşmış. Malicia başta bize bir hikâye anlatıyor (böylece dördüncü duvarı da yıkıyor), sonra hikâyeye dâhil oluyor; film boyunca da izleyiciye, hikâye anlatmanın türlü yoluna ilişkin kurallar, terimler aktararak hem anlatıyı geliştiriyor hem de kendi karakterini zenginleştiriyor. (Gerçi Malicia kitapta da böyleydi; hayatı masal tadında yaşamaya uğraşıyordu: “Hayatını masala dönüştürmezsen, bir başkasının masalının parçası olursun.” Eh, kan çekiyor herhâlde.)

Özetle, film hakkında şu söylenebilir gönül rahatlığıyla: Hem yetişkinlerin hem de çocukların çok seveceği bir yapım bu. Ve elbette, kitabın derinliğine tam olarak inememiş olsa da, Diskdünya okurlarını hiç üzmeyeceğini düşünüyorum. İçinde diğer kitaplara minik göndermeler, sürpriz karakterler ve hatta Terry Pratchett bile var ne de olsa.

Bir de son olarak... Kitaptaki cümleleri alıntılamışlar demiştim fakat en sevdiklerimden biri eksik kalmış. Ben buraya yazayım, ama çok daha fazlası için siz iyisi mi kitaba göz atın.

“Şey... ‘Gökyüzündeki Büyük Kedi’ diye bir şey yoktur herhâlde, değil mi?” diye sordu Maurice.

BENİ ŞAŞIRTIYORSUN MAURICE, dedi Ölüm. ELBETTE BİR KEDİ TANRISI YOK. ZİRA KEDİLERİN TANRILIK YAPMASI, ÇALIŞMAK OLURDU.”