Varsıl bir yol hikâyesi! Y. Bekir Yurdakul’un yazısı...

Bozuk Pusula’yla İsmet Bertan; temposu hiç düşmeyen, merak öğeleri okurla el ele yürüyen sıra dışı bir macera sunmakla kalmıyor, başarıyla kurguladığı çok katmanlı anlatısıyla okul olgusunu, tarihle ilişkimizi, doğayla inatlaşmalarımızı, taşıdığı onca hazineyle bu toprağın bize atalar mirası değil çocuklarımızın emaneti olduğunu, yurt sevgisinin yaslanması gereken asıl temeli de yeniden düşünmeye, tartışmaya, değerlendirmeye çağırıyor.

Y. Bekir Yurdakul / Cumhuriyet Kitap Eki

Çizim: CEM BİLGE

‘HER YERE VE HİÇBİR YERE’

“Dede torun... bir sonraki durağın bilinmez olmasına alışmışlar, hatta yolculuklarına macera tadı veren bilinmezlikten hoşlanmaya başlamışlardı.” (s.96)

Bozuk Pusula’yı, bu sayfasını okuyunca da (daha sonra da defalarca yapacağım gibi) kapatıp kucakladım. İlkin kendi yolculuklarım sonra kimi dostlarınkiler düştü aklıma. Planladıklarımdan çok daha ilginç ve güzeldi, ‘nereye olursa’ çıktığım kısa-uzun yolculuklarım.

Ne çoğumuzun aklından geçmiştir, küçük bir sırt çantasıyla, yön bile belirlemeden yollara düşmek!.. Bir de arkadaşımız varsa yanımızda, aklımıza uyan! Ve değil yarının, bir an sonrasının bile bilinmezliğini düşününce, hayatın akışına da denk düşen, o oranda heyecan verici bir düş değil midir “her yere ve hiçbir yere” yolculuk?

Hiç mi denemediniz böyle bir serüveni, cesaret mi edemediniz yoksa! Bozuk Pusula size de çığlık çığlığa bir “Haydi!” çekecektir, inanın. Ve üzülmeyin, asla geç değildir! “Tolstoy’un bisikleti”ni düşünün!

PRENSES NORA İLE PRENS VALETTA

Yıllar içinde büyüttüğü düşünü gerçek kılmanın vakti gelmiştir. Kâtip, aradığı karavanı çok geçmeden bulur. Yol arkadaşlığı için de en uygun kişi, torunu “Yavru” Tunç’tur. (Bir vakitlerin “ünlü” TV dizisi “Yavru ile Kâtip”i anımsadınız değil mi?)

Annesi; Tunç ve dedesi için Akdeniz kıyılarını kapsayan bir tatil planı sunar “iki kafadar”a. Tunç da çok sevinmiştir bu plana. Ancak kılavuzları “bozuk pusulanın kafası bozuk prensi” olunca “bir sonraki durağın bilinmez olduğu” ilginç bir yolculuk başlar.

“Kâtip” dede, bir yurtdışı gezisinde, bir antikacıdan almıştır yapıta adını veren, öykümüzün kahramanlarından biri olan “bozuk pusula”yı. Hazin, kederli, acılı bir de aşk öyküsü vardır pusulamızın, Anadolu’muzun / dünyanın unutulmaz aşk öykülerini (Leyla ile Mecnun’u, Ferhat ile Şirin’i, Tahir ile Zühre’yi, Yusuf ile Züleyha’yı...) anımsatan. Dahası bir de Prenses Nora’yı taşıyan “eşi” ama nerede, kimlerdedir, bilinmez.

PRENS VALETTA İZ SÜRÜYOR

İşte o “bozuk pusulanın kafası bozuk prensi Valetta”Kâtip dedenin ilginç, farklı karavanı “Tırtıl”ın Ankara’dan, Tunç’un Akdeniz heyecanıyla yola çıkışlarında rotayı bir anda kuzeye çevirir. Bir bildiği olmalıdır Prens Valetta’nın!

Sonrası bu toprakların kadim uygarlıklarının izini sürmektir artık. Alacahöyük-Hattuşa, Divriği, Nemrut Dağı, Göbeklitepe, Anavarza... Yalnızca bugün “Unesco Dünya Mirası Listesi”nde de yer alan tarihsel “emanetler”imize değinip/ uğrayıp geçmez Tırtıl ve yolcuları.

Hemen her uğrak yerinin; dünüyle bugününü, birer uygarlık merkeziyken bozkıra dönüşmesini de konuşalım, tartışalım ister. Üstelik bağırıp çağırmadan, sessizce söyler bunu... Sivrihisar’a uğrak vermeyi, Âşık Veysel’in hatırını sormayı da unutmaz.

GEZDİKÇE ÇOĞALIR İNSAN

Tarih dersiyle arası, Prens Valetta’nın üstünde dönüp durduğu pusula kadar bozuk olan Tunç için bu yolculuk, başlangıçta epey can sıkıcıdır. Ne ki Antalya’da annesiyle buluştuklarında Tunç; anlata anlata bitiremeyeceği insan hikâyeleri, onlarca kareyle varsıl bir fotoğraf albümü, yeni dostluklar ve gönül telini titreten arkadaşıyla (Bahar’la) başka birisidir artık.

Tunç’un gönül defterine, onu yaşam boyu terk etmeyecek anılarına yazılan insan hikâyelerinin kahramanları, aslında hepimiz için birer değerdir, varsıllıktır.

Bertan’ın, “İnsan yaşadığı doğaya benzer. Bozkır insanı kalın kabukludur ama bir selamla çatlar (o kabuk), içinden güzel şeyler çıkar.” deyişinin Edip Cansever’in “Ah güzel Ahmet abim benim/ İnsan yaşadığı yere benzer/ O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer/ Suyunda yüzen balığa/ Toprağını iten çiçeğe/ Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine...” unutulmaz dizeleriyle dostluğu bir yana taşıdığı insan sıcağıyla Anadolu insanını tanımlayışı, sahneye çıkarışını da vurgulamak gerekir.

ÇOK KATMANLI BİR ANLATI

İsmet Bertan; temposu hiç düşmeyen, merak öğeleri okurla el ele yürüyen sıra dışı bir macera sunmakla kalmıyor, başarıyla kurguladığı çok katmanlı anlatısıyla okul olgusunu, tarihle ilişkimizi, doğayla inatlaşmalarımızı, taşıdığı onca hazineyle bu toprağın bize atalar mirası değil çocuklarımızın emaneti olduğunu, yurt sevgisinin yaslanması gereken asıl temeli de yeniden düşünmeye, tartışmaya ve değerlendirmeye çağırıyor.

“Tırtıl”ın ilginç yolculuğunun izini sürdükten sonra, yüzlerce yıldır ayakta duran dünün tarihsel köprülerinin yanında bugünün ilk selde yıkılan beton köprü ve yollarına siz de daha büyük bir kederle bakacaksınız.

Tarihte unutulmaz bir yer edinmiş Kommagene Krallığının adının nereden geldiğine, başkentinin bugün nerede olduğuna da şaşıracaksınız!

Kısacası dupduru ve kendine özgü anlatımı, taşıdığı dil lezzeti, kendinden mizahıyla hepimizin hayatına, düşlerine, anılarına içtenlikle gülümseyen bir yolculuk sunuyor bize Bozuk Pusula. Dahası binlerce yıldır birikip gelen, bugün üstünde oturduğumuz, Atatürk’ün ve Halikarnas Balıkçısı’nın aynı duyarlılıkla “Anadolu’da ne varsa benimdir...” dedikleri kadim uygarlıklar üzerine bilgileri “öğreticilik / didaktizm” tuzağına düşmeden sunmayı/ paylaşmayı da başarıyor.

Çocuklar için kaleme alınan başarılı yapıtların sunduğu ferahlığın çok daha büyük olduğunu duyumsayarak okuduğum Bozuk Pusula’yı yetişkinlerin de okumasını dilerim ama çocuklarının elinden almadan...

Bozuk Pusula / İsmet Bertan / Desenler: Cem Bilge / Günışığı Kitaplığı / 195 s. / 10+ / 2022.