1930-1936 yıllarında Yunus Nadi’den asmalı köprü proje tartışmaları

Yunus Nadi’nin 1930-36 yıllarında, ‘İstanbul’a asma köprü’ düşünü gündeme getirip öncülük yaptığı tartışmaları, günümüze kadar uzanan boyutları ile konunun uzmanlarıyla masaya yatırdık.

Şükran Soner

Yunus Nadi’nin 1930-36 yıllarında öncülük yaptığı İstanbul’a asmalı köprü tartışmaları..

“İstanbul’da asma köprü” başlığı ile Cumhuriyet’in 1. sayfasında yayımlanan 7 Ocak tarihli köşe yazısı ile başlatılan tartışmalarda, inşaat mühendisleri ağırlıklı bir dizi proje üretiliyor.

7 Şubat 1936 tarihli köşe yazısı ile de dönem tartışmalarına “Laf kıtlığında asmalar budayayım!” eleştirici yazısıyla dönem katkısını tamamlıyor.

Cumhuriyet, sağduyulu eleştiriye açık kimliği ile ileride yıkma zorunluluğu doğabilecek inşaatlarla şehrin tıkanmaması, ortada kent planı olmadan yola çıkılmaması, Atatürk adı verilmesi önerili asma köprü projesinden vazgeçilmemesi uyarılarını benimsemiş olarak “Delik büyük, yama küçük” başlıklı uzmanlık yazısı, 10 Şubat 1936 tarihi ile geçici nokta koyuyor.

1930-36 yıllarında Yunus Nadi’nin önderliğinde yaşanan “İstanbul’a asma köprü” tartışmalarının değerlendirmesini, günümüzde köprü deyince ilk akla gelen isim Prof. Altok Kurşun, İstanbul İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Nusret Suna, inşaat mühendisliğinin şube ve merkez oda başkanlarından duayen Mete Akalın, Cumhuriyet Arşivi, öncelikle kupür arşivlerinden sorumlu Gülsev Toksöz ile masaya yatırdık. Asma köprülerin çağımızın da en vazgeçilmezi olduğu gerçeğinde buluşuldu. Dönemsel karşı çıkışların, İstanbul Nazım Planı eksikliği, kentin işlevine ilişkin tartışmaların çarpıklıkları üzerinden gündeme geldiği gerçeğinin altı çizildi.  

Nusret Suna, Mete Akalın, Altok Kurşun, Şükran Soner, Gülsev Toksöz

Cumhuriyet’in kupür arşivlerinde geçmişe dönük taramalar bitecek gibi değil. Arkadaşımız Gülsev Toksöz, yeni keşiflerinin coşkusuyla elinde kocaman bir zarf, içi dolu kupürlerle karşımda. Yeni Türkçe ile yayımlanmış eski gazetelerin dili günümüzden biraz uzakta. 7 Ocak 1930 tarihini taşıyan Cumhuriyet’in manşetinde, “Türk-Yunan müzakeratı akamete doğru gidiyor” başlığı var.

Yunus Nadi ise manşetin altında yer alan köşe yazısına doğrudan “İstanbul’da asma köprü” başlığını atmış. “Asma köprü biraz pahalıya mal olabilir amma, bize paha biçilemeyecek bir liman da vermiş olabilir” öngörüsünü eklemiş. “Cumhuriyet yönetimine büyük bir onur, hizmet olabileceği” sonuç görüşüyle imzasını atmış. Yunus Nadi’nin Mustafa Kemal’in önerisi ile İstanbul’daki mandacı basına karşı, Cumhuriyet’in sesi olabilmesi amacıyla, Cumhuriyet gazetesini İstanbul’a Cağaloğlu’na taşıdığı, yayın yaşamını sürdürdüğü gerçeği de gözetilince, “İstanbul’a asma köprü”nün aynı zamanda Mustafa Kemal’in de düşü olduğu sonucu çıkarılabilir.

Hemen arkasından 10 Ocak 1930 tarihli 1. sayfada yayımlanan köşesinde “Müstakbel İstanbul” başlığı altında İstanbul’un öncelikle mükemmel bir plana ihtiyacı olduğunun altını çiziyor. İstanbul gibi bir şehrin yalnızca bir istasyonu olamayacağını sorguluyor. Şimendiferlerin (demiryolarının) Yedikule’den önce ve sonra izleyecekleri bir hat ile şehre yapılacak asma köprüye dahil edilerek hem Beyoğlu hem de asma köprü üzerinden Boğaz’ı da atlayarak Anadolu’ya geçmelerinin yolunun bulunmasının bir düş olmadığının altını çiziyor. Gazi’nin adına yaraşacak bir asma köprünün yapılmasına ilişkin düşüncelerini pekiştiriyor..

11 Ocak tarihli Cumhuriyet’in 3. sayfasında Yunus Nadi ile yapılmış bir söyleşi üzerinden yayımlanan değerlendirme yazısında, yine “İstanbul’da asma köprü” başlığı altında görüşleri özetlenirken “Eskiden cihan siyasetinin anahtarı olan İstanbul şimdi de cihan ticareti ve iktisadının anahtarı olabilir” saptamasına yer verilir. Dünyanın en güzel kentlerinden biri olarak kültürel değerlerinin korunması, geliştirilmesi yanında, Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlayan işlevinin önemi üzerinde duruluyor.

Bütün cihanın (dünyanın) bu en güzel kentinin yabancıları da çok etkilemiş kültürel geçmişinden örnekleri paylaşılıyor. Pierre Loti’yi de içine alan, tarihin geçmişinden pek çok yabancının İstanbul aşkı, kültürüne katkılarından örneklerin en önemlileri sıralanıyor. Marmara ile Karadeniz arasında uzanan bir şehrin, Avrupa ile Asya arasındaki bağlarının da güçlendirilmesi yolunda öncelikler sıralamasının yapılması gereği üzerinde duruluyor. Kültürel güzellikler katmaya dönük Venedik gondollarından da örnek veriliyor. 

Karadan demiryolları ile yeşillerinin korunması ağırlıklı projelerden söz açılıyor.

ATATÜRK ADI VERİLEBİLECEK ASMA KÖPRÜNÜN GÖRSELİ

Dönemin Boğaz için simge olmuş asma köprüsü Sarayburnu’ndan Üsküdar’a uzanıyor, üstünden tren geçebilecek raylı sistemin kurulmuş olmasını da getiriyordu. 9 Ocak 1936 tarihli Cumhuriyet’ten. Bugünkü Marmaray’ın yeraltı geçiş hattı gibi de işlev görmesi beklenmiş, öngörülmüştü. Şimdi görseli Marmaray hatlarını gösteren trenler üzerine İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin arşivinden yerleştirilmiş olmalı.

Altok Kurşun’un arşivinden bizimle paylaşmayı seçtiği Boğaz’ın iki yakasını simgesel birleştiren kayıkların fotoğrafı. Görseli net olmasa da kendisi için inşaatının başında olduğu 2. köprüyü simgeliyor olmalı.

Köprü, hele de asma köprüler deyince günümüzde ilk akla gelen isim Prof. Altok Kurşun, Yunus Nadi’nin öncülüğündeki 1930-36 tartışmalarında en çok “asma köprü” kavramının kullanılmasından etkilenmiş. O tarihlerdeki büyük kalkınma düşüne hayranlığını paylaşıyor..

‘BOĞAZA ASMA KÖPRÜ TAM İSABET’

Köprülerin günümüzün en büyük ustalarından, köprülerin kralı olarak bilinen Prof. Altok Kurşun’un gözüyle Nadir Nadi’nin öncülüğünde asma köprü tartışmalarının değerlendirilmesi..

Gündemimizin dışında kaldığı için günümüzde sayısız köprüler, en çok da asma köprüler inşaatlarıyla ünlü Prof. Altok Kurşun’un 2. Boğaz köprüsü de içinde, ülkemize ağırlıklı asma köprüler olmak üzere, sayısız köprü inşaatının sorumlusu olduğunun altını çizmekle yetiniyoruz. Prof. Altok Kurşun, 1930’lu yılların teknolojik koşullarının bir genel değerlendirmesi ile söze giriyor:

“Yıl 1930, köprücülük dünyasının bugün bize çok olağan gelen yapım yöntemlerinin, kullandığımız yüksek kaliteli malzemelerin, özel makine ve ekipmanlarının neredeyse hiçbirisinin olmadığı bir dönem. Köprü deyince akla büyük usta Mimar Sinan’ın taş kemer köprüleri geliyor çoklukla. Bugünün köprücülük dünyasının vazgeçilmez elemanlarından ‘öngerilmeli beton’ henüz keşfedilmemiş. Dünyada ilk ünlü ustaların fikirleri 1930’larda yeni ortaya atılmış. Yüksek dirençli çelik, yüksek dirençli beton hayal bile edilemez.”

Kurşun Hoca, dönemin var olan İstanbul köprülerinin değerlendirmesini de yaptıktan sonra:

“Savaştan yeni çıkmış bir ülke. Şimdi sıra kalkınma hamlelerinde. İstanbul’un Haliç gibi doğal bir limanı var, bu limanı dünyaya açmak, ideal bir ticaret limanı yapmak, üzerindeki engellerden kurtulmak gerek. O dönemde çok az sayıda olsa da dünyada asma köprü uygulamaları var. İki yakayı su içerisinde ayak yapmadan geçmenin tek yolu ise oraya bir asma köprü yapmak. Esasen asma köprüler asırlardır büyük açıklıkları geçmenin tek yolu. Bunun Cumhuriyet gazetesi yazarları tarafından o tarihlerde önerilmesi, ayrıca takdire şayan ve çok dikkate değer.

Asma köprü yapmak, yeterli düşey gabari sağlanarak devamlı kesintisiz bir yaya ve araç trafiğinin sağlanmasının tek yolu. Yine o tarihlerde Boğaz’a asma köprü yapılması fikri ise ‘tam isabet’. Boğaz’a yapılacak bir asma köprünün ayaklarını karada inşa etmek ise olmazsa olmaz bir şart. Boğaz geçişi için köprü üzerinde bulunması önerilen ‘şimendifer’ şartı ise günümüzden 90 yıl öncesinde metropoller için tek çözümün ‘toplu taşım’ olmasından başka bir şey değildir. Gerçekten tebrikler.”

YARIN: Yunus Nadi’den bugüne asma köprü tartışmalarında yalanlar ve gerçekler